Güncelleme Tarihi:
- Çok kültürlülük yaşanan toplumsal bir gerçeklik olduğu için her yıl ‘Kültürlerarası Hafta’kutlanıyor. Kültürel çeşitlilik artık hayatın bütün alanlarında kendini hissettiriyor; ülkeye renklilik ve canlılık kazandırıyor.
- Son yapılan ‘Almanya’da Müslüman Hayat’ araştırmasına göre ülkede 3,8 ila 4,3 milyon arasında müslüman yaşadığı tahmin ediliyor. 2 bin 500’den fazla cami ve mescitte dini hizmet sunuluyor.Okullarda ‘İslam din bilgisi dersi’ veriliyor. Alman üniversitelerinde ‘İslam kürsüleri’ kuruluyor. Mezarlıklarda, Müslümanlar için özel bölümler ayrılıyor. İslami kuruluş temsilcileri, devletin kurum ve kuruluş temsilcileriyle hem yerel hem de federal düzeyde yuvarlak masalarda görüşmeler yapıyorlar ve 2006 yılından bu yana ‘Alman İslam Konferansı’toplanıyor.
Bu gerçekliklerin ışığında sadece İslam tartışmasına değineceğim. İslam’ın değil, sadece Müslümanların Almanya’ya ait olduğu tezini savunanlara ‘din ile dini aidiyet’hakkında bilgi vermek gerektiğine inanıyorum.
Almanya gibi bilgi, bilgelik ve bilinç seviyesinin yüksek olduğu çağdaş bir ülkede, din ile dini aidiyetin bir bütün olduğunu yazmak zorunda kalacağıma rüyamda görsem inanmazdım. Yeni Federal İçişleri Bakanı Dr. Hans-Peter Friedrich’e de yardımcı olmak niyetiyle din ile dini aidiyet konusuna açıklık getirmek istiyorum.
Hıristiyanlığa inananlara hıristiyan, Museviliğe inananlara musevi denildiği gibi, İslam’a inananlara da müslüman deniliyor. Kısaca; din ile dini aidiyet birbirinden ayrılmaz bir bütündür.
Bu bağlamda, “İslam, Almanya’ya ait değil, fakat Müslümanlar aittir” demek, hangi anlama gelebilir? Müslümanlar bunu, nasıl algılayabilir ve anlamlandırabilirler?
Hiç şüphesiz, ilk akla gelen şu olur: Dininiz İslam değil, fakat siz Almanya’ya aitsiniz! Yoksa bu söylemle,İslam’sız müslümanlık mı kastediliyor?
Hem de hukukçu olan Federal İçişleri Bakanı Dr. Friedrich, din ile dini aidiyetin ayrılmaz olduğunu ve sarfettiği sözün hangi anlama geldiğni gerçekten bilmiyor mu? Böyle bir şey söz konusu olabilir mi?
Esasında, Bakan Dr. Friedrich’in ötedenberi ısrarla seslendirdiği söylemi, bu ülkedeki İslam olgusuna ve müslüman varlığına bakış açısını yansıtıyor. Bu bakış açısı, inkar ve ötekeleştirme temeline dayalı bir zihniyetin siyasi söyleme dönüşmesidir. Bu aynı zamanda göç(men) ve uyum politikasının da hangi ana düşünceye dayandığını gösteriyor: Göç süreciyle şekillen toplumsal gerçekliği, göçmenlerin kültürel varlığını ve Müslümanların dini aidiyetini kabul etmeyen bir yaklaşım. İşte bu yaklaşım, toplumsallaşmayı/bütünleşmeyi değil, tam aksine toplumsal farklılaşmayı tetikler. İnkar ve ötekileştirme ekseninde yürütülen politikalarla ortak gelecek inşa edilemez.
Bu bakımdan, Alman İslam Konferansı’nın gelecek toplantısında şu üç gerçeğin dile getirilmesinde yarar görüyorum:
Bir: Dünyaca ünlü Alman şairi Johann Wolfgang von Goethe’nin sözü: “Doğu ile Batı artık birbirinden ayrılamaz.”
İki: “Müslümanlar da Almanya’ya aittir” sözü “İslam da Almanya’ya aittir”anlamına gelir.
Üç: İslam’ın, dolayısıyla Müslümanların insanlığa hizmetlerinden ve evrensel uygarlığa katkılarından Almanya da etkilenmiştir.
Eğer Almancası varsa, ‘Müslüman İlim Öncüleri Ansiklopedisi’veya benzer bir kitap da hediye edilebilir.