Güncelleme Tarihi:
Alman hükümetinin toplumda ırkçılığın ve ayrımcılığın ortadan kaldırılması yönünde BM Irkçılıkla Mücadele Komisyonu'na (CERD) sunduğu rapor, NSU davasında müdahil avukatların, bilim adamlarının, sivil toplum örgütlerinin ve aralarında eski hükümet üyelerinin de bulunduğu kişilerin yer aldığı geniş bir sivil toplum grubu tarafından eleştirildi.
Söz konusu grup tarafından Alman hükümetinin raporuna karşı hazırlanan "gölge rapor" hakkında, NSU davasında müdahillerin avukatlığını yapan Carsten Ilius, eski Alman hükümet sözcüsü ve Gesicht Zeigen Derneğinin Başkanı Uwe-Karsten Heye, eski Alman hükümetinin İnsan Hakları ve İnsani Yardım Sorumlusu Markus Löning, ırkçılığa ve ayrımcılığa maruz kalanların başvurduğu Danışma Merkezi'nden Judith Porath ve uzman Dr. Britta Schellenberg bilgi verdi.
Avukat Ilius, Almanya'da hayatın çeşitli alanlarında ayrımcılığın ve ırkçılığın bulunduğuna işaret ederek, "NSU olayı buzdağının görünen kısmı. Biz avukatların gündelik hayatta neler yaşadığımızı bilmiyorsunuz" dedi.
Ilius, geniş bir sivil toplum grubu tarafından hazırlanan ve hükümetin raporunun eleştirildiği "gölge raporda" kurumsal ırkçılık ve NSU konularında BM ırkçılıkla mücadele raportörünün Almanya'da inceleme yapmaya çağrıldığını söyledi.
Dr. Schellenberg de Alman hükümetinin sunduğu ve mayıs ayında CERD'de ele alınacak ırkçılığın ve ayrımcılığın ortadan kaldırılması konusundaki raporun eksik analiz ve problemlerin üstesinden gelememe becerisinin bir belgesi olduğunu savundu.
NSU'nun güvenlik birimlerince ortaya çıkarılmadığı, örgüt üyelerinin kendi kendilerini ele verdiğinin altını çizen Schellenberg, raporda NSU'nun aşırı sağcı değil, ırkçı bir grup olarak ifade edilmesi gerektiğini kaydetti.
"Almanya'da, ırkçılık konusunun tabu olduğu hissine kapılıyorsunuz"
Löning de, hükümetin temsilcisi olarak böyle bir raporu geçmişte BM komisyona sunduğunu anımsatarak diğer ülkelerin Almanya'ya yönelik çok fazla ırkçılık, dışlanma ve ayrımcılık konularını sorduğunu anlattı.
"Almanya'da ise ırkçılık konusunun tabu olduğu hissine kapılıyorsunuz. Üzerinde konuşulmuyor. Özellikle ırkçılık olarak da tanımlanmıyor" diyen Löning, bu konunun ayrıca Almanya'daki bürokraside yankı bulmadığını kaydetti.
"Bu raporu skandal olarak görüyorum"
Eski Hükümet Sözcüsü Heye de, iki Almanya'nın birleşmesinden sonra Almanya'da yaklaşık 180 kişinin ırkçı ve aşırı sağcı saldırılar sonucu hayatını kaybettiğine işaret etti.
Raporun Almanya'da ırkçılıkla mücadele eden sivil toplumun güvenini de yıktığını belirten Heye, "Bu kadar vurdumduymaz yaklaşılması ırkçılıkla mücadele konusunda çalışma yapanların bir sorun olarak görüldüğü izlenimi veriyor" dedi.
Heye, ırkçılıkla mücadele konusunda toplumsal bir tartışma başlatılması gerektiğinin altını çizerek, yabancıların olmadığı bölgelerde yabancı düşmanlığının yapıldığını ifade etti.
Porath da, Almanya'nın batısındaki eyaletlerde aşırı sağcı ve ırkçı saldırılara maruz kalanların gidebileceği danışma merkezlerine bütçe ayırmadığından şikayet ederek, ırkçılıkla mücadele konusunda çalışan kişilerin ciddiye alınmadığını kaydetti.
Alman hükümetinin NSU cinayetlerinin kapsamlı bir şekilde aydınlatılması sözü verdiğini, ancak insanların bu konuda aldatıldığını savunan Porath, "Bu bir skandaldır" dedi.
Almanya'da, 2000-2007 yıllarında 8'i Türk 10 kişiyi öldüren, bombalı saldırılar düzenleyen ve çok sayıda soygun yapan NSU terör örgütünün varlığı ve cinayetlerdeki rolü 2011 yılı sonunda ortaya çıkmıştı.
NSU üyelerinden Uwe Böhnhard ve Uwe Mundlos, 4 Kasım 2011 tarihinde bir banka soygununun ardından saklandıkları karavanda ölü bulunmuş, terör örgütü üyelerinin intihar ettikleri öne sürülmüştü. NSU terör örgütü üyesi olduğu gerekçesiyle yargılanan Beate Zschaepe ise NSU üyelerinin kullandığı hücre evini ateşe verdikten sonra polise teslim olmuştu. Zschaepe'nin yanı sıra örgüte yardım ve yataklıkla suçlanan dört sanık Münih Yüksek Eyalet Mahkemesi'nde yargılanıyor.