Güncelleme Tarihi:
Genç bir kadının elindeydi bu pankart.
El yazılı bir pankart.
Almanca.
Grosseltern: Gastarbeiter.
Eltern: Türken/Auslaender.
Ich: deutsch-türkin.
Mein Kind: Muslim.
Wann nennt ihr uns Deutsche?
Türkçesi de şöyle:
Büyükanne-Büyükbaba: Misafir işçi.
Anne-baba: Türk/Yabancı.
Ben: Alman-Türk.
Çocuğum: Müslüman.
Bize ne zaman Alman diyeceksiniz?
* * *
Evet, işte Almanya’da dünyaya gelmiş Türk kökenli bir anne.
Hem de genç bir anne.
Muhtemelen Alman arkadaşlarıyla aynı okula gitmiş, aynı sıralarda oturmuş.
Alman vatandaşı olmuş.
Ama anlaşılıyor ki, kökeni ve dini yüzünden hep başkası olarak kalmış.
İşte isyanı da buna.
Çocuğu da burada dünyaya gelmiş.
Muhtemelen doğuştan Alman vatandaşlığını da kazanmış.
Geçen yılın son ayında hayata geçirilen yeni yasal düzenleme sayesinde çifte vatandaş statüsünü koruyacak artık.
Ama o da annesi gibi başkası olmaktan kurtulamayacak.
Çünkü Dresden başta olmak üzere Almanya’nın çeşitli kesimlerinde düzenlenen yabancı düşmanı, ırkçı, İslam karşıtı gösteriler ne yazık ki, bunun işaretini vermekte.
* * *
Aynı akşam tarihi Brandenburg Kapısı’nın Paris Meydanı’na açılan tarafında Türk kökenli bir genç yanıma geldi.
“Sizi katıldığınız televizyon programlarından tanıyorum. Hürriyet’teki yazılarınızı da takip ediyorum. Berlin Hür Üniversite’de okuyorum. Hukuk okuyorum. Almanya’da doğdum. Bu ülkede büyüdüm. Bu ülkenin yasalarına saygılı bir biçimde yaşıyorum. Müslümanların çok çok büyük bir bölümü de öyle. Sağduyulu, barışsever herkes gibi ben de terörün her türlüsüne karşıyım. Ama Müslümanım diye acaba neden beni, bizi Almanya’da bazı kesimler ‘tehdit’ ve ‘tehlike’ olarak görüyor? İşte ben bunu anlayamıyorum” diye yakınıyordu.
“Ben de” demekle yetindim.
Haklıydı da.
Hem de sapına kadar.
* * *
Önceki gün Federal Meclis’te Başbakan Angela Merkel’in Fransa’daki terör saldırıları nedeniyle Federal Meclis’te yaptığı hükümet açıklamasını konuk tribünlerinden izleyenler arasında Müslüman kökenli kızlı-erkekli birkaç genç de vardı.
Oturum bittikten sonra lise öğrencisi Türk kökenli Emel’e duygularını sordum.
Belli ki, çok etkilenmişti.
Özellikle de Başbakan Merkel’in, radikal İslamcı teröristler ile bu ülkede geçerli yasalara ve Alman Anayasası’na saygılı bir biçimde yaşayan Müslümanların aynı kaba konulmaması gerektiğinin altını çizmesi onu etkilemişti.
Merkel’in, “Dışlamaya ve dışlanmaya bizim ülkemizde yer yoktur. Anti-semitizmle mücadele hem devletin hem de yurttaşların görevidir. Bu Almanya’da camilere saldırılar için de geçerlidir. Başbakan olarak ülkemizdeki Müslümanlar benim korumam altındadır. Bunu bu evdeki (Federal Meclis’teki) hepimiz yapıyoruz” sözleri Emel’i çok duygulandırmıştı.
“İşte sağduyu” dedi.
“Bunu bir de o ‘karanlık kafalı’ ırkçılar kafalarına sokabilseler” dedi.
“İşte özlenen sözler” dedi...