Güncelleme Tarihi:
Aman dikkat! Çağa ayak uyduralım derken, ayakları kaymasın çocuklarınızın! İnternet, televizyon ve gençik arkadaş olmuşlar. Sohbet ediyorlarmış. Televizyon ve gençik internete sormuşlar:
- Seni kaybedersek nasıl bulacağız?
- Nerede bir bilgisayar görürseniz, ben oradayım.
Bu sefer soru televizyona yönelmiş:
- Seni nerede bulabiliriz?
- Beni her oturma odasında bulabilirsiniz.
Sonunda televizyon ve internet gençliğe sormuşlar:
- Kaybolursan, seni nerede bulabiliriz?
Gençlik şöyle demiş:
- Beni kaybederseniz, bir daha bulamazsınız!
Bu öykünün konumuzla ne ilgisi olduğunu merak ediyorsanız, yazının devamını okuyun.
Dijital cahillik:
İnternete düşkünlüğümüz malum. Bu sayede günlük dilimize yeni İngilizce’den yeni kelimeler girdi; Facebook ve Twitter gibi. Sadece evdeki veya bürodaki bilgisayardan girmiyoruz internete artık. Cep telefonuyla da giriyoruz internete.
Ipsos KMG araştıma Merkezi’nin bu yıl (2012) yaptığı araştırmaya göre Türkiye’de her iki evden birinde bilgisayar var. Almanya’da ise çocuklu ailelerin hemen hemen hepsi bilgisayara sahip. Var olan başka birşey daha var; dijital cahillik. Dijital cahillik, internetten nasıl faydalanılacağını bilmemek, yani dijital okur-yazar olmamak demektir.
Dijital okur-yazarlık konusunda 25 Avrupa ülkesi arasında sonuncuyuz. Böylece internetten en az faydalanan toplum, bizim toplumumuz olmuş oluyor.
Dijital hazırcılık:
Bir atasözümüz vardır; Armut piş, ağzıma düş! Gençlerimizin ve çocuklarımızın en çok girdiklere internet siteleri Facebook ve Google. Google’da herhangi bir konuda bilgi arayan kullanıcı, arayıp bulduğu bilgiyi aklında tutmaya çalışmıyor. Sadece o bilgiyi hangi internet sitesinde bulabileceğini aklında tutmaya çalışıyor.
Halbuki beynimiz kaslarımız gibi çalışır. Kullanılmayan kasların hantallaştığı gibi, kullanılmayan beyin de tembelleşir. Özellikle de hafızanın merkezi olan Hippocampus bölgesi. Beyni canlı tutmak istiyorsanız, onu değişik alanlarda kullanmanız gerekir. Bu nedenle spor yapmak, dans etmek, şarkı söylemek, resim yapmak, bir müzik aleti çalmak, sevdiğiniz insanlarla gerçek ortamda sohbet etmek, beyin için iyi bir alıştırma olanaklarıdır.
Beynin bu tembelleşmesi, örneğin yönleri tayin ederken belli oluyor. Çocuklarımız ve gençlerimiz yön tayin etmede güçlük çekiyorlar. Yaz tatilini ailesiyle birlikte Antalya’da geçiren gençlerimizin veya çocuklarımızın önemli bir kısmı Türkiye’nin güneyine gittiklerinin farkında değil.
Almanca “Süden” kavramının Türkçe “Güney” olduğunu pek çoğu da bilmiyor. Antalya’nın yerini bilmek önemli olmayabilir. Fakat, beyinde mekanla ilgili bölgenin körelleşmesi önemlidir.
İnternet kullanıcıları artık eskiden olduğu gibi adres veya telefon defteri kullanmıyor. Bunun gibi birçok bilgiyi artık elektronik hafızalara yüklüyoruz. Bizim için gerekli olan metinleri de internetten indirip bir Word dosyasına kopya ediyoruz. Bu kolaylık nedeniyle zihnimiz indirdiğimiz metnin içeriğiyle fazla içli dışlı olmuyor.
Netice nedir? Unutmanın kolaylaştırılmasıdır. Metni yüzeysel incelediğimiz için, unutması da kolay oluyor. Bu öğrenme şekli özellikle çocuklar için dezavantajlı. Beynimizin hafıza sistemi bir balıkçı ağına benzer. Öğrenilecek şey ne kadar çok duyu organına hitap ederse, beyin ağına o kadar iyi takılır. Yani öğrenme o kadar iyi pekiştirilir.
Örneğin bu nedenle, hafızamız gazetede okuduğumuz bir bilgiyi, elektronik ortamda internetten okuduğumuz bilgiden daha iyi farkeder ve saklar. Yine bu nedenle elekronik sayfada göremediğimiz imlȃ hatalarını yazılı bir sayfada daha iyi farkederiz.
