Güncelleme Tarihi:
3 Nisan 1968 tarihinde Tennesse'de son konuşmasını yapan ve ertesi gün otel odasının balkonunda vurularak öldürülen siyahi lider, “I have a dream” (Bir rüyam var)başlıklı konuşmasında şöyle diyordu:
Şu anın getirdiği güçlüklere ve engellemelere rağmen bir rüyam var benim. Amerikan rüyasına kök salmış bir rüyadır bu.
Bir rüyam var. Gün gelecek, bu ulus ayağa kalkıp kendi inancını gerçek anlamıyla yaşayacak...
Bir rüyam var. Gün gelecek, eski kölelerin evlatlarıyla eski köle sahiplerinin evlatları, Georgia'nın kızıl tepelerinde kardeşlik sofrasına birlikte oturacaklar...
Ve eğer büyük bir ulus olacaksa Amerika, bunun gerçekleşmesi şarttır. Öyleyse New Hampshire'in dev tepelerinden yankılansın özgürlük. New York'un ulu dağlarından özgürlük yankılansın... Her bir dağın yamacından yankılansın özgürlük.
Özgürlüğün yankılanmasını sağladığımızda, her kasabadan ve köyden, her eyaletten ve kentten özgürlüğün yankısını duyduğumuzda, o gün yakın demektir ve o gün Allah'ın bütün kulları, siyahlar ve beyazlar, Yahudiler, Hıristiyanlar, Müslümanlar ve Budistler el ele tutuşup siyahların eski bir ilahîsini söyleyecekler:
Sonunda özgürüz! Sonunda özgürüz!
Şükürler olsun Ya Rabbim!
Evet, Martin Luther King'in rüyası ABD'de yıllar sonra gerçekleşti.
Ya Avrupa'da?
Günümüzün Avrupa'sını o dönemin ABD'siyle kıyaslamak haksızlık olur.
Hatta insafsızlık...
Ancak son dönemlerdeki bazı olumsuz gelişmeler, gerçekten tedirginlik yaratıcı niteliktedir.
Demokratik hukuk devleti olarak bilinen; özgürlük, eşitlik, kardeşlik gibi ortak değerlerinin yerleştiğinden hareket ettiğimiz bazı Avrupa ülkelerinde bu ilkelerden uzaklaşılmaya başlandığı görülmektedir.
Hollanda'da, İsveç'te, Avusturya'da, İsviçre'de, Macaristan'da aşırı sağcı partiler güçlenmekte.
Tabii buna paralel olarak aşırı sağ düşünce de...
Yapılan araştırmalar, Avrupa Birliği (AB) üyesi ülkelerin çoğunda ırkçılığın, yabancı düşmanlığının (xenophobie) ve İslam düşmanlığının (Islamophobie)arttığını ortaya koymakta.
İtalya'da yaşayan Afrikalıların yüzde 94'ü, Fransa'da yaşayan Kuzey Afrikalıların yüzde 87'si, Macaristan'daki Romanların yüzde 88'i kendilerinin dışlandığı görüşünü paylaşmakta.
Almanya'daki Türklerin yüzde 52'si ve eski Yugoslavya'dan gelenlerin yüzde 46'sı da aynı hisleri taşımakta.
Nitekim Almanya'da en yüksek düzeyde de, sırf isim ve soyisimleri yüzünden göçmen kökenlilerin dışlandığı itiraf edilmektedir.
Başbakan Angela Merkel, Türk kökenli kızlı-erkekli gençlerin aynı kalifikasyona sahip oldukları halde işe alınmada dışlandıklarının belirlendiğini söylemektedir.
Federal Hükümetin Göç ve Uyumdan Sorumlu Devlet Bakanı Maria Böhmer de istatistiklere göre göçmen kökenli ailelerden gelen ve yabancı isimlere sahip gençlerin Meier, Schulz gibi Alman isimli gençlere göre çok daha geç meslek eğitim yeri bulduğunu söylüyor.
Böhmer, Alman isimli gençler okulu bitirdikten ortalama 3 ay sonra meslek eğitim yeri bulurken, bu sürenin yabancı isimli gençlerde ortalama 17 ayı bulduğuna dikkat çekiyor.
Diğer Avrupa ülkelerinde de bu durum çok daha farklı değil...
Evet, Avrupa'nın göbeğinde hala dışlamalar yaşanmaktadır.
Bu durum Avrupa'ya da, Avrupalı'ya da, Avrupalılığa da yakışmıyor.
Hem de hiç yakışmıyor.
İşte bu nedenle ben, tüm insanlara açık, hoşgörülü, eşitlik ilkelerine saygılı bir Avrupa rüyası görüyorum.
Bu rüyanın, bu hayalin gerçekleşmesi umuduyla tüm okuyuculara iyi yeni yıllar diliyorum.