Güncelleme Tarihi:
FEDERAL Almanya'nın savaş sonrası tarihinin ve Alman sosyal demokrasisinin önde gelen isimlerinden Helmut Schmidt, 90 yaşına giriyor. Soğuk savaş döneminde savunma bakanlığından, başbakanlığa önemli görevler üstlenen Schmidt, hem Almanya'nın önemi ve ağırlığı, hem de kendi siyasal yetenekleri dolayısıyla batı dünyasının önemli liderlerinden biri olarak tarihteki yerini almış durumda. Almanya'da medyaların 23 Aralık'a denk gelen yaşgünü öncesinde hakkında geniş çaplı yayınlar yaparak andığı Schmidt, 20 yılı aşkın bir süredir aktif siyaseti bırakmış olmasına rağmen, yazıları, kitapları ve açıklamalarıyla ülke siyasetini etkilemeye devam ediyor.
Esir düştü
Siyasal tavırları ve yaklaşımları itibarıyla Almanya Sosyal Demokrat Parti'nin (SPD) en sağında yer alan Schmidt hakkındaki yayınlar, övgülerle dolu. Ancak iktidarda olduğu dönemde özellikle barış ve çevre hareketine, gerekse sendikalara karşı katı tavrı nedeniyle gerek partisi içinde, gerekse tüm Almanya'da hiç de sevilen politikacılar arasında yer almıyordu.
II. Dünya Savaşı'nda Alman ordusunda subay olarak görev alan ve Hitler diktatörlüğüne karşı direnişten bilinçli olarak uzak kalan Schmidt, savaşın ardından birkaç aylık savaş esirliğinden sonra memleketi Hamburg'da döndü, bir yandan üniversite öğrenimini sürdürürken, diğer yandan da Alman sosyal demokrasisi içinde siyasal çalışmalara başlayarak, hızla yükseldi.
Almanya'yı yönetti
Almanya'nın savaş yıkımının ardından toparlanması, ekonomisini düzeltmesi, yeniden uluslararası devletler topluluğunun bir üyesi haline gelmesi süreçlerinde aktif ve giderek önemli görevler üstlendi. Federal hükümetlerde savunma ve maliye bakanı olarak görev aldı, 1974-82 yılları arasında ise Federal Başbakan olarak Almanya'yı yönetti. Şimdilerde onunla ilgili hep "olumlu" değerlerlendirmeler öne çıkıyor. Ancak Almanya'daki Türk toplumunun kollektif hafızasındaki yeri ise pek olumlu sayılmaz. Daha çok Türkiye'ye hem de Almanya'daki Türk toplumuna yönelik soğuk, teknokrat yaklaşımıyla hatırlanan bir politikacı.
Türkiye'nin üyeliğine karşı çıktı
Alman sosyal demokratlarının büyük çoğunluğunun aksine her fırsatta Türkiye'nin Avrupa Birliği üyeliğine kesin olarak karşı çıkan Schmidt, yine sık sık Almanya'da çok fazla yabancı yaşadığı'ndan şikayet edip, bu ülkedeki Türkleri sorunlu, topluma uyum gösteremeyen çok farklı kültürün insanları olarak gösterdi. İktidardan devrilmeden önce son icraatlarından biri Türkiye'den Almanya'ya işçi alımını durdurmak olan Schmidt için çok kültürlülük' gibi kavramlar aydınlara özgü hayallerden oluşuyordu.
Dinamik duruşlu
Almanya'yı sarsan sol şiddete karşı aldığı katı, tavizsiz tavrı ve Varşova Paktı'na karşı NATO'nun şahin kanadının liderleri arasında yer alarak karşılıklı silahlanma yarışının hızlanmasının mimarları arasında yer alması nedeniyle herşeyden önce sağ ve muhafazakar kesimlerin övgülerini alan Schmidt, başta Oxford, Cambridge, Sorbonne, Harward ve Johns Hopkins üniversiteleri olmak üzere dünyanın önde gelen çeşitli üniversitelerinden 30undan fahri doktoranın yanısıra, çoğu siyasal boyutlu çok sayıda ulusal ve uluslararası ödülün sahibi.
Dünyadaki belki de adı bir "harp okulu"na verilen ilk sosyal demokrat lider olan Schmidt, 1987'den bu yana neredeyse her yıl bir kitap çıkararak, tezleri ve kimliğiyle Alman kamuoyunda hep dinamik bir duruşla yer alabildi. Son kitabına Außer Dienst' (Emekli) başlığını vererek, belki de yaşlılık ve bununla bağlantılı hastalıkların onun artık gerçekten arka plana çekileceği mesajını içeriyor. O ise buna açıklık getirmekten yana değil.
