Güncelleme Tarihi:
Yurtdışı Türklerden Sorumlu Devlet Bakanı Said Yazıcıoğlu'nun Almanya ziyareti sırasında Berlin'deki Türkevi'nde Türk dernek ve cemiyet temsilcileriyle yaptığı toplantıda ilginç sahneler yaşandı. Bazı temsilciler, 1960'lı yılların sonlarından itibaren kurulan “işçi şirketleri”nden tutun da, yıllarca “döviz ağacı” gözüyle bakıldığı Türkiye'deki politikacılar tarafından da inkar edilmeyen Avrupalı Türklerin dolandırılıp istismar edilmelerinden yakındı. Tabii bir daha bunların yaşanmaması için gereken tedbirlerin alınmasını ve sorumlulardan hesap sorulmasını da talep ettiler. Bu toplantıda, onbinlerce Avrupalı Türkün mağdur olduğu Yeşil sermaye de gündeme geldi. Her ne kadar somut bir rakam verilemese de milyarlarca Euro ile telaffuz edilen eşine az rastlanır bu “dolandırıcılık” yüzünden ailelerin parçalandığı, boşanmalar yaşandığı, hatta intihar edenlerin bile olduğu hatırlatıldı. Berlin'de çok sayıda dernek ve cemiyeti barındıran bir çatı örgütünün yöneticisi ayağa kalkıp, “Bıktık artık sizin bu sızlanmalarınızdan. Kazanmak için verdiniz, kaybettiniz. Bu bizi ilgilendirmez” diyerek, hiç de öyle Almanya'daki Türklerin sorunlarına sahip çıkar gibi bir tutum sergilemedi. Berlin Atatürkçü Düşünce Derneği'nin, bakanlığın “strateji belgesi”ni eleştiren sözlerine de başka bir çatı örgütü temsilcisi “Buraya seni dinlemeye gelmedik” diyerek tepki gösterdi. Yani bu yönetici başka görüşe tahammülü olmadığını gösterdi. Her ne kadar içinizden “pes doğrusu” demek gelse de, bir temsilci de Türkiye'deki havalimanlarındaki çay kahve fiyatlarının yüksek olmasından yakındı ve “fiyatlar düşürülsün” dedi. Bir temsilci de “Devlet burada bize bir sivil toplum örgütü kursun” şeklindeki talepte bulundu.
Ya buna ne demeli?
Haklı olarak “Türkiye'den gelen politik sorumlular, yıllardır hep 'sorunları dinlemeye, sorunları saptamaya geldik' diyerek aynı masalı tekrarlıyorlar” eleştirisinde bulunuyoruz. Acaba kendi dernek ve cemiyetlerimizin, üst çatı örgütlerimizin bu gibi yakalaşımlarına ne demeliyiz? Bence önce iğneyi kendimize batırmalıyız...
İki yaş günü
1983 yılının Ağustos ayında Hürriyet Gazetesi Berlin Temsilcisi olarak göreve başladım Bölünmüşlükten ve “utanç duvarları”ndan duyduğum rahatsızlık nedeniyle tam 22 ay sonra gönüllü olarak terk ettiğim Berlin'de ilk tanıdığım Türkler arasında Ali Nadir Savaşer de vardı. Sonradan Berlin'de bir kliniğin şefliğini de üstlenen Savaşer ve birkaç arkadaşı o günlerde Berlin Türk Sağlık Elemanları Derneği'nin kurdular. Kentte yaşayan Türklerin sağlık sorunlarının yanı sıra sosyal sorunlarıyla da yakından ilgilendiler. İşte 29 Kasım 1983 tarihinde kurulan bu dernek geçen hafta 25'inci kuruluş yıldönümünü kutladı. Savaşer'in, bayrağı İlker Duyan ve arkadaşlarına devrettiği bu dernek hala önemli hizmetlern sunmakta. Aynı şekilde başkanlığını Dr. Yaşar Bilgin'in yaptığı Giessen merkezli Türk-Alman Sağlık Vakfı da geçen hafta 20'inci “yaşını” kutladı. Bu vakıf da hem Almanya'daki Türklerin ve Türk kökenli insanların sağlık sorunlarıyla ilgilendiği gibi, Türkiye'de mali durumları iyi olmadığı için ameliyat olamayan çok sayıda Türk insanını Almanya'da ameliyat ettirip yeniden yaşama bağladı. Her iki kuruluşu da yürekten kutluyoruz...