İçişlerimize karışmayın

Güncelleme Tarihi:

İçişlerimize karışmayın
Oluşturulma Tarihi: Mayıs 27, 2019 10:37

Almanya’daki okullarda Türkiye kökenli çocuklara Türkçe dersleri verilmesi yönünde Türk politikacılar açıklama yaptıklarında, Alman politikacılardan genelde hep şöyle bir tepki gelir: “Burası Almanya. Neyin nasıl olacağına biz kendimiz karar veririz. Türkiye bizim içişlerimize karışamaz.”

Haberin Devamı

İçişlerimize karışmayın
ALMANYA’daki okullarda Müslüman çocuklara İslam dini dersleri verilmesi yönünde Türk politikacılar öneride bulunduklarında da öyle.
Ağız birliği etmişçesine, “Burası Almanya. Neyin nasıl yapılacağına biz kendimiz karar veririz. Türkiye bizim içişlerimize karışamaz” sesleri yükselir.
Solingen’de, Mölln’de Türklerin oturduğu binalar kundaklanıp insanlarımız katledildiğinde de, Türkiye’den yabancı düşmanlığı ve ırkçılığa dönük eleştiriler geldiğinde de öyle.
“Türkiye bizim içişlerimize karışamaz.”
‘Döner cinayetleri’ olarak nitelenen ve 8 Türk vatandaşının ırkçı nedenlerle öldürüldüğü cinayetlerin aşırı sağcı Nasyonal Sosyalist Yeraltı (NSU) örgütü teröristleri tarafından işlendiğinin ortaya çıkması üzerine Türk tarafının eleştirilerine de öyle.
“Burası Almanya. Almanya bir hukuk devleti. Suçu işleyenler en ağır cezaya çarptırılacaktır. Türkiye bizim içişlerimize karışamaz.”
*
Aslında Türkiye’nin, Almanya’nın içişlerine falan karıştığı yoktur.
Türkiye, Almanya’da yaşayan vatandaşlarının ve Türk kökenli insanların ‘tüm haklara sahip eşit yurttaş olarak kabul edilmelerini’ istemektedir.
Almanya’nın, Alman politikacıların bu insanlara ‘yurttaşları olarak’ sahip çıkmasını istemektedir.
“İçişlerimize karışmayın” söylemini, Avusturya’da dağılan hükümetin küçük ortağı aşırı sağcı Avusturya Özgürlük Partisi’nin (FPÖ) istifa etmek zorunda kalan lideri Heinz-Christian Strache’nin adının karıştığı skandaldan sonraki bazı Alman politikacıların açıklamaları yeniden aklıma getirdi.
İbiza’da bir villada Rus bir milyarderin yakını olduğunu ve Avusturya’ya yatırım yapmak istediğini söyleyen bir kadına FPÖ’ye bağışta bulunması halinde kamu ihalelerinde destek verecekleri vaadi içeren görüntüler ortaya çıkınca, Almanya’dan Avusturya’nın ‘içişlerine karışma’ niteliğinde bir dizi açıklamalar geldi.
Sosyal Demokrat Parti (SPD) Genel Başkanı Andrea Nahles, “Avusturya’da yeni seçimler yapılmalı” dedi.
Yeşiller Eşbaşkanı Robert Habeck de “Avusturya’nın yeni seçime ihtiyacı var” dedi.
Başbakan Angela Merkel ise her zaman olduğu gibi daha sakin bir tavır sergiledi ve Avrupa’nın ortak değerlerini yok etmek isteyen aşırı sağcı ve sağ popülist partilere karşı daha yoğun mücadele verilmesi gerektiğini vurgulamakla yetindi.
Avusturya’dan, “Siz bizim içişlerimize ne karışıyorsunuz?” diye bir tepki gelmedi.
Almanya’da da birileri çıkıp, “Bu skandalın kabul edilecek hiçbir yönü yoktur. Bu tutum Avrupa’nın değerleri ile kesinlikle bağdaşmamaktadır. Ama bu Avusturya’nın işidir. Avusturya’nın içişlerine karışmayın” demedi.
*
Avusturya’da FPÖ’nün iktidarda söz sahibi olması hiç de yeni bir olgu değildir.
Dönemin Sosyal Demokrat Partili (SPÖ) Başbakanı Bruno Kreisky, FPÖ’nün desteğiyle 1970 yılında ilk ‘azınlık hükümetini’ kurmuştur.
1983-1987 yılları arasında da SPÖ ve FPÖ’nün oluşturduğu ilk ‘kırmızı-mavi koalisyon hükümeti’ iktidarda kalmıştır.
Nazi yanlısı ırkçı bir politikayı savunan Jörg Haider’in 1986 yılında FPÖ Genel Başkanı seçilmesinden bir süre sonra da ortaklık bitmiştir.
Jörg Haider liderliğindeki FPÖ, “Biz garanti ediyoruz: Yabancılaşmayı durduracağız. Önce Avusturya” sloganıyla 1999 yılındaki genel seçimlerden, toplam oyların yüzde 26.9’unu alarak SPÖ’nün ardından ‘ikinci büyük parti’ olarak çıktı.
SPÖ, FPÖ ile yeni bir koalisyon oluşturmayı denese de beceremedi ve devreye muhafazakar Avusturya Halk Partisi (ÖVP) girdi.
ÖVP lideri Wolfgang Schüssel, aşırı sağcı FPÖ ile ‘siyah-mavi koalisyon hükümeti’ kurup başbakanlık koktuğuna oturdu.
Halk, FPÖ ile ortaklığı protesto için ‘Perşembe gösterileri’ düzenledi.
Avrupa Birliği (AB) de böyle bir koalisyona sıcak bakmadı.
O zaman 15 üye ülkeden oluşan AB’nin diğer 14 üye ülkelerinin hükümetleri tavır koydu.
Avusturya’ya yaptırım kararı alındı ve şöyle bir açıklama yapıldı:
“14 üye ülkenin hükümetleri, FPÖ’nün yer aldığı bir Avusturya hükümetiyle hiçbir biçimde resmi ikili ilişkilerde bulunmayacaktır. Avrupa Birliği (AB) başkentlerinde Avusturya Büyükelçileri sadece teknik düzeyde kabul edilecektir.”
Yaklaşık 7 ay sonra AB ülkeleri yaptırımlardan vazgeçti.
Görüş ayrılıkları yoğunlaşınca 2002 yılında ÖVP-FPÖ koalisyonu da çöktü.
Ama FPÖ’yü 2017 yılındaki genel seçimlerden sonra Avrupa’nın ‘en genç başbakanı’ olan ÖVP Lideri Sebastian Kurz, yeniden iktidara ortak etti.
Ama görülüyor ki, hem kendisinin hem partisinin en kötüsü ise ülkesinin başını da belaya soktu.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!