Güncelleme Tarihi:
Kriz mi, hangi kriz? ‘’Bild’’ Genel Yayın Yönetmeni Kai Diekmann 2009 yılına geriye baktığında, şikayetçi olması için pek fazla sebep görünmüyor: Gazete bol bol para kazanıyor, son dönemlerde Kunduz hikayesi gibi birkaç güzel atlatma haber yaptı ve İnternet konusunda da solama şeridinde ilerliyor. Diekmann’ın 2010 ajandasında, ‘’Bild’’ gazetesinin Cumartesi baskısı için bağımsız bir magazin formatı ve Bild’de de daha fazla hareketli görüntü yer almaktadır.
Bay Diekmann, şahsının giderek daha fazla haber konusu olması, gazeteci Diekmann’ın hoşuna gidiyor mu?
Bu ‘’Bild’’in Genel Yayın Yönetmeni olan biri için, yeni bir tecrübe değildir. Yazı İşlerinin, kendisini dışarıya karşı temsil eden bir simaya ihtiyacı vardır. Gazete için kendimi feda etmem, görevlerim arasındadır. İşler iyi yürüdüğünde - ve iyi gitmediğinde de.
Bulvar gazeteciliği popülist ‘’Siz yukarıdakiler, biz aşağıdakiler’’ sloganı ile mi işler?
Hayır, hiç değil. Gerçi ‘’Bild’’ olarak insanların fikirlerini takip etmeli ama onların söylemlerinin peşinden gitmemeliyiz. Biz bugün daha yüksek emeklilik maaşı talep edip de, yarın emeklilik sigortası primleri yükseliyor diye şikayet edenlerden değiliz. Ve biz, şu meşhur ‘’100 en zengin Alman’’ listelerini de yayınlamıyoruz. Bunu finans sektörü zirvesindekilerin merkezi organları hallediyorlar zaten ve sonra da bu magazinler altın renkli kapak ile gazete bayilerinde yer alırlar. ‘’Siz yukarıdakiler, biz aşağıdakiler’’ oyununa biz bilinçli olarak katılmıyoruz.
‘’Bild’’in fevkalade etkili olduğunu, kimse ciddi olarak inkar edemez. Yine de: Fikir öncülüğü rolüne önceden olduğu gibi, bugün de ‘’Spiegel’’ layıktır.
Öyle mi düºünüyorsunuz? ‘’Bild’’in büyük bir hayranı olmadığı bilinen, Berlin Güzel Sanatlar Akademisi Başkanı Klaus Staeck’dan alıntı yapayım. O, ‘’Bild’’in tartışılmaz şekilde fikir öncülüğünü elde etmesinin, tüm meslek grubu için skandal olarak nitelendirdi. Ve mutlaka Gerhard Schröder’in; ‘’Ülkeyi yönetmek için, sadece Bild, BamS ve TV’ye ihtiyacım var’’ sözünü biliyorsunuzdur. Biz gazetecilik gücüne sahibiz. 2. sayfamız her gün, Almanya’daki siyasi ajandasına önemli bir vurguda bulunuyor.
Fakat Başbakan Angela Merkel ile çift sayfa röportajlar, bulvar gazeteciliği anlayışına pek uymuyor.
Bulvar gazetesi olarak aşırı övgüden zarar görmememiz için, dikkat etmemiz gerekiyor. Bulvar gazeteciliğinin, artık sosyal anlamda kabul görmesi harikadır. Ancak buradaki tehlike, ‘alanımızda tek olma’ özelliğimizde bir eksilme olmasıdır. Doğru artık Britney Spears, Tatjana Gsell veya DSDS haberciliği konusundaki tekel, bize ait değil. Ama bugün artık bu tür haberler ‘’Spiegel’’, ‘’Frankfurter Allgemeine Zeitung’’ veya ‘’Süddeutsche Zeitung’’da yer almaktadır. Bugün artık ‘’FAZ’’, ‘’Ballack’ın baldırı endişe yaratıyor’’ gibi manşetler atabiliyor. 20 yıl önce bu imkansızdı.
Böyle bir manşet gayet normal. Yoksa ‘’FAZ’’in bu tür hikayelerle ruhunu kaybettiğini mi düşünüyorsunuz?
Hayır kesinlikle değil. Meslektaşlarımın yaptıklarını, harika buluyorum. Örneğin, ‘’FAZ’’in 1. sayfasındaki fotoğrafı ele alalım. Bu bir zenginliktir. En iyi anlarda, iddialı siyaset kabaresinin kenarında. Ama tabiî ki, bize doğru bir adımdır bu aynı zamanda. Ve ‘’SZ’’ henüz daha alıştırma yapıyor. Örneğin Britney Spears hakkındaki bir yazıda kızgın şekilde Paparazzilerden şikayetçi olurken, sonra da 150 satır boyunca tüm dedikoduları zevkle anlatıyorlar. Bu, ‘’biz bir daha böyle fotoğraflar görmek istemiyoruz’’ veya ‘’…hakkında fena yalanlar’’ tarzında bulvar haberciliğidir.
Peki ‘’Spiegel’’?
