İkinci Dünya Savaşı sonrası ailesi 1945 yılında Sovyet işgal bölgesi Doğu Almanya’nın Leipzig kenti yakınlarındaki Markkleeberg-Zöbigker beldesine yerleşmiş.
1953 yılında da ailesiyle birlikte Doğu’dan Batı Almanya’ya kaçıp Stuttgart yakınlarındaki Ludwigsburg’a yerleşmişler.
Liseyi Ludwigsburg’da bitirmiş.
İki yıl askerlik yaptıktan sonra Tübingen Üniversitesi’nde Ekonomi ve Politik Bilimler öğrenimi görmüş.
1976-1981 yılları arasında Bonn’da Federal Ekonomi Bakanlığı’nda, 1982-1993 yılları arasında
da Federal Maliye Bakanlığı’nda çalışmış.
1993-1998 yılları arasında Alman Sparkasse Bankaları Başkanlığı, 1998-2000 yılları arasında da Londra’daki
Avrupa Yeniden Yapılanma ve Kalkınma Bankası Başkanlığı’nı yapmış.
2000-2004 yılları arasında da Washington’da Uluslararası Para Fonu (IMF) Başkanlığı görevinde bulunmuş.
İşte o görevi sırasında Almanya’da muhalefette bulunan Hıristiyan Demokrat/Hıristiyan Soyal Birlik Partileri (CDU/CSU) ile Hür Demokrat Parti (FDP) Horst Köhler’i Cumhurbaşkanı adayı gösterdi.
- - -
İktidarda bulunan Sosyal Demokrat Parti (SPD) ile Yeşiller’in adayı ise Gesine Schwan’dı.
23 Mayıs 2004 tarihinde yapılan seçimin ilk turunda Horst Köhler, 1202 geçerli oydan 604’ünü alarak Cumhurbaşkanı seçildi.
Yani gerekenden bir fazla oyla.
23 Mayıs 2009 tarihindeki seçimde de koltuğunu korudu.
Ancak yaklaşık bir yıl sonra Afganistan’daki Alman askeri birlikleri ziyareti dönüşünde verdiği bir demecinde, dış ticarete bağımlı Almanya’nın çıkarlarının korunması için gerektiğinde askeri yöntemlere başvurulmasının kaçınılmaz olacağı şeklindeki açıklamasına özellikle muhalefet partili politikacılar sert tepki gösterdi.
Eleştirilerin her geçen gün artması üzerine Horst Köhler, beş yıllığına seçildiği halde, henüz ikinci dönemde ilk yılını bile doldurmadan 31 Mayıs 2010 tarihinde istifasını verip Bellevue Sarayı’nı terk etti.
- - -
Cumhurbaşkanı Köhler, görevi sırasında bir ilki gerçekleştirdi.
Alman Cumhurbaşkanı eşi Eva Luise Köhler’le birlikte 2006 yılında Hür Türk kısa adıyla tanınan Hürriyetçi Türk-Alman Derneği’nin daveti üzerine Türklerin de yoğun olarak yaşadığı Duisburg’un Wanheimerort semtinde Diyanet İşleri Türk İslam Birliği’ne (DİTİB) bağlı Ayasofya Camisi’ni ziyaret ederek iftar yemeğine katıldı.
Caminin önünde ellerinde Türk, Alman ve Avrupa Birliği (AB) bayrakları bulunan kalabalık bir topluluk tarafından karşılanan Alman Cumhurbaşkanı, bu daveti severek kabul ettiğini belirtirken “Eşimle birlikte burada bulunmaktan ve bu içten karşılamadan ötürü çok sevinçliyim” dedi.
Köhler ve eşi, caminin kadın kolları üyeleriyle ayrı bir toplantı yapıp, yaklaşık bir saat görüştü.
İftar öncesi yaptığı konuşmasında da, bu ziyaretiyle İslami yaşamın Almanya’nın bir parçası olduğunun altını çizmeyi amaçladığını dile getirdi.
