Güncelleme Tarihi:
Yahudi düşmanlarına Alman vatandaşlığı verilmemesi, suç işleyenlerin ve çifte vatandaş statüsünde olanların Alman pasaportlarına el konulması, sınır dışı edilmeleri gündeme getirildi.
Camilerde İsrail aleyhtarı fetvalar verildiği ileri sürülerek, bazı politikacılar yurtdışından imam gelmesine izin verilmemesini, cami inşası için yurtdışından bağışların yasaklanmasını istediler.
Hem de Almanya’daki İslam çatı örgütleri, Hamas’ın saldırılarını ve 1400 kişiyi öldürüp, 200’den fazla kişiyi rehin almasını olduğu gibi, İsrail’in 10 binden fazla kişiyi öldürmesini çok açık bir biçimde kınadıkları, ‘ateşkes’ çağrısında bulundukları halde.
Yani bir yerde, yıllardır bu ülkede yaşayan, barıştan, dayanışmadan, sevgiden ve hoşgörüden yana olan insanlara adeta ‘öcü’ gözüyle bakılmaya başlandı.
TAM BİR HOŞGÖRÜ ÖRNEĞİYDİ
Bu gelişmeler beni çok öncelere götürdü...
Almanya’ya 30 Ekim 1961 tarihinde imzalanan Türkiye-Almanya İşgücü Anlaşması ile gelen ve ‘Gastarbeiter’ (misafir işçi) denilen Türkler ilk kez toplu olarak Köln’deki tarihi Dom Katedrali’nde 3 Şubat 1965’te Ramazan Bayramı namazı kıldılar.
Katedral yönetiminin izniyle Almanya’da bir ilkti bu.
Duvarlardaki resimler ve heykellerin üzeri brandalarla kapatılarak Müslümanların bir kilisede namaz kılmalarına izin verilmesi, tam bir hoşgörü örneğiydi.
Namazdan sonra Türklerin kendi aralarında para toplayıp Dom Katedrali’nin onarımı için bağışta bulunmaları da tam bir insanlık ve dayanışma örneği.
Almanya’da yıllarca Türklerin dini Almanları hiç ilgilendirmedi.
1979 yılında İran’da Rıza Pehlevi liderliğindeki monarşiye Ayetullah Ruhullah Humeyni öncülüğünde kurulan İslam Cumhuriyeti ile son verilmesi üzerine, Almanlar Almanya’daki Türklerin de Müslüman olduklarını keşfetti.
GEREKÇEYE BAKIN
Zamanla camilerde hoparlörden ezan okunması, minare yapılmasına izin verilip verilmemesi tartışmaları yaşandı.
Almanya’nın çeşitli kesimlerinde cami inşa edilmesine iznin ancak ‘hoparlörden ezan okunmaması’ koşuluyla verildi.
Hessen eyaletine bağlı Dillenburg kentinde, İslam Kültür Derneği 2000’li yılların başında yerel yönetime hoparlörden ezan okunmasına izin verilmesi için resmen başvurdu.
Yerel yönetim, bölgede trafiğin yoğun olduğuna dikkati çekerek, “Bu alışılmamış ezan sesleri otomobil sürücülerini ürkütüp kaza yapmalarına yol açabilir” gerekçesiyle hoparlörden ezan okunmasına izin vermedi.
Ne kadar da mantıklı (!), inandırıcı (!) bir gerekçe olduğu için o günlerde, aynı kentte Müslümanların ve Hıristiyan olmayan başka dinden insanların da yaşadığına dikkati çekip, “İyi de yeri göğü inleten kilise çanlarının sesinden ürküp de bu insanlar da kaza yapmazlar mı?” içerikli ironik bir yazı yazmıştım.
Yine 2000’li yılların başında Almanya’nın başkenti Berlin’deki Şehitlik Camii’nin minareleri ve kubbesi yüzünden DİTİB ile yerel yönetim arasında çok ciddi sıkıntılar yaşandı.
Neukölln Belediyesi, minarelerin ve kubbenin verilen imar izninden daha yüksek olduğu, bitişikteki özel havalimanı Tempelhof’a uçakların inişinde tehlike (!) yaşanabileceği gerekçesiyle minarelerin de kubbelerin de kısaltılmasını istedi.
Aksi halde 500 bin Euro ceza ödenmesinde ısrar etti.
Ancak uzun süren pazarlıklardan sonra 80 bin Euro ceza ödenmesi koşuluyla, minarelerin de kubbenin de olduğu gibi kalması kabul edildi.
ANLAMAK MÜMKÜN DEĞİL
Almanya’da Türkiye’den imam gönderilmesi ve imamların maaşlarının Türkiye tarafından ödenmesi de hep sorun oldu.
Ama Almanya’daki eğitim kurumlarında imam yetiştirilmesi için yıllarca hiçbir adım atılmadı ve ancak 2021 yılında Osnabrück’te İslam Koleji’nde devlet destekli imam eğitimi verilmeye başlandı.
Yani Almanya’da sorumluluk taşıyan politikacılar, Alman eğitim kurumlarında imam yetiştirilmesi için yıllarca hiçbir girişimde bulunmadıkları halde, aynı kişilerin yurtdışından imam gelmesine izin verilmemesini gündeme getirmelerini anlamak mümkün değildir.
Şüphesiz Almanya’daki camilerde Almanya’yı tanıyan, Almanca bilen din insanlarının görev yapması önemlidir.
Buna kimsenin itirazı yoktur.
Olmamalıdır da...
Ancak kendi hatalarını görmezden gelip, ‘tüm suçu’ başkalarına yüklemek istemek de tamamen insafsızlıktır.
Bu aynı zamanda barış içinde toplumsal yaşamı dinamitlemektir.
Son haftalardaki bu yaklaşımlar, Almanya’da İslam düşmanlığını artırmaktadır.
Yapılan kamuoyu yoklamaları da bunu göstermektedir.
İşte o nedenle de özellikle Alman politikacılara “İslam düşmanlığını körüklemeyin” çağrısında bulunuyoruz.