Ahmet KÜLAHÇI / Fotoğraf: dpa
Oluşturulma Tarihi: Mayıs 22, 2021 10:25
Federal Kriminal Dairesi’nin (BKA) ‘2020 yılında politik motifli suçlar’ başlıklı raporuna bakıyorum. Geçen yıl Almanya’da Yahudi düşmanlığı (antisemitizm) motifli 2 bin 351 nefret suçu işlenmiş.
Küfür, hakaret, fiziksel şiddet, saldırı, insan yaralama gibi suçlar.
2019 yılındaki suç sayısı 2 bin 32’ymiş.
Yani Yahudi düşmanlığı motifli nefret suçlarında yüzde 17.4 artış olmuş.
2020 yılında
Almanya’nın çeşitli kesimlerindeki sinagoglara dönük saldırılar da dahil 24 suç işlenmiş.
Tüm suçlarla ilgili olarak bin 367 ‘şüpheli’ belirlenmiş.
Bunlardan sadece 5’i gözaltına alınmış.
Ancak hiç kimse tutuklanmamış.
Bunları ben uydurmuyorum.
Bu veriler Federal İçişleri, İmar ve Yurt Bakanlığı’nın resmi verileri.
Bu veriler BKA tarafından hazırlanan ve 4 Mayıs 2021’de yayınlanan rapordaki veriler.
Kudüs’teki bazı Filistinli ailelerin evlerinden zorla çıkarılarak kovulmasının ardından Hamas’ın roketli saldırılarını bahane ederek İsrail’in Gazze’ye düzenlediği bombalı saldırıları protesto etmek için Almanya’nın çeşitli kesimlerinde gösteriler düzenlendi ve hâlâ da düzenlenmekte.
Almanların da destek verdiği bu gösterilere katılanların büyük bir bölümü Arap ve Türkiye kökenli Müslümanlar.
Hemen gözler Müslümanlara çevrildi.
Hemen hemen her kesimden tepkiler ve suçlamalar yükseldi.
Alman medyasının önemli bir bölümü, göstericileri ‘İsrail düşmanı’, ‘Yahudi düşmanı’ ilan etti.
Politikacılar da öyle.
Yani bir yerde ‘günah keçisi’ bulundu (!).
Tıpkı Almanya’daki Yahudi düşmanlığını Müslümanlar körüklüyormuş gibi bir atmosfer yaratıldı.
BKA’nın raporuna göre Yahudi düşmanlığı motifli suçların yüzde 94.6’sı ‘sağcılar’, yani ‘aşırı sağcılar’ tarafından işlenmiş.
Acaba bu Alman ‘aşırı sağcılar’ Müslüman da biz mi bilmiyoruz?
26 Eylül’de yapılacak genel seçimlerden sonra Başbakan Angela Merkel’in koltuğuna oturmayı uman CDU/CSU’nun başbakan adayı ve Kuzey Ren Vestfalya (KRV) Eyalet Başbakanı Armin Laschet, Almanya’da hiç Yahudi düşmanlığı yaşanmamış gibi ‘antisemitizmi bir göç problemi’ gösterilmesinin yanlış olduğunu söyledi.
Laschet, KRV Eyalet Parlamentosu’nda yaptığı konuşmasında, “27 Ocak 1945’te Auschwitz toplama kampındaki esirlerin kurtarılmasından bu yana antisemitizmi hâlâ yaşamaktayız. Yapısal, saklı, örtülü...
Antisemitizm Almanya’da hep vardı” dedi.
Yani bir yerde göçmen kökenlilere, Müslümanlara ‘günah kecisi’ gözüyle bakılmasının yanlış olduğunu vurguladı.
BKA’nın raporuna bakıyorum…
Geçen yıl İslam düşmanlığı motifli bin 26 nefret suçu işlenmiş.
Bu rakam 2019 yılında 950’ymiş.
Camilere dönük kundaklama girişimleri de dahil 2019’da 107, 2020’de 103 suç işlenmiş.
Bu suçların yüzde 92.1’i de ‘sağcılar’, ‘aşırı sağcılar’ tarafından işlenmiş.
Almanya’da da, çeşitli Avrupa ülkelerinde de Müslümanlara dönük ön yargıların da, İslam düşmanlığının da özellikle son yıllarda sistematik olarak ve tedirgin edici düzeyde arttığı apaçık ortadadır.
Avrupa ülkelerinde göçmen karşıtı, sığınmacı karşıtı, ırkçı söylem ve politikalarla aşırı sağcı partiler güçlendikçe bu tedirginliğin daha da artacağı da apaçık ortadadır.
2014 yılında Almanya’da ‘Batı’nın İslamlaşmasına karşı vatanperver Avrupalılar’ adı altında kurulan ve PEGIDA kısa adıyla tanınan İslam karşıtları, daha doğrusu İslam düşmanları yıllardır kin ve nefret kusmaktadır.
Ama sağduyulu sessiz çoğunluk meydanlara dökülüp de “500 milyondan fazla Avrupalı’nın yaşadığı Avrupa’yı bu ülkelerde yaşayan 24 milyon Müslüman nasıl İslamlaştıracaktır acaba?” diye sormamaktadır.
Alman medyasının büyük bir bölümü de öyle.
Almanya’da 2013 yılında kurulan sağ popülist Almanya için Alternatif (AfD) yıllardır sürdürdüğü ırkçı, yabancı düşmanı, sığınmacı düşmanı ve İslam düşmanı politikayla 2017 yılındaki genel seçimlerde toplam oyların yüzde 12.6’sını alarak CDU/CSU ve SPD’nin ardından Federal Meclis’te ‘üçüncü güç’ haline gelmiştir.
AfD önceki gün olduğu gibi, dün de, bugün de ırkçı, yabancı, göçmen, sığınmacı ve İslam düşmanı politikasını artırarak sürdürmektedir.
Sağduyulu sessiz çoğunluk sustukça da AfD sesini yükseltmektedir.
Tabii sessiz çoğunluk suskunluğunu sürdürdüğü için AfD Almanya gibi bir demokratik hukuk devletini de çıkmaza sürüklemektedir.