Cumhurbaşkanı Köhler, genç kız ve kadınlara “Almanya’ya gönül bağınız ne? Kendinizi ne olarak görüyorsunuz?” diye sorduğunu ve çok renkli cevaplar aldığını da söyledi.
“Kimi Almanya’da doğmuş Türk, kimi kendisini Alman Müslüman’ı, kimi Almanyalı Müslüman olarak niteledi. Bu bizi çok memnun ediyor. Burası benim ülkem, ben Alman Müslümanım diyebiliyorlar. Onların Almanya’nın bir parçası olduğu kabul edilmeli. Bu ülkedeki Müslümanların kalplerinde, düşüncelerinde ve yaşam hislerinde bir değişim yaşanıyor. Ben, bu sürecin sonunda mümkün olduğu kadar çok Müslüman kadın ve erkeğin, ‘Burası benim vatanım, ben bir Alman Müslümanım’ demesini arzu ediyorum. Hiç kimse çocukluğunun geçtiği yerler ya da ailesiyle bağlarını koparmamalı” dedi.
Çok açık bir biçimde, “Kim Almanya’yı yurt edinmişse, üstelik burada doğmuş, burada büyümüşse, buraya aittir. Kökeniyle, kültürüyle, inancıyla ülkemize damgasını vurmuştur. Bunun getirdiği sorumluluklar vardır. İslami cemaatler, medya, kilise gibi toplumsal güçler, hepimizin ortak görevi, İslami yaşamı Almanya’da gündelik yaşamın bir parçası haline getirmek olmalı” demişti.
- - -
Köhler konuşmasında, Almanya’nın özgürlükçü anayasal düzenini ve burada yer alan bütün dinler için inanç özgürlüğünü, toplumsal bir görev olarak benimseyen Müslümanların sayılarının arttığını belirtirken, bunu dinlerarası diyalog çalışmalarıyla gösterdiklerini de söylemişti.
Hatta “Bundan daha çoğunu yapabiliriz. Müslümanlar, Yahudiler, Hıristiyanlar ve diğer inançtan insanlar, dünyada diğer insanlar için örnek olabiliriz. ‘Buraya bakın, karşılıklı saygı ve birbirimize ilgiyle, korkusuz ve güven içinde farklı olmak mümkün oluyor’ diyebiliriz” demişti.
- - -
Cumhurbaşkanı Köhler, o akşam Türk kadınları, Cumhurbaşkanlığı Köşkü olarak bilinen Bellevue Sarayı’nda her yıl düzenlenen geleneksel yaz şenliklerine de davet etti.
Eşiyle birlikte Türk kadınları Saray’da ağırlamaktan memnuniyet duyacaklarını söyledi.
İşte davetli Türk kadınların da 2007 yılında katıldıkları o yaz şenliğinde, Alman Cumhurbaşkanı Horst Köhler’e Türk kadınlarını nasıl bulduğunu sormuştum.
Yanıtı şöyleydi: “Genelde Türk kadınların hep arka planda kaldığı gibi bir intiba vardır Avrupa’da. Almanya’da da öyle. Ama hiç de öyle değil. Ben kendilerine güvenen Türk kadınları gördüm karşımda. Özgüvenli kadınlar tanıdım. Türk kadınları gerçekten özgüven dolu. Ayrıca eğitimli Türk kökenli kızlarıyla tanıştım. Farklı dallarda yüksek öğrenim gören kızlar. Akademisyen Türk kadınları. Bu durum eşimi ve beni çok sevindirdi.”
Köhler’e 2006 yılında Almanya’da yapılan Futbol
Dünya Kupası karşılaşmaları sırasında Bellevue Sarayı’nın dev bahçesinde düzenlenen yaz şenliğinde, Türk kökenli insanların ellerinde ay yıldızlı Türk bayraklarının yanı sıra Alman bayrakları da gördüğümüzü ve bu durumun kendisini nasıl etkilediğini de sormuştum.
