Güncelleme Tarihi:
MEHMET Kocagöl Türkiye'de askerliğini bitirdikten sonra Almanya'da Rüsselsheim kentinde bulunan Opel firmasında çalışan babasının bakımı için Almanya'ya geldi. Frankfurt havaalanında beş yıl boyunca yer hizmetlerinde çalıştı. Daha sonra ek gelir için inşaat şirketinde çalışmaya başladı. Kısa bir süre sonra kendi şirketini kurarak yaklaşık 30 kişiye iş imkanı hazırladı. Rüsselsheim ve çevresi Türk Alman İşadamları Derneği kurucuları arsında yer aldı. Geçtiğimiz aylarda Rüsselsheim'da bulunan DİTİB'e bağlı Ayasofya Camii'sine başkan seçildi. Almanca'yı askerlikten sonra sıfırdan öğrendiğini belirten Kocagöl Türklerin Almanya'da parti kurmadığı sürece yeterli ilgiyi göremeyeceklerini iddia ediyor. Kocagöl ile bürosunda ve cami derneğinde görüştük.
Almanya'da yaşayan Türkler kendi partilerini kurmadığı sürece ciddiye alınmayacaklar tezini savunuyorsunuz. Buna konuyu biraz sonra ele alalım. Öncelikle sizi tanıyalım. Almanya'ya geliş hikayenizi sizden dinleyelim.
"Babam Bochum'da bulunan Opel firmasında çalışıyordu. Ben Türkiye'de lise hayatını bitirdikten sonra askere gittim. Askerlik dönüşünde babamın sağlık durumu nedeniyle ona bakmak için Almanya'ya aile birleşimi yoluyla geldim".
Almanca biliyor muydunuz?
"Tek kelime Almanca bilmiyordum. 'Evet' yada 'hayır' bile diyemiyordum. Ancak Almanca öğrenmem gerektiğini biliyordum. Opel yurtlarında babamla kalıyordum. Maddi durumumuz iyi değildi. Kendi çabamla Almanca öğrendim. Kursa gidecek ne param, nede zamanım vardı. Bugün iyi derecede Almanca bildiğimi iddia edebilirim. Burada yaşıyorsanız bu şart".
İş hayatı nasıl başladı?
"Frankfurt Havaalanında yer hizmetlerinde işe başladım. Uçakların temizliği ile uğraşıyorduk. Kendi kendime, 'Bu geçici bir iş olmalı. Beş yıl dayanmalıyım. Kendi işimi elbette kuracağım' diyordum. Para yetmediği için ek gelir elde edebilmek üzere inşaat firmalarında çalışmaya da başlamıştım. İnşaat sektöründe yapılan eksiklikleri gördükçe, 'Ben bu işi daha iyi yapabilirim' diye düşünüyordum. Sonunda kendi firmamı 1997 yılında kurdum. Yanımda altı kişi olmak üzere iki üç taşeron firmaya iş imkanı sağlardım".
"O yıllar iki Almanya'nın birleştiği ve iş konusunda zor anların yaşandığı dönemler. Bu cesaret nereden geliyor?
"Birincisi içimizdeki girişimci ruh. Almanlar bunu hep dile getiriyor. Türk işadamlarının cesareti ve girişimci ruhlarını hep övüyorlar. İkincisi ben çok fakir ilişkilerden geliyorum. Çocukluğumda ayakkabım bile olmadı. Belki cesaret oradan geliyor. Şimdiki gençler 150 Euro'luk ayakkabıları beğenmiyor, aynı zamanda da yerlerinden kıpırdamıyorlar. Kimileri çalışan annesinin ve babasının parasından ihtiyaçlarını karşılamada bir sakınca görmüyor. Ben yapım gereği hep çalışmayı ve kimseye muhtaç olmamayı kendime prensip edindim. Almanya'ya geldim geleli tek kuruş devlet yardımı almadım. Param yetmeyince ailemi geçindirmek için ek işlere girdim".
Şirketinizi kurduktan sonra 2002 yılında Türk Alman İşverenler Derneği'nin kurucuları arasında yer aldınız. Oysa bölgenizde köklü geçmişi olan bir Alman işverenler derneği vardı. Buna neden ihtiyaç duydunuz?
