İlk kuşak arşiv olacak

Güncelleme Tarihi:

İlk kuşak arşiv olacak
Oluşturulma Tarihi: Temmuz 25, 2009 11:21

Almanya’nın Reutlingen Belediyesi 2009 yılı “Vatan Günleri- Heimattage” çerçevesinde kent ve çevresinde 1950’li yıllarda başlayan ve günümüze kadar devam eden göç tarihine ışık tutmak amacıyla “Hikayenizi anlatın” projesi gerçekleştirdi. Konuyla ilgili olarak proje sorumlusu Tübingen Üniversitesi’ne bağlı Ludwig-Uhland Enstitüsünden Etnolog ve Kültür Bilimleri Araştırmacısı Claudia Eisenrieder ile sohbet ettik.

Haberin Devamı

Öncelikle bize bu proje hakkında biraz bilgi verebilirmisiniz?
Reutlingen Belediyesi Baden-Württemberg Eyaletindeki 2009 yılı “Heimattage- Vatan Günleri” projesi içinde yer alan bir etkinlik. Şehir Meclisi bu proje içersine kentte yaşayan göçmen kökenli kişileri nasıl alabiliriz. Onlara nasıl ulaşabiliriz sorusuna bir karşılık olarak ortaya çıktı. Yıllar önce bu bölgeye gelen ve uzun yıllardır burada yaşayan göçmenler bu şehrin bir parçası. Bizde buradan yola çıkarak bu projeyi başlattık. Ayrıca Almanya ve Reutlingen tarihinde önemli bir yer tutan göç ve göçmen tarihini ortaya çıkarak bunun kent tarihindeki yerini almasını sağlamakta istiyoruz. Bu bölgeye gelen göçmenlerin hikayelerini, geçen süre içindeki yaşadıklarını, izlenimlerini ve geçirdikleri değişimi öğrenmek, bunları arşivlemek ve gelecek nesillere de aktarmak amacıyla “Hikayenizi anlatın” projesi gerçekleştirdi.

Proje çerçevesinde neler yapıldı?
Öncelikle Reutlingen ve çevresindeki hemen hemen bütün yabancı derneklere proje hakkında bilgi veridi. Bir çoğuna ben şahsen giderek oradakilerle ne yapmak istediğimiz hakkında konuştum, bilgi verdim. İkinci aşamada şehrin merkezinde bir konteyna içinde onların hikayelerini dinledik. Kaydını yaptık ve eski belge, fotoğraf ve yanlarında getirdikleri o zamanlar kendilerine arkadaş olan memleketlerini hatırlatan ve hala atamadıkları sakladıkları eşyalarını inceledik. Arkasındaki hikayeleri dinledik.

Peki bu eşyalar, belgeler, fotoğraflar nerede şimdi?
Bize getirilen eşyaların, belge ve fotoğrafların resimlerini çektik. Bunları bu projede ortak çalıştığımız şehir arşivine vereceğiz. Böylece göçün hikayesiyle ilgili yeni belgelere de sahip olacağız. Bize getirilen herşeyin kaydını yaptık. Bunları 2010 yılının baharında Reutlinden’de bu projedeki bir diğer ortağımız “Heimmatmuseum” da sergileyeceğiz. Bu sayede insanların göçmenleride müzelerimize çekebileceğimizi düşünüyoruz.

Tepkiler nasıl oldu? İlgi nasıldı ?
Çok olumlu ve güzel tepkiler aldık. Özellikle Türklerin ilgisi çok yoğundu. Toplanan eşyaların ve belgelerin büyük bir kısmı Türk kökenli vatandaşlardan geldi. Proje çerçevesinde yaklaşık yüze yakın kişiyle görüştüm. Şunu söyleyebilirim ki bunların 70 ila 80’i Türkiye kökenliydi. Konuştuğumuz grup içersinde Almanya’ya göçle çalışmak için gelenler, ilticacılar, ya da daha değişik nedenlerle gelen insanlar vardı. Bu arada topladığımız resmi bilgilere göre buraya çalışmak amacıyla işçi statüsünde gelenlerin çoğunluğunu Türkler oluşturuyor. Onları İtalyanlar ve Yunanlılar takip ediyordu. Konuştuğumuz Türklerin bazıları hala bu statülerini korurken yani işçi olarak kalırken, bir kısmı da kendi işlerini kurmuşlar. İşveren durumundalar.

