Güncelleme Tarihi:
Muhabirleri Topkapı Sarayı Müzesi'nin en merak edilen “mahrem” mekanında ağırlayan Harem Bölümü Sorumlusu Doç. Dr. Canan Cimilli, “Harem”in, aslında sanıldığının aksine bir eğlence yeri değil, bir eğitim kurumu olduğunu bildirdi.
Cimilli'nin verdiği bilgilere göre, “Dokunulmaz”, “gizlilik” ve “mahremiyet” anlamına gelen Arapça bir kelime ile adlandırılan “Harem”, sadece İslam devletlerinde ve Osmanlı'da değil, Asur ve Bizans saraylarında da bulunurdu. Padişahın, devlet yönetimiyle ilgili mekanlardan ayrı olarak özenle korunan aile yaşantısının gereği olarak oluşturulan haremde, sultanın annesi, kız kardeşleri ve eşlerinden oluşan ailesi yaşamaktaydı.
Fatih Sultan Mehmet döneminde, 1478 yılında Topkapı Sarayı tamamlandığında, burada “Harem-i Duhteran” denilen küçük bir harem oluşturuldu. Belli bir süre padişahlar aileleriyle Beyazıt'taki eski sarayda kalıyor, ancak yönetimle ilgili konuları görüşmek üzere Topkapı Sarayı'na geliyorlardı.
Bazı kaynaklarda Kanuni Sultan Süleyman'ın eşleri Gülfem Hatun ve Hürrem Sultan ile birlikte zaman zaman bu sarayı kullandıkları yer alsa da asıl harem yerleşimi 3. Murad'ın annesi Nurbanu Hatun döneminde oldu. Bundan sonra 234 yıl boyunca 14 valide sultan Topkapı Sarayı Haremi'nde yaşadı.
Valide Sultanın her biri farklı görevlerde bulunan yüzlerce hizmetçisi de haremde yaşardı. Haremde yaşayan kadınların sayısı dönem dönem değişirdi. 2. Selim döneminde eski saraydaki harem sakinleriyle haremde yaşayanların sayısının 1200'e kadar ulaştığı olurdu.
Büyüklü küçüklü yaklaşık 400 odanın yer aldığı harem, burada yaşayanların sayısı padişah ve validelerinin isteğine göre, 16. yüzyıldan 19. yüzyılın sonuna kadar sarayın bulunduğu tepeden Sarayburnu sahiline doğru yeni bölümler eklenmesiyle genişledi.
“Çok gizli bir yer” olan harem için tarihçi Tursun bey, “Eğer güneş, Farsçada aldığı sıfatıyla erkek olsaydı, onun bile kesinlikle içeri girmesine izin verilmezdi” demişti.
DİKİŞTEN MÜZİĞE EĞİTİM
Osmanlı'da sarayda iç örgütlenme ve burada bulunan üniversite seviyesindeki yüksek okul olan “Enderun”un karşılığı olan haremde, kadınlar nasıl davranmaları gerektiğini öğrenir, özellikle müzik konusunda eğitim alırlardı. Baş kahyanın denetimindeki kadınlar, dikiş dikmesini, Türk müziği aletlerini çalmayı öğrenirlerdi. Hatta Türk müziğinin önemli bestekarlarından Leyla Saz ve Dilhayat Kalfa haremden çıkmıştı.
Cimilli'nin verdiği bilgilere göre, harem sanılanın aksine bir eğitim kurumuydu. 'Haremde yaşayan kadınlar çok küçük yaşlarda buraya gelirdi. Kırım, Rusya ve Çerkezistan başta olmak üzere buraya gelen kızlar, sarayda eğitim alır, 9 yıl hizmetten sonra “Itıkname” denilen özgürlük belgeleri ile güzel bir çeyiz alarak saraydan ayrılabilirlerdi.
Bunların içerisinde çok az kişi “padişahın eşi” olma sıfatını kazanabiliyordu. Zaten aile yaşantısı gereği bunların büyük bir kısmı padişahı göremiyor, bir kısmı hizmetli olarak çeşitli hizmetlerde çalışıyorlardı. Bunlar saraya ilk geldiklerinde kendilerine farklı isimler veriliyordu. Kendilerine İslam geleneğinde yaşamanın kuralları öğretiliyor, buna göre kişilikleri ve zarafetlerine göre Şehnaz, Gülnaz, Nazgül ve Şeminur gibi güzel isimler verilirdi. Bunlar arasında dikkat çeken Nakşidil Sultan'ın ismi de “gönüller süsü” anlamına geliyor.
