Güncelleme Tarihi:
Türk olduğunuzu öğrenince yaptıkları gafı, ikinci bir gafla temizlemek isterler:
"Ama olsun zararı yok"
İltifat gibi görünen, üstü kapalı hakaret.
Avrupalı Türkler'in, karşılaştıkları bazı yabancılarla yaptıkları ilk sohbet çoğunlukla böyle başlar.
Betin Güneş'e sordum.
-Sana da hiç Türk'e benzemiyorsun dediler mi?
-İlk yıllarda çok dediler. Ama, şimdi tanıdılar söylemiyorlar.
Betin Güneş Avrupa'da ünlü bir orkestra şefi, besteci, piyano, trombon virtüözü.
-Neden böyle diyorlar.
-Türkler'i kendileriyle eşit düzeyde görmüyorlar. Çünkü tanımıyorlar. Ben verdiğim konserlerle, yönettiğim orkestralarla, konserlerimle onlarla eşit düzeyde olduğumuzu kanıtlıyorum. Ondan sonra, böyle konuşanların tavırları değişiyor.
-Sanatın gücü bu kadar etkili mi?
-Sanatın gücü, silahın gücünden etkilidir. Türkiye uzun yıllardır sanatın çok etkili gücünü fark etmedi. Uluslarası ortak bir dil olan müzik diliyle onlara hitap ettiğiniz zaman anlıyorlar. 'Demek ki onlar da bizim gibiymiş' diyorlar.
İzmir Devlet senfoni orkestrasıyla yaptıkları İspanya turnesini örnek gösterdi.
-İspanya'nın dokuz büyük kentinde konserler verdik. Salonlar tıklım, tıklım doluydu. Burgos kentinin tarihi salonunda verdiğimiz konserin protokol listesine baktım; üç prenses, dört markiz ve 30 büyük elçi vardı. Bundan büyük tanıtım olur mu?
-Konser salonları bu kadar önemli mi?
-Avrupa'da bir kültür hareketine gireceksiniz mekanlar çok önemli. Örneğin müzikte etkili bir tanıtım yapmak istiyorsanız salon ve menajerleri iyi seçeceksiniz.
-Senin menajerlerin var mı?
-Evet. Laurentis Bonitz ve Jörg Hanneman. Avrupa çapında ünlü iki menajer. İşin hakkını vereceksen başka türlü çalışamazsın. Tanıtım ince bir iştir. Planlı, programlı olmalı.
Betin aynı orkestraya Almanya'da da konserler verdi. Köln'de Türk Show stüdyolarında verdiği konser uydudan yayınlandı.
Bu konserlerden sonra WAZ gazetesinin sanat eleştirmeni Rudolf Hermes: 'Türk bestecilerinin Avrupa sanatıyla asil bir buluşması. Orkestranın müziği lav gibi salona aktı' yorumunu yaptı.
NRZ gazetesinde ise Pedro Obiera şu satırlara yer verdi:
“Türk bestecilerin eserlerini ne yazık ki Alman orkestralarından dinleyemiyoruz. Alışmış olduğumuz Türk folklorundan da çok farklı. Konser bizleri tanımadığımız bir kültürle buluşturdu.'
* * *
1980 yılından beri Köln'de yaşayan Betin Güneş 'Sanatın gücüyle' etkili bir Türkiye tanımı yapıyor. Bir kültür elçisi. Ama nasıl?
Eğer Orkestra Türkiye'den geliyorsa, otel rezervasyonu, müzik aletlerinin taşınması, sanatçıların sorunlarının çözümü Betin Güneş'e ait.
Başı sıkışan telefon ediyor:
-Şef otobüsümüz gelmedi. Bir sorar mısın?
Betin önündeki notaları bir yana bırakıp otobüs peşinde koşuyor.
Türk sanatçılar arasında bir batı ülkesine yerleşip kendini ve ülkesini kanıtlayan çok az sanatçı var. Bu zahmetli yola girenlerin başında Betin gelir.
Betin ayrıca, 'Konuk şef' olarak da Avrupa'daki ünlü orkestraları yönetiyor. Ancak bir orkestraya davet edildiğinde ilk şartı; "Konserde Türk bestecilerinin eserlerine yer vereceksiniz. Aksi halde gelmem" oluyor.
* * *
Betin Güneş örneğini neden anlattık?
Bizlere artık "Türk'e benzemiyorsun" demesinler. İstemiyoruz.
Şikayetçiyiz.
Bunun suçlusu; Türkiye'yi tanıtıyoruz diye yıllarca, “Döner ve folklorla şahlandık. Lokumumuz ve Oryantal dansözümüz Avrupa'yı fethetti” palavralarını atanlardır.
Şimdiye kadar, Avrupalılar'la boy ölçüşecek sanatçılarımızı hep ikinci, üçüncü planda bıraktık. Bu nedenle de gerçek yüzümüzü, sanatımızı, tarihimizi, kültürümüzü gösteremedik.
Artık, bunu yapmak zorundayız.
Çünkü, sanatıyla, becerisiyle, cebindeki azıcık parasıyla kendini Türk sanat ve kültürünün tanıtımına adamış onlarca Betin Güneş yok.