Güncelleme Tarihi:
Teşekkür etmek bir erdemdir
Son 50 yılda Türkiye ve diğer ülkelerden gelen çok sayıda insan, onların çocukları ve torunları, Almanya'yı farklı şekillerde değiştirdiler, zenginleştirdiler ve ileri seviyeye götürdüler. Almanya bu süreçte daha çok dünyaya açık, ekonomik açıdan güçlü ve kültürel olarak zenginleşen bir ülke haline geldi. Bu gelişmeye katkıda bulunan herkese, teşekkür ve saygı borçluyuz. Budur işte, bugünlerde son 50 yıla geri dönüp baktığımızda söylememiz gereken. Ben de hem kişisel hem de SPD Genel Başkanı olarak kalpten teşekkürlerimi sunuyorum.
Türkiye'den ve diğer ülkelerden gelen birinci nesil göçmenler, Ford, Volkswagen, Thyssen Krupp gibi ağırlıklı olarak sanayi işletmelerinde veya inşaat ve madenlerde işçi olarak çalıştılar. Çoğu kez ağır işlerde çalıştırıldılar. Birinci nesil, Almanya'nın bu dönemde ekonomik olarak kalkınmasına ve yeni bir refah düzeyine kavuşmasına katkıda bulundu. Bu da takdire şayandır.
Son yıllarda birçok şey değişti. Ülkemizde fırsat eşitliği yolunda tüm engeller bertaraf edilmemiş olsa da, göçmenlerin bugün artık toplumun çok farklı alanlarında çalışmaları, kendilerini gerçekleştirebilmeleri ve ülkemizi ileri seviyelere götürmeleri, iyi bir adımdır. Buna örnek olarak serbest mesleğin yanı sıra, öğretmen, doktor, sanatçı veya sporcu gibi sosyal meslekleri sayabilirim. Sadece Türk kökenli 82 bin girişimci, 400 bin kişiyi istihdam ediyor. Bu hepimizin çıkarına olan önemli bir katkıdır.
Saygı ve fırsat eşitliği kültürü
Bu yüzdendir ki, Türk kökenli insanların giderek artan sayıda Almanya'yı terk ettiklerini görmek beni daha çok endişelendiriyor. Geçen yıl Almanya'dan göç eden Türk kökenlilerin sayısı, gelenlerin sayısından daha fazlaydı. Kesin olan şu ki; Almanya, bu insanların ve diğer tüm göçmenlerin yeteneklerinden ve becerilerinden vazgeçemez. Bu nedenle sizlere, 'Burada kalın' çağrısında bulunuyorum. Gelin, Almanya'nın iyi bir geleceğe sahip olması için birlikte çalışalım.
Bunun ön şartı da, Almanya'da elbirliğiyle, ülkemizde yaşayan tüm insanlara, yükselmeleri ve toplumsal katılımları için fırsat eşitliğini sağlamaktır. Bu konuda özellikle siyaset dünyasına önemli görevler düşüyor. Çünkü siyaset dünyası, Almanya'nın çoktandır bir göç ülkesi olduğu gerçeğini fazlasıyla uzun bir süre görmezden geldi. SPD'nin 1998 yılında iktidara gelmesiyle birlikte başlayan değişimle, yabancılar politikası uyum için aktif politikaya dönüştü. Bu süreci dönüşümü ettirmeliyiz. Özellikle herkes için adil bir eğitim sistemi için daha çok çaba sarf etmeliyiz. Ayrıca, gerçek çifte vatandaşlığa giden yolda artık adım atmak elzem oldu. Bizim ikdidar dönemimizde, SPD olarak bunun için mücadele ettik, ancak CDU ve CSU'nun muhalefeti nedeniyle bu yönde sadece ilk adımı atabildik. Bu da, ülkemizin çok ihtiyaç duyduğu ve bize kesinlikle ait olması gereken, saygı kültürünü yaygınlaştırmak. Kimse, iki kimlik arasında birini tercih yapmak zorunda bırakılmamalı. Çoktandır verilmesi gereken gerçek çifte vatandaşlığa imkan tanınması, saygı kültürü için güçlü bir sinyali olacaktır.
Çeşitlilik, dünyaya açık olan ülkemizin vazgeçilmez parçasıdır.
50 yıl önce "Misafir İşçi" olarak gelen insanların çoğunun sürekli olarak burada kalacaklarını ve Almanya'yı kendilerine "yeni vatan" edineceklerini, pek çok kimse kestiremedi. Bu ne o zamanki siyaset dünyasının veya ekonomik kalkınma için acilen işgücüne ihtiyaç duyan Almanya'daki işletmelerin, ne de Türkiye veya başka ülkelerden çalışmak için gelen insanların beklentisiydi. Olayların farklı şekilde cereyan etmesi iyi oldu. Zira bu sayede çoğu "Misafir İşçi" ve aileleri, ülkemizin "yeni hemşerileri" oldular.
Sahip oldukları kültürleri çoktandır Almanya'nın ayrılmaz bir parçası haline geldiği gibi Almanya'yı Almanya yapan ortak kültürümüz için vazgeçilmez oldu. Türk yemekleri artık uzun zamandır Alman yemek kültürünün bir parçası oldu. Fatih Akın gibi Türk kökenli yönetmenlerin filmleri de çoktandır Alman film dünyasının etiketi haline geldi.
Sonuç itibariyle çeşitlilik, ülkemizin dünyaya açık olma kültürünün ve Almanya'nın dünyadaki duruşunu perçinleyen önemli bir parçası oldu. 2006 Dünya Futbol Şampiyonası da bunu etkileyici bir şekilde gözler önüne serdi. Birlik içinde bir yaşam kurmada ve üstesinden gelinmesi gereken konularda türlü zorluklar yaşanıyor olsa da, birbirimizle gurur duyabiliriz, gurur duymalıyız da.
Farklı bir kültürü tanımanın en iyi yolu, karşı tarafa hoşgörüyle yaklaşmak, ön yargıları kırmak, farklı kültürü yaşayan insanlarla kültürel alışverişte bulunmaktır. Birbirimize göstereceğimiz ilgi arttıkça ve ayrışmak yerine kaynaştıkça, karşılıklı hoşgörümüz de artacaktır. Benim de birlikte yaşamaktan anladığım da budur zaten. Gelin ülkemizde bu birlikteliği sağlamak ve başarmak için el ele verelim. Beraber Almanya'yız.