Padişahın gözdesi olmayanlar ise evlenmek isterlerse saraydaki uygun kişilerle evlendirilirlerdi. Ellerine her ay 9-30 akçe gibi bir maaş verilirdi.
Farklı işleve sahip mekanlardan oluşan haremde camiler de bulunuyor. Harem sakinleri, namazlarını burada kılıyorlardı. Harem içerisinde geniş bahçeler dikkati çekiyor. Buralarda kimi kadınlar nakışla uğraşırlardı. Bunların arasında nargilelerin içildiği kahve geleneği de bulunuyordu. 3. Selim döneminde kadınlar, biraz daha rahat bir yaşantıya kavuştu ve alışveriş yapabiliyorlardı.
Örneğin, beyaz giysiler giyilen Hıdrellez günü için saray dışından elbiseler getirebildikleri biliniyor.
DUVARLARDAKİ CARİYE FISILTILARI
Haremdeki kızlar, “ağızlarının sıkı olması, haremdeki hayat ile ilgili hiçbir bilgiyi dışarıya anlatmamalarıyla” ün kazanmışlardı. Ancak harem duvarlarındaki bazı yazılar, haremdeki çekişmeler ve bazen haksızlığa uğramanın verdiği çaresizliğin yazıya dönüşmüş hali olarak dikkat çekiyor.
Haremde valide dairelerinin altında bodrum kısmında bir odanın duvarında yer alan iki yazıda şu ifadeler göze çarpıyor:
“(İki yek kuruşluk ayna kayboldu/Bunda oturanı hırsız tuttu, bu asrın ademleri) ve (Bağrı yanık Dilferib, Allah Garip, Allah Garip Aman Aman)”
Yazıdan cariyelerden birinin diğer harem sakinleri tarafından bir şey çalmakla suçlandığı, diğerinin haksız yere iftiraya uğradığı anlaşılıyor. Bu yazılardan cariyelerin okuma ve yazma bildikleri de anlaşılıyor.
HAREMİN GİZLİ KAPILARI
Haremin en büyük salonu Hünkar Sofası, bayramlaşma gibi bütün törenlerin yapıldığı yerdi. Bu törenlerde Harem sakinleri bir araya gelirdi. Salonda bir tarafta padişah, diğer tarafta valide sultan oturur, bayram tebriklerini kabul ederdi. Salonun 5 kapısı farklı kişilerin girmesi içindi. Biri hünkara, biri valide sultana, biri gözdeye ve biri padişaha ilk erkek çocuğu veren hasekiye ayrılan kapılardan diğeri saray sakinlerine aitti.
Salonun hemen üzerinde yer alan balkonda kadınlar müzik icra ederdi. Bu balkona çıkan merdivenler ana salondaki bir aynanın arkasında bulunuyor. Ayna bir kapı gibi aralanarak merdivenlere açılıyor. Gizli kapının kullanılmasının sebebi olarak ise salonun mimari estetiğinin bozulmaması gösteriliyor.
Ayrıca, haremin hamamları da 16. yüzyılda Osmanlı'nın su ve kanalizasyon tahliye sistemi hakkında bilgi veriyor. Daha sonraki yüzyıllarda batılı medeniyetlerin inşa ettiği saraylarda kanalizasyon sistemine dahi rastlanmazken bu hamamlarda duvar diplerinden geçen sıcak su hem ısınmayı hem de suyun tahliye edilmesini sağlamak üzere inşa edildi.
3. SELİM'İN MEŞK ODASI İLK KEZ GÖRÜNTÜLENDİ
Islahatları ile bilinen, müzisyen ve şair Sultan 3. Selim, haremde annesi Mihrişah Sultan'a bir has oda inşa ettirdi. Türk rokokosu tarzında yabancı sanatçılar tarafından bezenen bu oda ve bestekar Sultan 3. Selim'in “Meşk odası”, ilk kez görüntülendi.
Mihrişah Sultan'ın oldukça ince ve kıvrımlı süslemeleri olan duvarlar ve ahşap doğramalara sahip odasında, batılı ressamların yaptığı duvar resimleri de dönemin İstanbul Boğazı'ndan görünümleri yansıtıyor.
Hemen bu odanın birkaç basamak yukarısında ud ve ney ustası bestekar Sultan 3. Selim'in müzik çalışmalarını yaptığı “meşk odası” bulunuyor. Bu salonda da yine görkemli Türk rokoko tarzında mimari işlemeler göze çarpıyor.