Güncelleme Tarihi:
Almanya’ya Türk iş güçü göçünün 60’ıncı yılı vesilesiyle kısa bir süre önce Bellevue Sarayı’nda konuk ettiği Türkiye kökenlilere hitaben yaptığı konuşmasında her zaman olduğu gibi bunun altını yeniden çizdi.
Bu hafta başında Almanya Türk Toplumu’nun (TGD) 25’inci kuruluş yıl dönümü ve Türkiye ile Almanya arasındaki İşgücü Sözleşmesi’nin 60’ıncı yılı vesilesiyle Berlin’de düzenlediği etkinlikte yaptığı konuşmasında da.
Cumhurbaşkanı Steinmeier, burada doğup büyüdükleri, buralı oldukları halde, Türk kökenlilerin çeşitli alanlarda dışlandıklarını söyledi.
Ve çok açık bir biçimde bunun ırkçılık olduğunu da.
Tabii “Almanya’da ırkçılığa yer yoktur” da dedi.
Etkinlik bittikten sonra yanıma Frankfurt’ta yıllar önce tanıdığım Türkiye kökenli bir iş insanı geldi.
“Almanya’da eskiden politikacılar da devlet adamları da ülkede ırkçılık olduğunu kabul etmezlerdi. Ama artık onlar da değişti” dedi.
IRKÇILIK BİR ZEHİRDİR
19 Şubat 2020 tarihinde Hessen eyalet sınırları içindeki Hanau kentinde Tobias R. isimli ırkçı bir Alman, 4’ü Türkiye kökenli, göçmen 9 insanı kurşunlayarak katletti.
Cumhurbaşkanı Steinmeier, “Irkçı nefret tehdidi altındaki tüm insanların yanındayım. Onlar yalnız değiller. Almanya’daki insanların büyük çoğunluğunun bu eylemi ve her türlü ırkçılığı, nefret ve şiddeti kınadığından eminim” dedi.
Başbakan Angela Merkel de bunun apaçık ırkçılık olduğunu söyledi.
“Irkçılık bir zehirdir, nefret de zehirdir. Bu zehir toplumumuzda vardır” dedi.
Bu çirkin saldırıyı kınarken, “Irkçılığa karşı mücadeleyi hep birlikte kararlı bir biçimde vermeyi sürdüreceğiz” dedi.
Tabii başka Alman politikacılar da bu ırkçı saldırıyı kınadı.
Tanıdık Türk iş insanının saptaması doğruydu.
Alman politikacıların çoğu eskiden ırkçılık sözcüğünü ağızlarına bile almazdı.
Nitekim bunun birçok örneğini yaşadık.
SONRADAN ORTAYA ÇIKTI
9 Haziran 2004 tarihinde Köln-Mülheim’da ağırlıklı olarak Türkiye kökenlilerin yaşadığı Keup Caddesi’nde bir ‘çivili bomba’ patlatıldı.
22 kişi yaralandı.
Daha ortada hiçbir bulgu yokken, dönemin Federal İçişleri Bakanı Otto Schily, “Güvenlik birimlerimizin edindikleri bilgilere göre bu bir terör eylemi değil, kriminal çevrelerin işidir” açıklamasında bulundu.
Oysa ki sonradan bu saldırıyı da 8 Türk’ü, bir Yunanlı’yı ve bir Alman kadın polisi katleden Nasyonal Sosyalist Yeraltı (NSU) örgütü teröristlerinin gerçekleştirdiği ortaya çıktı.
Hatta o sokaktaki video kamaralarda NSU teröristleri Uwe Mundlos ile Uwe Böhnhardt’ın ‘çivili bomba’nın bulunduğu bisikleti bıraktıklarını gösteren görüntüler ortaya çıktı.
Ama nedense yıllarca o görüntülerin görmezden gelindiği de.
50 İNSANIMIZ CAN VERDİ
3 Şubat 2008’de Lundwigshafen’de evlerinde ‘çıkan yangında’ 9 Türk insanı can verdi.
İtfaiyeciler bile yıkılma tehlikesi nedeniyle daha binanın içine bile giremediği halde Rheinland-Pfalz Eyalet Başbakanı Kurt Beck, “Yabancı düşmanlığı motifli değil” açıklamasında bulundu.
NSU cinayetlerinde de öyle.
9 Eylül 2000’de Nürnberg’de Enver Şimşek çiçek sattığı yerde kurşunlanarak öldürüldü.
Daha sonraki yıllarda da Abdurrahim Özüdoğru, Süleyman Taşköprü, Habil Kılıç, Mehmet Turgut, İsmail Yaşar, Mehmet Kubaşık, Halit Yozgat.
Alman medyasında ‘döner cinayetleri’ olarak yansıtılan bu cinayetlerin arkasında kimin veya kimlerin olduğunun üzerine gidilmedi.
Emniyet birimleri de politikacılar da cinayetlerin kara para aklama, uyuşturucu çeteleri arasındaki sürtüşmeler ve haraç alma nedeniyle işlendiğini ileri sürdüler.
Ama tek ‘suçları Türk olmak’ olan bu insanlarımızın ırkçı, aşırı sağcı neonazi NSU teröristleri tarafından katledildikleri yıllar sonra ortaya çıktı.
Türkiye’nin Almanya Büyükelçisi Ahmet Başar Şen’in verilerine göre şimdiye kadar ırkçı saldırılar ve kundaklamalarda en az 50 insanımız can verdi.
Amadeu Antonio Vakfı’nın verilerine göre en az 213 göçmen kökenli ırkçılığın kurbanı oldu.
İşte bu nedenle Başbakan Merkel’in “Irkçılık zehirdir. Bu zehir bizim toplumumuzda vardır” saptaması ciddiye alınıp, ırkçılığa karşı kararlı bir biçimde mücadele verilmelidir.