Kader mahkumlarını unutmayalım

Güncelleme Tarihi:

Kader mahkumlarını unutmayalım
Oluşturulma Tarihi: Ocak 22, 2009 00:00

Almanya'daki Türk mahkumlar üzgün. Kırgın. Sanırım, Fransa'da, Avusturya'da, Hollanda, Belçika'daki mahkumların durumları farklı değil.Telefon ediyorlar. Mektuplar yazıyorlar. Kader mahkumları imzasıyla geliyor mektupların çoğu.

Haberin Devamı

Almanya'daki Türk mahkumlar üzgün. Kırgın. Sanırım, Fransa'da, Avusturya'da, Hollanda, Belçika'daki mahkumların durumları farklı değil. Telefon ediyorlar. Mektuplar yazıyorlar. Kader mahkumları imzasıyla geliyor mektupların çoğu. Özellikle, Antalya'da ceza evinde yatıp çıkan Alman genci Marco'dan bahsediyorlar. Onların acılarını tetiklemiş Marco.

Kırmadan incitmeden şikayetçi oluyorlar: “Bizim öykümüz Marco'nunkinden daha fazla acıklı. Çektiğimiz çile ondan bin kat fazla. Nedir bu 16 yaşındaki çocuk için koparılan gürültü.” 12 yıla mahkum Mehmet K. Yazıyor: “Karım hasta. Dört çocuğum Kahramanmaraş'ta parasızlıktan okula gidemiyorlar. İş bulurlarsa çalışıyorlar. Bir yayınevi bulsanıza bende anılarımı satayım. 16 yaşında bir çocuk 247 gün hapiste yatıyor. Ona kitap yazdırıyorlar. Maksatları Türkiye'yi kötülemek. Söylesenize bana Dünya'nın hangi ülkesinde hapishaneler cennettir. Hangi mahkum ben burada çok rahatım hapisten çıkmak istemem der. Bu çocuğun kitabı beş günde 18 bin satmış. Ne yazdı ki bu kadar sattı. Üstelik para kazanmaya başladı. 247 gün hapis yat. Kitap yaz para kazan. Mesleksiz, anladığım kadarıyla da biraz aylak bir çocuk. Hayatında para kazanmamış. Başına bu iş gelmeseydi de dışarıda olsaydı, bu süre içinde kaç lira kazanırdı. Yatsın kalksın Türk adaletine teşekkür etsin.”

Bir yayınevi arıyorum başlıklı ilan metni gönderen Hasan Ç. İlanın yanına bir de not eklemiş: “Türkiye'de bir yayınevi yok mu? Ben de Almanya'da yattığım beş yılın hikayesini yazacağım. Görsünler çile nasıl çekilir. Üstelik para da istemiyorum. Bana bir yayınevi bulun yeter.” Nizamettin H.: “Marco'nun sulandığı kız İngiliz. Üstelik kızın ailesi şikayetçi oluyor. Kabak Türkiye'nin başına patlıyor. Haydi başlıyorlar Türkiye'de cezaevleri kötü kampanyasına. İsmi üstünde Ceza-Evi. Burada insana havyar ikram etmezler. Paspas yaptırırlar. Gelsinler bizim halimizi görsünler.”

Hayri Ö., 'Yahu, bu suçu işleyenlere Almanya'da ne ceza veriyorlar. Kimse buna bakmıyor. Türkiye'de kanunlar ne icap ederse onu yapıyorlar. Bunlar yoksa, 'Aferin oğlum küçük kızlara cinsel tacizde bulundun ama bir daha yapma' deyip serbest bırakılmasını mı istiyorlardı. Almanya'da böyle bir şey yok.”

Mektuplar e-mailler, telefonlar sürüp gidiyor. “Avukat istiyoruz. İmam gönderiyorlar. Bizimle yakından ilgilenecek kimse yok mu?”

Yedi yıla hükümlü Safi B. yaşadığı büyük aşkı kanla sonuçlandırmasının ıstırabını her geçen gün daha derinden hissediyormuş. Şiir yazıp saz da çalarmış. Ağırlaşan pişmanlığını anlatıyor: “Kıskançlıktan sevdiğim kadını bıçakladım. Sanki o adam ben değildim.” Büyük hikayeci-Şair Sabahattin Ali'nin 1933 yılında Sinop cezaevinde yazdığı daha sonra da içli bir besteye güfte olan 'İçerdeki Deli Dalgalar' şiirinden mısralarla sona erdirmiş mektubunu: Dertlerin kalkınca şaha / Bir sitem yolla Allah'a / Görecek günler var daha / Aldırma gönül aldırma. Kurşun ata ata biter / Yollar gide gide biter / Ceza yata yata biter / Aldırma Gönül Aldırma.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!