Cumhurbaşkanı Köhler, “Almanya’nın çeşitli kesimlerinde daha önceki aylarda da çok sayıda Türk kökenli insanla bir araya geldim. Kızlı erkekli Türk kökenli gençlerle konuştum. Hepsi de Dünya Futbol Şampiyonası’nda Alman Milli Takımı’nı desteklediklerini söyledi. Ben Türklerin, Türk kökenli Alman vatandaşlarının ellerinde veya otomobillerinde Alman ve Türk bayraklarıyla Almanya’nın başarısını kutlamasını çok sevindirici bir gelişme olarak değerlendiriyorum. Bu davranış benim için sürpriz olmadı. Bu durum Almanya’daki Türk kökenli insanların bu ülke ve Almanlarla bütünleştiğinin, bütünleşmek istediğinin önemli bir göstergesidir. Bu da sevindirici bir gelişmedir” yanıtını vermişti.
Konuştuğu kızlı erkekli genç insanların burada bir meslek eğitimi yapmak ve aile kurmak istediklerine dikkat çekerek, “Bu insanlar burada kalmak istiyorlar. Çünkü onlar buralı. Bundan daha iyi bir şey olamaz. İşte uyum böyle gerçekleşir. Ama bu şunu da gösteriyor: Biz bu konuya gereken özeni göstermemişiz. Ülkemize ve Anayasa’ya saygı gösteren tüm göçmenlere uyum sağlamalarını kolaylaştırmak için toplum olarak daha fazla kucak açmalıyız” yanıtını vermişti.
Hatta daha sonra Rus kökenli Almanlarla yaptığı bir toplantıda, Almanya’nın uzun süre uyum konusunda uyuduğunu, Almanların her şeyin kendiliğinden gerçekleşeceği gibi yanlış bir tutum sergilediklerini bile söylemişti.
- - -
Köhler, göçmen kökenli gençlerin Almanya’da iyi bir geleceğe sahip olabilmeleri için eğitimlerine önem verilmesini de hep savundu.
“Eğitimde ve yaşamda başarı çocuk yuvasında başlar. Ne yazık ki, göçmen kökenli ailelerin önemli bir bölümü çocuklarını küçük yaşta yuvaya göndermiyor. Bu durum değişmeli. Anne babalar daha iyi aydınlatılmalı. Çocukların küçük yaştan itibaren iyi derecede Almanca öğrenmelerine de özen gösterilmeli. Bunun için de anaokullarında ve okullarda Almanca öğretiminin acilen iyileştirilmesi gerekir” demişti.
Okullarda İslam dersleri verilmesinden yana olduğunu söylemiş, ancak bu derslerin Almanca olarak ve iyi eğitilmiş öğretmenler tarafından verilmesini gerektiğinin de altını çizmişti.
Alman cumhurbaşkanı Türkiye’nin Avrupa Birliği (AB) üyeliğine sıcak baktı.
Yerli ve yabancı medya mensuplarıyla yaptığı bir basın toplantısında Cumhurbaşkanı Köhler’e, Almanya’da bazı parti ve politikacıların Türkiye’nin AB üyeliğine sıcak bakmadığını ve bu durumu nasıl değerlendirdiğini de sormuştum.
Yanıtı çok açıktı: Avrupa kültürü ve hukuk devleti, yapılan sözleşmelere sadık kalmayı içerir. Yapılan sözleşmeler geçerlidir ve sadık kalınır. Türkiye açısından bakıldığında; Devlet ve Hükümet Başkanları Türkiye’ye müzakerelerin başlaması sözü verdi. Şimdi müzakereler başladı. Ama kararlaştırıldığı gibi ‘ucu açık’ olarak. Sonunda Türkiye’deki gelişmelerin hangi yöne gittiğini, müzakerelerin tam üyeliğe götürüp götürmediğini göreceğiz. Ancak politik tartışmalarda Türkiye’yi geri götürecek açıklamalarda bulunmamaya dikkat etmeliyiz. Buna özen göstermeliyiz. Çünkü şunu hiçbir zaman unutmamalıyız: Türkler çok gururlu bir halk. Türkiye Avrupa için çok önemli bir partnerdir. Bu hiçbir zaman unutulmamalı.