İnsan ilişkilerinin kalitesi:
Çocuklarımız ve gençlerimiz saatlerce internete takılıp kalıyorlar. Bunun olumsuz yönü sadece zaman kaybı değil. İnsan ilişkilerindeki kalite düşüyor. Bir Nasrettin Hoca fıkrası vardır, bilir misiniz? Bir gün adamın biri Nasrettin Hoca’ya bir tavşan getirir ve misafir olur. Hoca misafiri ağırlar, ona güzel bir çorba ikram eder. Ertesi gün yine birileri Hoca’ya misafirliğe gelirler. Biz tavşan getiren adamın arkadaşlarıyız, derler. Hoca da onlara bir gün önceki çorbanın suyunu ikram eder. Birkaç gün sonra yine birileri gelir. Biz tavşanı getiren adamın arkadaşlarının arkadaşlarıyız, derler. Hoca önlerine sadece su koyar. Yeni misafirler, bu nedir, diye sorarlar. Tavşanın suyunun suyudur, der Hoca.
Hakiki çorbayla, çorbanın suyu arasında elbette bir lezzet farkı vardır. Aynı fark, dijital arkadaşlıkla, gerçek mekanda gerçek kişilerle yapılan arkadaşlık arasında da vardır. Çocuklarımız ve gençlerimiz yavaş yavaş gerçek mekanda sürdürülen arkadaşlıkları azaltmaya başladılar. Onların günlük yaşamının önemli bir kısmı, dijital arkadaşlıkla geçiyor.
Hatta birkaç genç beraber otururken bile, her biri cep telefonundaki internet üzerinden dijital arkadaşıyla yazışıyor. Şiddetin sözde masumiyeti: İnternet üzerinden erişilen şiddet videoları ve oyunları başka bir felaket. Oyunda insanlar yaralanıyor, insanlar parçalanıyor, öldürülüyor. İnsan öldürmek çok iyi bir hareketmiş gibi, oyunu oynayan internet kullanıcısı üstelik bir de puan kazanıyor.
Ne kadar çok öldürürsen, o kadar çok puan. Şiddet videolarında insanlar, havyanlar yaralanıyor. Videolarda yaralanan insana, üzüleceğine gülen çocuklarımız var. Buna benzer şiddet oyunları insani duyguları, empati duygusunu köreltiyor.
İnternet kötü mü? Hem evet, hem hayır. Yazımızın başında belirttiğimiz gibi, internetle rezil olup alçalmak da mümkün, vezir olup yükselmek de. İnternetin faydalı tarafını ön plana çıkarmak istyorsanız, şunlara dikkat edin:
1. Biz anne ve babalar, bilgisayar satın alıp internet bağlatmanın genellikle parasal yönünü düşünüyoruz. Nerede daha ucuz bilgisayar var, bununla ilgileniyoruz. Halbuki bilgisayara vereceğimiz para, bize bir kere dokunabilir. İnterneti yanlış kullanmanın sıkıntısı ise bize her gün dokunur.
2. Önce, bilgisayarın hangi odaya konacağını belirleyin. Bilgisayarı, mümkün olduğu kadar ilkokul çağındaki çocuğunuzun odasına koymamaya çalışın. Bir çocuğa yapılabilecek en büyük kötülüklerden birisi, onu kendi odasında bilgisayarıyla kendi haline bırakmaktır.
3. Bilgisayar ve internet kullanımını zamansal olarak sınırlayın. İlkokul çağındaki çocuklar, günde en fazla 1 saat bilgisayar ve internet kullanmalı. İnternet kullanımını 5. sınıftan itibaren 1 veya 1,5 saate çıkarabilirsiniz.
4. İlkokula giden çocuğun chat yapması yaşına uygun değildir. İlkokul sonrası chat kullanımı için de kurallar belirleyin. Çocuklarınızın gerçek hayattaki arkadaşlarını tanımanız ne kadar önemliyse, kiminle chat yaptığını bilmeniz de o kadar önemlidir.
5. İster ilkokul döneminde olsun, ister daha sonra olsun, çocuğunuzun hangi tür internet sitelerine girdiğinden haberdar olmanız gerekir. İnternet kullanırken, sadece çocuklara uygun sitelere girmesine izin verin. Sivil polis gibi onu takip etmeyin, fakat onunla bilgisayar ve internet hakkında sohbet edin. İnternette hangi sitelerden hoşlandığını sorun.
6. Yukarıdaki konulardan daha önemli olan bir şey var; internetle geçen saatleri başka bir Etkinlikle dengelenmesi. Zihin ve beden arasındaki bu dengeyi sağlayabilecek en iyi etkinlik spordur. Özellikle de açık havada yapılan spor. Çocuğunuzu herhangi bir sporu yapmaya teşvik edin.
Bilgisayar başında gerilen kaslar, spor yaparken tekrar eski sağlığına kavuşur. Spor aynı zamanda internet kullanımının bir bağımlılık haline dönüşmesini önler. İnternet sadece bir araçtır, amaç değildir. Saatlerce onun başında oturursanız, onu amaç yerine koymuş olursunuz. Ona bağımlı hale gelirsiniz. İnternete kavuşayım derken, gençliğinizi kaybederseniz. İnternetini kaybeden yeni bir internet bulabilir, fakat gençiğini kaybeden, yeni bir gençlik satın alamaz.
Ayrıca gençliğini kaybeden, geleceğini de kaybeder.
Uzun sözün kısası: Gerektiği kadar internet, Gerekmediği yerde terket!