"Biz derneği kurduktan sonra Rüsselsheim Yabancılar Sorumlusu bizi davet etti. Aynı şeyleri söyledi. Bize, 'Burada bir Alman işadamları derneği var. Neden ona kaydolmuyorsunuz. Neden böyle bir şey yapıyorsunuz' diye sitemde bulundu. Kendilerine bir soru sormak istediğimi söyledim. Yetkiliye, 'Biz yıllardır aktif çalışıyoruz. Rüsselsheim'da ellinin üzerinde Tür işadamı var. Sadece ikisi sizin derneğe kayıtlı. Biz bu derneği kurmasaydık, siz bugün bizi buraya davet eder miydiniz?' diye sordum. 'Hayır' cevabını alınca da, 'İşte bu yüzden dernek kurma ihtiyacını duyduk' dedim. Ogün bugündür her etkinliğe davet aldık. Artık varlığımız görülmüş ve kabul edilmişti. Kısa sürede üye sayımız 103'e çıktı. Orada kayıtlı olan iki Türk işadamı da bize geldi. Sadece Türkler gelmedi. Bizim üyelerin yüzde 30'u Alman. Artık Türk işadamları sorunlarını anlatabiliyor, bunlara kulak veriliyordu. Amaç ayrılmak değil, aksine birliği sağlamak, kaynaşmayı gerçekleştirmekti. Bunun yolu Türk işadamlarının varlığının kabul edilmesiydi. Aradan yedi yıl geçti. Bunu kesinlikle başardığımıza inanıyorum".
Siz Türklerin parti kurması gereğine işaret ediyorsunuz. Birçok partide Türkler ver. Artık kontenjan ayırdıkları gibi, bir partinin eşbaşkanlığını Türk kökenli Cem Özdemir yürütüyor. Neden Türk partisi?
"Yabancı düşmanlığı git gide büyüyor. Ses çıkaramıyoruz. Talep ve isteklerimizi sadece dile getiriyoruz. Gerçekleşmiyor. Örneğin Türkçe anadil dersleri. Rüsselsheim'in nüfusu 59 bin 800. Bunun yüzde 42'si göçmen kökenli. Göçmen kökenlilerin yüzde 80 ise Türk. Geçtiğimiz belediye meclisleri seçimlerinde Rüsselsheimliler, 'Rüssel' partisini kurarak 51 koltuklu belediye meclisine üç sandalye soktular. Amaç ayrılık değil. Amaç, 'Bizde' varız' mesajı vermek. Partinin federal yada eyalat genelinde olması gerekmiyor. Bulunduğumuz bölgede kurabiliriz. Türklerin bulundukları bölgelerde partiler kurması durumunda bunun uyuma ve kaynaşmaya büyük katkı sağlayacağına inanıyorum. Uyumun anahtarı diyalog. Diyaloğun anahtarı ise insanların ciddiye alınması. Parti kurmadığımız sürece kendi talep ve şikayetlerimiz içinde kavrulup gideceğiz".
Peki Türk kökenli milletvekillerine ne diyeceksiniz?
"Elbette çok önemli. Ancak çerçevesi olan bir partiye giriyorsunuz. Sonuçta parti adına çalışmak, onların çerçevesinde hareket etmek durumundasınız. Bir kişinin talepleri dile getirmesi birşey değiştirmiyor. Çifte vatandaşlıkta, Türkçe anadil derslerinde bunları yaşadık. İyi niyet yeterli olmuyor. Zaten nüfusa göre değerlendirdiğimizde çok az Türk kökenli milletvekili var. Seçim zamanında seçilmesi hemen hemen imkansız sıralardan Türk adayı göstermenin sadece bir göz boyaması olduğunu herkes görüyor. Artı gözlemlediğimiz yeni bir olgu var. Alman parti başkanları seçim zamanında bile olsa Türk kökenli adayları ile adeta kaçamak bir şekilde bir araya gelmeye özen gösterir oldular. Almanlarla Türklerin bir arada olduğu yerlerde parti yöneticileri kameralar karşısına Türklerle poz vermiyor eskisi kadar. Ancak Türklerin derneklerine giderek gönül almak ve destek istemek üzere etkinlikler yapılıyor. İşte bunlardan dolayı biz, 'Türkler kendi partilerini kurmalı' diyoruz. Partilerde aktif şekilde çalışan Türkler partilerini geçtiğimiz Avrupa Parlamentosu ve Hessen Eyalet seçimlerinde sık sık uyardılar. Bu gazetenizde de yer aldı. Bu insanlar Alman hemşerilerine, 'Türkleri böyle alt sıralardan aday göstermeye devam ederseniz, onları kendi partilerini kurmaya itersiniz' uyarısında bulundular".
Hangi aşamadasınız?
"Çalışmalar yoğun bir şekilde sürüyor. 2011'de Rüsselsheim'da Belediye Meclisleri seçimi var. Göreceğiz".
İşadamı olarak Türk İşadamları Avrupa Federasyonu'nda da yönetime girdiniz. Ancak sadece ekonomi ile ilgili değil, sosyal alanda da çalışmalarda dikkat çektiniz. Geçtiğimiz aylarda Rüsselsheim'da DİTİB'e bağlı Ayasofya Camii'si derneğinin başkanlığına seçildiniz?