Helmut Schmidt ve Almanyadaki Türkler
Helmut Schmidt, Almanyadaki göçmenlerle ilgili soğuk ve direkt yaklaşımını her fırsatta dile getirdi. 60lı yıllarda bu ülkeye çağrılan işçilerin topluma entegrasyonu konusunda Alman devletinin büyük ölçüde hatalar yaptığını da dile getirmekten ve özeleştiri yapmaktan da çekinmeyen Schmidt, Die Zeit gazetesinde yayınlanan bir söyleşide şunları anlatıyordu:
"Almanyaya çok sayıda yabancının getirilmesi daha sonra Federal Şansölye olan dönemin Ekonomi Bakanı Ludwig Erhard tarafından gerçekleştirildi. Aslında hedef görece ucuz yabancı işgücüyle buradaki ücret düzeyini düşük tutmaktı. Bence Alman ücretlerinin yükselmesi daha iyi olacaktı. Zaman içinde çok farklı yabancılar olduğu ortaya çıktı. En belirgin sorunlar buraya gelen ya da burada doğan ikinci ve üçüncü kuşak Türklerle ortaya çıktı... 1974te Willy Brandttan hükümeti devraldığımda burada yarısı Türkler olmak üzere 3.5 milyon yabancı vardı.
Daha o zaman Almanların Türklerin hepsini entegre etmeyi başaramayacaklarını gördüm. Çünkü her iki taraf da ne bunu istiyordu, ne de bunu yapabilecek durumdaydı. Yabancı düşmanlığını kışkırtmak istemediğim için gayet sessiz bir biçimde o dönemde daha fazla yabancı göçünü önledim. Dışarıdan işçi alımı durduruldu, gelmiş olanların ülkelerine dönüşleri kolaylaştırıldı. Böylece benim hükümetimin sonundaki yabancı sayısı, başındaki kadardı. Daha sonra Helmut Kohl döneminde bu sayı ikiye katlandı. Şimdi 7.5 milyona ulaştık ve büyük bir sorunla karşı karşıyayız."
Schmidt'ten bir Demirel masalı
Schmidtin Almanyadaki Türklerle ilgili her defasında anlattığı bir de öyküsü var: "Demirelle ilk karşılaşmamızı çok iyi hatırlayabiliyorum. Ankarada buluştuk. O zaman başbakandı ve bana şöyle dedi: Biliyor musunuz Bay Schmidt, yüzyılın sonuna kadar Almanyaya 15 milyon Türk daha ihraç etmeliyiz. Bunun üzerine ben de ona Bu olmayacak. Buna izin vermeyeceğiz dedim. Onun yanıtı da Bekleyin bakalım. Biz çocukları üreteceğiz ve siz de onları alacaksınız oldu.
"Hatırlamıyorum"
Eski Cumhurbaşkanı ve Başbakan Süleyman Demirel ise Hürriyetin Berlin Temsilcisi Ahmet Külahçının kısa bir süre önce kendisine bu durumu hatırlatması şu yanıtı vermişti: "Hayır böyle bir şey hatırlamıyorum. Helmut Schmidt benim dostumdur ve Türkiye'ye de dosttur. 1979'da Türkiye'nin fevkalede sıkışık olduğu bir dönemde benim bir telefonum üzerine Federal Meclis'ten geçirmeden 500 milyon dolarlık krediyi kullanmamızı sağlamıştır. Türkiye'de o dönemde bir avuç benzin yoktu, tozşeker yoktu, yağ yoktu.
Ben Türkiye'de yönetime yeniden gelmiştim ve bunu ortadan kaldırmaya çalışıyordum. Bir telefonum üzerine Schmidt böyle bir imkan sağladı. Bizim ilişkilerimizde Schmidt bana hep dostane davrandı. Bana olan bu dostane davranış tabii Türkiye'ye olan dostane davranıştı. Ama aramızda öyle bir tartışma geçmedi. Geçse bile şaka cinsindendir. Zaten Türkiye'nin o kadar zaman içinde Almanya'ya gönderecek 15 milyon nüfusu yoktu. Bana sorsaydı 'Nereden 15 milyon bulacaksın?' diye, o zaman ben şaşırırdım."
"Ertuğrul Özkök ve Kai Diekmann, Süper Dostlar, Türklerin ve Almanların söyleyecekleri var, Doğan Yayıncılık, İstanbul, Ekim 2008, s. 170"