Güncelleme Tarihi:
Dünyanın çeşitli kesimlerinde olduğu gibi Almanya’da da bir dizi anma etkinlikleri düzenlendi.
Ama Almanya’da ‘Dünya Mülteciler Günü’nde, ‘Kaçış ve Sürgün Kurbanlarını Anma’ etkinlikleri de düzenlendi.
Bu bir ilkti.
Çünkü Federal Meclis olarak bilinen Alman Parlamentosu geçen yıl, 2015 yılı itibariyle her yıl 20 Haziran’da çeşitli nedenlerle ülkelerinden kaçmak zorunda kalanların yanı sıra sürgün kurbanlarının da anılmasını karara bağlamıştı.
BM’in verilerine göre 2014 yılında dünya genelinde 60 milyona yakın insan savaştan, açlıktan, işkenceden, kendi ülkelerindeki baskıdan, işsizlikten kaçıp yollara düşmüş.
Çocukluklarını yaşayamamış çocuklar...
Gençliklerini yaşayamamış kızlar, erkekler...
Yürüyemeyecek durumdaki yaşlı kadın ve erkekler.
Yollarda, çadırlarda dünyaya gelmiş bebekler...
Bu yılın ilk 5 ayında ‘ölüm tekneleri’yle 78 bine yakın kişi İtalya’ya sığınmış.
60 bine yakın kişi de Yunanistan’a.
Bu insanlar canlarını kurtarmak için tüm varlıklarını ‘insan tacirleri’ne kaptırmışlar.
Televizyon ekranlarına yansıyan görüntülere bakıtığımızda bu insanların İtalya ve Yunansitan topraklarına ayak basmış olmanın sevincini yaşadıklarını görüyoruz.
Tabii bu sevinci yaşayamanlar da oldu.
Bu yılın ilk 5 ayında ‘ölüm tekneleri’nde yaklaşık bin 800 kişi can verdi.
Ama Avrupa seyirci.
Bir ‘Medeniyetler Projesi’ olarak bilinen Avrupa Birliği (AB) çözüm üretmekten aciz.
Türkiye son iki yılda 2 milyonun üzerinde sığınmacı alırken, AB ülkeleri İtalya ve Yunanistan’a sığınan insanları ‘paylaşmaktan’ aciz.
Alman politikacılar, “Avrupa’ya gelen tüm sığınmacıların yüzde 50’sini 4 AB ülkesi alıyor. Bunlardan biri de Almanya. Tüm sığınmacıların yüzde 90’ı 19 AB ülkesinde. Diğer ülkeler kapılarını açmamakta direniyor” diyerek, sığınmacıların ‘adil paylaşımını’ istemekte.
* * *
Berlin’deki Alman Tarih Müzesi’nde düzenlenen ‘Kaçış ve Sürgün Kurbanlarını Anma’ etkinliğinde bir konuşma yapan Alman Cumhurbaşkanı Joachim Gauck’u dinliyorum.
“Bundan 70 yıl önce fakir ve yıkılıp dökülmüş Almanya, milyonlarca sığınmacıyı entegre etti. Ekonomik olarak başarılı, politik olarak istikrarlı Almanya, yarının şansını şimdiden tanıyıp günümüzdeki meydan okumaların üstesinden niye gelemesin?” diyordu.
Alman Cumhurbaşkanı, Almanya’nın daha çok sığınmacıyı barındırması gerektiğini söylüyordu.
Almanlara ‘sığınmacılara kapılarınızı da gönüllerinizi de açın’ çağrısında bulunuyordu.
Hatta Almanların çoğunun Almanya’nın ne kadar güçlü, ne kadar zengin bir ülke olduğunun bilincinde olmamasından bile yakınıyordu.
Joachim Gauck, Almanya’nın ekmeğinin de Almanya’nın parasının da açlıktan, sefaletten, savaştan kaçıp hayatta kalabilme mücadelesi veren insanlara da yeteceğini söylüyordu.
* * *
Cumhurbaşkanı Gauck bu konuşmasını yaparken, sağduyulu binlerce Alman ve göçmen kökenli, Almanya’nın kapılarını sığınmacılara açması için tarihi Brandenburg Kapısı önünde miting düzenlemişti.
İşte bu, benim özlediğim Almanya’ydı.
İşte benim Almanyam buydu.
Berlin’de insanlar sığınmacılara kapıların açılması için yollara düşerken, Almanya’nın ‘para merkezi’ Frankfurt’ta aynı saatlerde ‘PEGIDA’ kısa adıyla tanınan ‘Batı’nın İslamlaşmasına Karşı Vatanperver Avrupalılar’ sokaklardaydı.
‘Doğu-Batı Direnişi’ adı altında bir araya gelen 200’e yakın aşırı sağcı, aşırı milliyetçi, popülist, ırkçı PEGIDA’cı kent merkezinde yürüyüşe geçti.
Ancak sağduyulu 3 bine yakın Alman ve göçmen kökenli, onların yürüyüş yapacakları yolları bloke ettiler.
İslam düşmanlarını yürütmediler.
“Barış içinde birlikte yaşamı bozmanıza izin vermeyeceğiz” dediler.
Ve PEGIDA’cıları susturdular.
İşte bu da benim özlediğim Almanya’ydı.
İşte benim Almanyam buydu.