Güncelleme Tarihi:
19’uncu yüzyılda yaşayan Alman antropolog ve Roma Katolik rahibi Wilhelm Schmidt’in “Altay yaratılış efsanesini okuyan herkese ayan olmalıdır ki, bu efsaneyi yaratan, yazan ve ulusal rivayetler yoluyla kuşaktan kuşağa aktaran Türkler, dünya olaylarını ve insan hayatını, insan odaklı (antroposentrik) değil, Tanrı odaklı (teosentrik); dünyayı evrenin merkezi olarak (geosentrik) değil, gök odaklı olarak (uranosentrik) gördüler. Aynı şekilde bilinmelidir ki, dünyaya ve insana Tanrı ve gök odaklı bu yaklaşım tarzı Türklere aydınlığın karanlık üzerindeki nihai zaferi bağlamında sarsılmaz bir inanç ve güç kazandırmış, böylece onlar aydınlık ile karanlık, iyi ile kötü arasındaki savaşta daima kararlı bir şekilde aydınlığın ve iyinin yanında yer almış, kötüye ve karanlığa karşı yürütülen savaşta kendilerine düşeni yapmışlardır” saptaması da 533 sayfadan oluşan kitapta yer buldu. Son 15 yılda Doğu Türkistan ve Sibirya’yı defalarca ziyaret ederek incelemelerde bulunan G. Ahmetcan Asena, son kitabında İslam öncesi Türk Tanrı inancının köklerine iniyor.
10 SAYFA KAYNAKÇA
Altı ana bölüm üzerine kurgulanan kitapta en eskileri yaklaşık 3 bin yıl önce yazılan Yi-çing (Değişimler Kitabı), Şu-çing (Tarih Kitabı), Şi-çing (Şiir Kitabı), Çu-li/Li-çing (Dinî Merasim Usûl ve Kaideleri) gibi klasik Çin edebiyatının temel eserleri ve hanedanlık yıllıklarından başlayarak Roma ve Bizans kaynakları, Türkler arasında dolaşan muhtelif dinlere mensup misyonerlerin ve çağdaş bilim adamlarının kaleminden çıkan eserlerin yanı sıra, Orhun ve benzeri klasik Türk yazıtları, arkeolojik bulgular ve modern saha araştırmalarında elde edilen bilgiler esas alınarak Türklerin Tanrı inancının yazılı kaynaklara yansıyan en eski köklerine iniliyor. Kitaba temel teşkil eden ‘seçilmiş kaynakça’ listesi on sayfaya sığdırılmış.
ÇİNLİLER HENÜZ YOKTU
Kitabın birinci bölümü ‘Tarihin İronisi’, M. Gandi’nin “Tarih insanlara, insanların tarihten bir şey öğrenmediklerini öğretiyor” sözleriyle başlıyor. Çin-Türk, Pers-Türk kültür ilişki ve etkileşim süreçlerinin analizi yapılıyor. “Elimizdeki bilgilere istinaden M.Ö. 3000’li yıllarda bugün adına Çin dediğimiz topraklar üzerinde bir dizi yerel kültür vardı ama henüz (bugünkü anlamda) bir ‘Çin kültürü’ yoktu. Peki o halde Çinlilerin kendileri neydiler ve neredeydiler? Bu soruya şöyle bir cevap veriyoruz: Sözünü ettiğimiz devirlerde Çinliler henüz yoktular; bundan 1400 yıl evvel Fransızların olmadığı gibi! Fransızlar yoktu ama bir dizi farklı kabile ve halk vardı. Tarihin akışı içinde bu kabile ve halkların karışımından Fransız halkı ortaya çıktı” deniliyor.