"Sadece ekonomik alanda aktif olmak bir şey getirmez. Sosyal olmak gerekir. Ben insanları kaynaştırmayı seviyorum. Havaalanında çalışırken ilk iş olarak orada çalışanların yer aldığı futbol takımında yer aldım. Ben bu camide uzun yıllar aktif görevler aldım. Şunu gözlemliyorum. Gençleri 16 yaşına kadar tutabiliyorsunuz. Perspektif ve imkan tanımadığınızda gençler elinizden gidiyor. Bölgemizde genel olarak gençlerimizin imajı iyi değil. Gençleri kaybetmemek, onlara bir alternatif sunabilmek amacıyla bu işe girdim. Gençlerimizin iyi eğitim alabilmelerini, meslek edinebilmelerini sağlamalıyız. Biz geçmiş yönetimlerle bir arada çalışarak insanımıza yakışır bir dernek , cami kurduk. Modern dersaneler açtık. Dernek çatısı altında gençlerin boş zamanlarını değerlendirebilmeleri için bilgisayar oyunları ve başka imkanlar yarattık. Öğretmenimiz Osman Çeliktürk çocuklarımıza Türkçe dersi veriyor. Önümüzdeki dönem Almanca dersleri de vermeye başlayacağız".
Cami derneği olması ilgiyi azaltıyor mu?
"Tarzınıza bağlı. Bizde böyle bir şey yok. Çocuklara başka imkan tanıyan yer yok ki. Biz şeffaf bir camiyiz. Herşeyimiz ortada, açık. Almanlarla diyalog içindeyiz. Kendinizi açarsanız ilgi artıyor. Bakın camii imamımız Muammer Kurt Almanca vaz vereli, Almanlar camiye gelmeye başladı. İşin bir yönü daha var. Burada yetişen Türk gençleri Almanca diline daha hakim. Almanca vaazlar nedeniyle Cuma namazına gelen Türk gençleri de arttı. Açıklık çok önemli. Hocamız çok iyi Almanca biliyor. Ayrıca sadece Almanca bilgisi değil, Almanya'da uzun yıllar kaldığı için Almanya'yı ve gençlerimizi tanıyor. Böylelikle daha iyi ilişki kuruluyor. Rüsselsheim bölgesel radyosunda iki hafta da bir, bir saatliğine Almanca canlı yayın yapıyoruz. İslam ve Müslümanlıkla ilgili gelen soruları anında cevaplıyoruz. Resmi ve dini bayramlarımızı camimizin bahçesinde Almanları davet ederek kutluyoruz. Cami olarak çevrede kabul gördüğümüze inanıyorum"
Bir çok caminin borç batağında olduğunu duyuyoruz. Sizin camii yeni. Çok yatırım yaptınız. Sizin durumunuz nasıl?
"Bu bir işletme, yaklaşım meselesi. Camimizin en güzel özelliği, eski ve yeni yönetimin birlikte çalışmasıdır. Bizim hiç gizlimiz saklımız olmadığı gibi, gelir giderimiz ortada. Gururla söyleyebilirim sadece çok cüzzi miktarda bir borcumuz var. Bunu öderken de cemaati ikide bir sıkıştırmıyoruz. Bağış konusu gönüllük işidir. Avrupa Birliği ve eğitim fonları iyi bilinirse alınabilecek çok desteğin olduğunu biliyoruz. Bunları değerlendiriyoruz. Yaptığımız çalışmaların külfeti cemaate çıkarılmıyor".
Başkanlığa seçildiğinizde yaptığınız konuşmada bazı masrafların sponzorlar aracılığı ile giderileceğine dikkat çektiniz.
"Üye aydatlarını çar çur etmenin bir anlamı yok. Caminin ihtiyacı için bir otomobil alıyor, borçlanıyorsunuz. Yıllarca bu borcu ödüyorsunuz. Toplanan paralar buraya gidiyor. Buna karşıyız. Modeller var. Artık bunu belediyeler bile kullanıyor. Alınan aracın üzerine üç yıllığına küçük reklam ilanlar alınarak bu aracı finanse etmek mümkün. Sekiz bin Euro'ya bir araç alındığını düşünün. Üç yılda alınan reklamlarla bunu karşılarsanız bu araca ayıracağınız parayla gençlere daha iyi hizmet götürebilirsiniz. Bunun gibi bir çok önlem var. İçme suyunun, elektriğin ucuza kullanılabilmei için alınan önlemler var. Biz abdesthane ve sulamayı yağmur suları ile yapıyoruz. Camimizde sunduğumuz imkanların insanımıza bir külfet değil, aksine bir rahatlık ve ferahlık vermeli düşüncesinden hareket ediyoruz".