O da koalisyon görüºmelerinin en önemli safhasında, kapaktan vererek on sayfalık Michael Schumacher röportajı yayınlıyor. Açıkça görülüyor ki, burada da bir şeyler değiºti. Ve bu nedenle de cevabım; eğitimli sınıfın medyası olarak adlandırılan basın bizim konularımızı ve tarzımızı kullanıyorsa, o zaman bizim de biraz daha derlenip toparlanıp, bundan sonra bizden pek beklenmeyen haberlere yönelmemiz gerekiyor. Fakat sonuçta bu faydasız bir tartışma; ‘’Bild’’in tarihi boyunca, gazetecilik anlamında ve ekonomik olarak, hiç bugünkü kadar iyi durumda olmadık. Bu nedenle, şu sıralar yaptığımız çok da yanlış olamaz.
En azından ‘’Bild’’in de tirajlarının düştüğü göz ardı edilirse.
IVW’nin tespit ettiği toplam tiraj, bir gazetenin yayıncılık anlamındaki başarısı hakkında çok sınırlı bir anlam ifade ediyor. Bu konuda en önemli gösterge, perakende satıştır. Örneğin ‘’Financial Times Almanya’’ yükselen tirajlar bildiriyor, ancak bayi satışında 4000’in sadece biraz üstünde satış yapıyor. Bu bana pek iktisadi gelmiyor. ‘’Bild’’in perakende satış oranı neredeyse % 99 ve % 45’in üzerinde bir piyasa payına sahip. Almanya’da satış tezgahından geçen hemen hemen iki gazeteden biri, ‘’Bild’’ gazetesidir! Bu eºi benzeri olmayan bir netice ve tarihimizdeki en yüksek piyasa payı. Ayrıca; dokuz yıl önce burada başladığımda, ‘’Bild’’ 70 Pfennig’di. Bugün 60 Cent’deyiz. Almanya’da bu oranda bir fiyat artışına cesaret edebilmiş olan, kıyaslanabilir başka gazete tanımıyorum. O bakımdan, genel olarak gerileyen bir pazardaki tiraj gelişmemizden gayet memnunum.
Genel Yayın Yönetmeni olarak sadece gazetecilik başarısı ile mi, yoksa ekonomik başarıyla da mı ölçülmeyi kabul ediyorsunuz?
Her ikisi de, birbiriyle bağlantılıdır. Sadece net bir yayıncılık başarısı, ekonomik bir başarı sağlar. Bu şimdi kriz sırasında, daha da iyi görülmektedir. Birçok ºirket reklam giderlerini kısıtlıyor ve ‘’Bild’’ gibi güçlü medya organlarına konsantre oluyorlar. Peki bu neden böyledir? Çünkü biliyorlar ki, ‘’Bild’’ ile çok hızlı bir şekilde, çok sayıda kişiye ulaşacaklar. Ve daha çok satacaklar.
‘’Bild’’ Genel Yayın Yönetmeni olarak, operasyonel günlük işlerle ilgilenme isteği ve vakti kalıyor mu hiç?
Kesinlikle! Gazeteyi yöneten dört redaktörümüz var ve burada olduğumda tabii ki, tüm yazı işleri toplantılarını ben yönetiyorum. Size bugün tüm sayfalardaki tüm yazıları, ezbere olarak anlatabilirim. Bu böyle de olmalıdır zaten. Gerçi, en iyi yorumları yapmak zorunda değilim; birçok işi başkaları daha iyi yapabiliyor. Ama gerektiğinde doğru manşetin aklıma gelmesi veya bazen benim de özel bir hikaye bulup getirmem önemlidir. Ayrıca, operasyonel işler çok da zevklidir. Çok kahkaha atılan, harika bir yazı işlerim var ve kişinin itibarına bakmaksızın, konunun bu kadar fazla tartışıldığı bir başka gazete de pek yoktur herhalde.
Gerçekten birisi çıkıp da, ‘’Bay Diekmann bu manşetinizi pek de harika bulmuyorum’’ deme cesaretini gösterebiliyor mu?
Hayır, bu başka türlü yürüyor. Böyle bir durumda, ‘’Sen deli misin?’’ deniyor!
Önümüzdeki yıl için ajandanızda ne yazılı?
Gazetecilik açısından Avantgard olmaya özen göstermeliyiz ve sürekli yenilikler denemeliyiz. Yeni teknik gelişmeleri, çok dikkatli ºekilde inceliyoruz. Mesela beni ºu sıralar çok ilgilendiren bir konu, E-Reader’dir. Hareketli görüntü konusunda da, 2010 yılında çok gelişmeler olacaktır. Bu konuda, daha bugünden çok baºarılıyız ve ayrıca birçok yeni fikirlerimiz de var.
Peki basılı medya?
‘’Bild’’in tam da Cumartesi günleri en az içerikli olarak yayınlanması, beni rahatsız ediyor. Bunun, tıpkı Cumartesi günleri satış noktalarının daha az olması gibi dışarıdan kaynaklanan ve bizim etkileyemeyeceğimiz birkaç sebebi var. Ama yine de, bunu kabul etmek istemiyorum. Bu nedenle, Cumartesi günleri gazetecilik açısından daha geniş bir çalışma yapacağız. Örneğin bağımsız bir magazin gibi, birkaç yeni ürün üzerinde çalışmaya başladık bile.