BİR ZAMANLAR OLDUKLARI KİŞİLERDEN FARKLI İNSANLAR OLMUŞLAR

Peki bu konuşmalarda sizin izlenimleriniz ne oldu? Neler gördünüz neler duydunuz? Size ne anlattılar?
Bizim konuştuğumuz hikayelerini dinlediğimiz insanlar için ne önemliydi sorusunu sorduk. Örneğin bir Türk kadını yıllar önce buraya gelirken namaz kılmak için yanında getirtiği seccedesini hala saklıyordu. O zamanlar kendisine o seccadenin vatanını hatırlattığını, yanlızlığını aldığını ona arkadaş olduğunu belirterek. El işi seccadesini bu zamana kadar saklamış. Beraberlerinde getirdikleri resimler önce ortaya çıkıyor. Eski annelerinin, babalarının akrabalarının resimleri. Çocukları, eşleri varsa onların resimleri. Burada aldıkları ilk belgeler, kimlikler. Onları bunca yıldır saklamışlar. Kaldıkları yurtlarda, yaşadıkları barakalarda çekilmiş fotoğraflar var. Dışarıda doğada çektirdikleri fotoğrafları var. İş yerinde çalışma arkadaşlarıyla çektirdikleri fotoğraflarda bize getirildi. Daha sonra da ilk aile fotoğrafları ortaya çıkıyor.

Türklerin büyük bir kısmı işçi olarak buraya gelmişler. Para kazanıp geri dönmek amacıyla. Ama zamanla bu fikirleri değişime uğramış. Ama bir kısmı da hayatlarını burada devam edecekleri gerçeğini çabuk kavramışlar.

Önceleri tamam biraz daha çalışayım geri döneceğim demiş. Ama daha sonra eşleride buraya gelmişler. Çocuklar olmuş. Bunun üzerine onların eğitimlerine nerede devam edecekleri problemleriyle yüz yüze gelinmiş. Bazıları Almanya’ya gelememişler ya da geç gelmişler. Resmi makamlarla sorunlar yaşamışlar. Bunların nedenlerini öğrenmeye çalıştık. Neden beş yıl eşinden ailesinden ayrı kaldıklarını neler yaşadıklarını anlamaya, sorunlarının arkasındaki sebepleri öğrenmeye çalıştık. Aradan geçen zamanda Türkiye’nin ekonomik, politik ve sosyal değişimi onları burada hayatlarını devam ettirmeye götürmüş. Türkiye’de onlara Almancı denmeye başlanmış. Kendileri zamanla değişmişler. Bir zamanlar olduğu kişiden farklı biri olmuşlar.

Almanya’ya ilk gelen Türkler nasılmış?

Almanya’nın o zamanlardaki tipik politikası olarak genç, dinamik çalışkan gençleri buraya getirip çalıştırmaktı. Bir süre sonrada geri göndermek. Ancak bu böyle olmamış. Önce aileleri, akrabalarını tanıdıklarını çalıştıkları işyeri ve firmalar üzerinden Almanya’ya getirmişler. Bu arada yaptığımız söyleşilerde özellikle buraya ilk gelen generasyon çok önemli bir şey dikkatimizi çekti. Buraya yaşadıkları yere bağlılıkları. Bunun da “Ailem nerede ise benim evimde orası” düşüncesinden kaynaklandığını düşünüyorum. Bu kadınlarda daha yoğun olarak görülürken erkeklerinde bu düşünceye sahip olduğunuda farkettik. Ulaştığımız önemli noktalardan biriside yıllardır burada yaşayanların “Benim hikayemle, yaşadıklarımla birileri ilgileniyor” demeleri oldu.

Türklerin Almanya’ya bakışı nasılmış o zamanlar?
Biraz düşünmeliyim. Aslında biraz karışık bir durum. Bir taraftan buraya geldiklerinde onları bir fabrikaya ya da bir inşaata yani ihtiyaç duyulan yere yerleştirilmişler. Bu insanların kendilerine ilk sordukları soru da “Ben neredeyim?” olmuş. Örneğin biri hikayesinde buraya geldikten sonra kendisinin yakınlarda bir şehre gönderildiğini ve burada kaldığı bir yıl boyunca tam olarak nerde olduğunu bilmediğini anlattı. Tam bir yıl sonra ilk Türkle karşılaştığını söyledi. Almanya’ya gelip tren istasyonunda trenden inenler “ Ne kadar güzelmiş ne kadar temiz bir ülke” diye düşünmüşler. Her şey ne kadar düzenli demişler. Ama Reutlingen’in tren istasyonundaki ilk izlenimleriyle çalışmaya başladıktan sonra ki izlenimleri farklı olmuş. Onlara yönelttiğimiz sorularda Almanya’ya bakış acıları öğrenmeye çalıştık. Burası bir kısmının ikinci vatanı bir kısmının da yeni vatanı olmuş.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!