Güncelleme Tarihi:
Bu seçimlerde yarışın “Halk Hareketi Birliği”nin (UMP) adayı olan şu andaki Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy ile Sosyalist Parti'nin adayı François Hollande arasında geçmesinden hareket ediliyor.
Aşırı sağcı Milliyetçi Cephe'nin (FN) adayı Marine Le Pen'in en azından ilk turda oyları bölüp, 6 Mayıs'ta ikinci tur yolunu açması da bekleniyor.
Evet, Fransa'da Sarkozy ile Hollande yarışıyor...
Ama Almanya'ya bakıyorum...
Alman politikacıların bu yarışın içindeymiş gibi bir tutum izlediklerini görüyorum.
Başbakan Angela Merkel, “Lieber (sevgili) Nicolas” diye hitap ettiği Sarkozy'nin yanında yer alıyor.
Gerekçe de hazır: Sarkozy'nin UMP'siyle kendisinin Genel Başkanlığını yaptığı Hıristiyan Demokrat Birlik Partisi (CDU) “kardeş parti”.
Merkel, Berlin'i ziyaret etmek isteyen Sarkozy'nin rakibi François Hollande'a randevu vermiyor.
Tabii somut gerekçe gösterilmiyor...
Ama gerekçe herkes tarafından biliniyor...
Merkel, François Hollande'ın kendi üzerinden puan, daha doğrusu oy kazanmasına fırsat vermek istemiyor.
Merkel, dolaylı bir biçimde Fransız seçmenlere “Oyunuzu Sarkozy'ye verin!” diyor.
Yani Merkel apaçık Fransa'daki seçimlerde “kardeşini” destekliyor.
Ya Sosyal Demokrat Parti (SPD)?
SPD Genel Başkanı Sigmar Gabriel de öyle...
Alman televizyonlarında haberleri izliyorum...
Sigmar Gabriel, François Hollande'la seçim meydanlarında...
Kol kola, omuz omuza...
“Avrupa'yı Fransız Sosyalistler ile Alman Sosyal Demokratlar daha iyi şekillendirir” diyor Gabriel...
Fransız halkının Hollande'ı desteklemesini istiyor...
Yani Gabriel, ap açık “sosyalist kardeşi” destekliyor...
1990'lı yılların sonlarına doğru geri gidiyorum...
1997 yılında Türkiye'nin o günlerdeki Başbakanı Mesut Yılmaz, Almanya'nın o zamanki başkenti Bonn'da dönemin Almanya Başbakanı Helmut Kohl ile biraraya geliyor.
Yılmaz, Kohl'den Türkiye'nin AB'ye tam üyeliği konusunda tam destek bekliyor...
Ama aradığını bulamıyor...
“Kardeş parti” CDU'nun lideri Kohl, “olmaz” diyor...
Tabii bunun üzerine Yılmaz küplere biniyor...
Almanları, Doğu'ya açılıp, Nazi döneminin söylemi “Lebensraum” (Yaşam alanı) yaratmak istemekle suçluyor...
Tabii Almanya'da adeta kıyamet kopartılıyor...
Mesut Yılmaz, Almanya'da 1998 yılında yapılan genel seçimler öncesi Almanya'da yaşayan Türk kökenli seçmenlere “CDU'ya destek vermeyin” çağrısında bulunuyor...
Tabii ilk etapta muhafazakar kanat Mesut Yılmaz'a ateş püskürüyor...
Dolaylı olarak Türkiye'ye de...
Muhafazakar kanat politikacılar, hem yazılı hem de sözlü açıklamalar yapıyorlar...
“Bizim içişlerimize karışmayın!” diyorlar...
Evet, görülüyor ki, Merkel ve Gabriel, açık bir biçimde bir parti veya liderden yana tavır alınca, bunun adı “kardeşe destek” oluyor...
Ama Mesut Yılmaz çağrı yaparsa, Recep Tayyip Erdoğan, Köln ve Düsseldorf'da Türkler, Türk kökenlilerle biraraye gelip “uyum sağlayın, ama asimile olmayın” deyince, bunun adı da “Almanya'nın içişlerine karışmak” oluyor.
Ne güzel değil mi?