Ahmet KÜLAHÇI
Oluşturulma Tarihi: Ekim 21, 2020 09:49
Hafta başında Başbakan Angela Merkel başkanlığında ‘Uyum Zirvesi’ düzenlendi. Bu 12. Uyum Zirvesi’ydi. Diğerlerinden farklı bir zirveydi bu. Koronavirüs belası yüzünden ‘12. Uyum Zirvesi’ video konferans yöntemiyle yapıldı.
GÖÇMEN kökenlilerin oluşturduğu çatı örgütlerinin, kiliselerin, diğer dini cemaatlerin, spor, siyaset ve ekonomi temsilcileri, ‘uzaktan kumandalı da olsa’, bu etkinlikte görüşlerini, düşüncelerini ve beklentilerini dile getirme olanağı buldular.
Tabii bu zirvede koronavirüs belası ve önlemler de konuşuldu.
Ama daha önceki yıllarda olduğu gibi ‘12.
Uyum Zirvesi’nin ağırlıklı konusu yine uyumdu.
Göçmenlerin uyumunu dijitalleşme yoluyla güçlendirme…
İlk ‘Uyum Zirvesi’ni 2006 yılında Başbakan
Angela Merkel hayata geçirdi.
İktisadi İşbirliği ve Geliştirme Teşkilatı’nın (OECD) 2000 yılından beri yapagelmekte olduğu PISA kısa adıyla tanınan Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı 2006’da, göçmen kökenli öğrencilerin başarı, daha doğrusu başarısızlık oranında Almanya sınıfta kalmıştı.
Aynı yıl başkent Berlin’in Türk ve Arap kökenliler başta olmak üzere göçmen kökenlilerin yoğun olarak yaşadığı Neukölln kesimindeki Rütli Okulu öğretmenleri, yaşanan sorunlar nedeniyle “Biz artık dayanamıyoruz. Kapatın bu okulu” diye Berlin Eğitim Senatörü’ne bir mektup yazarak resmen başvuruda bulunmuşlardı.
İşte bu olumsuz gelişmeler üzerine Başbakan Merkel öncülüğünde 14 Haziran 2006’da ilk ‘Uyum Zirvesi’ düzenlendi.
Aralarında göçmen kökenlilerin temsilcilerinin de bulunduğu 86 kişinin katıldığı bu ilk etkinlikte, ileriye dönük hedefler belirlendi.
Hıristiyan Demokrat/Hristiyan Sosyal Birlik Partileri (CDU/CSU) ile Sosyal Demokrat Parti’den (SPD) oluşan ‘Büyük koalisyon hükümeti’ Yabancılar Yasası’nda değişiklik yaparak Almanya’ya gelecek eşlerle ilgili düzenlemelerde Türklere dönük ayrımcılığa gidince (birçok ülkeden gelecek eşlerden istenmediği halde Türkiye’den gelecek eşlerin Almanca bildiklerini kanıtlamaları veya Türkiye’de Almanca kurslarına katılmaları şartı) 2007 yılındaki ‘Uyum Zirvesi’ni bazı Türk çatı örgütleri boykot ettiler.
12 Temmuz 2007’de Hürriyet adına katıldığım bu zirvede, Başbakan Merkel’e o gün ‘Düpedüz ırkçılık’ manşetiyle yayımlanan Hürriyet gazetesini göstermiştim.
Bu zirvede uyum için “Ulusal Eylem Planı” karara bağlandı.
Federal hükümetin, eyalet hükümetlerinin, yerel makamların uyuma dönük 400’e yakın vaadinin yer aldığı ‘Ulusal Uyum Planı’nı Başbakan Merkel, “Uyum politikasında dönüm noktası” olarak niteledi.
*
‘Uyum Zirvesi’ daha sonraki yıllarda da hemen hemen her yıl düzenlendi.
2011 yılında düzenlenen ‘Uyum Zirvesi’nde de göçmen kökenlilere her alanda eşitlik ve isteyen her göçmene Almanca dil kurslarına katılma hakkını da içeren ‘Ulusal Eylem Planı Uyum’ kabul edildi.
Daha sonraki yıllarda düzenlenen ‘Uyum Zirvelerinde’ de aşırı sağcı saldırılar ve aşırı sağa karşı birlikte mücadele gündemden hiç düşmedi.
Evet, göçmen kökenlilere her alanda eşitlik sağlanması ve dışlamanın engellenmesi 2011 yılında karara bağlandığı halde, bu hedeften hâlâ çok uzaktayız.
Hem de sorunlu Rütli Okulu, hayata geçirilen yaratıcı programlar ve yapılan yatırımlar sayesinde çoktan ‘örnek okul’ haline geldiği halde.
SPD güdümlü
Friedrich Ebert Vakfı’nın (FES) yaptığı bir araştırmaya göre, Almanya’da yaşayan ve çalışma çağında olan göçmen kökenlilerin oranı yüzde 22’nin üzerinde olduğu halde, kamu kurum ve kuruluşlarında çalışanların oranı yüzde 6’da kalmaktadır.
Yüksek düzeyde görev alan göçmen kökenlilerin oranı ise daha da düşüktür.
Bu politikada da böyledir.
2017 yılında yapılan genel seçimlerde Federal Meclis olarak bilinen Alman Parlamentosu’na 709 milletvekili girmiştir.
Bunların sadece 58’i, yani yüzde 8.2’si göçmen kökenlidir.
Hem 82 milyon nüfuslu Almanya’da göçmen kökenlilerin oranı yüzde 25’i çoktan geçtiği halde.
İşte bu veriler de Almanya’da eşitlik hedefinden hâlâ çok uzakta olduğumuzu gösteriyor.
Aslında bunun ‘Uyum Zirvesi’ne gerek olmadan gerçekleşmesini diliyoruz.
Ama bunun mümkün olmayacağını bildiğimiz için ‘Uyum Zirveleri devam etsin’ diyoruz.
Yıllardır yaşadığımız bu ülkeyi ancak birlikte hareket etmemiz ve el ele vermemiz halinde çok daha ileri taşıyabileceğimizin de bilinmesini istiyoruz.