Güncelleme Tarihi:
İşte gözler, daha doğrusu kulaklar, şimdiden Başbakan Erdoğan'a çevrildi.
Politikacısı da, gazetecisi de, televizyoncusu da “Acaba Erdoğan bu kez neler söyleyecek?” diye soruyor.
Çünkü Başbakan Erdoğan'ın 2008 yılında Köln'de ve bu yıl da Düsseldorf'ta Türk kökenlilerle yaptığı toplantılarda söyledikleri günlerce, haftalarca, aylarda tartışıldı.
Hatta bugün bile hala gündeme getirilip tartışılmakta.
Daha doğrusu eleştirilmekte...
Başbakan Erdoğan o konuşmalarında Almanya'da ve diğer Avrupa ülkelerinde yaşayan Türkler ile Türk kökenli insanlara şöyle seslenmişti...
Yaşadığınız ülkeye uyum sağlayın...
Yaşadığınız ülkenin vatandaşlığını alın...
Yani Alman vatandaşı olun...
Fransa, İsveçre, İsveç, Avusturya vatandaşı olun...
Çocuklarınızın yaşadığınız ülkenin dilini iyi derecede bilmesine özen gösterin...
Çocuklarınızın iyi bir meslek eğitimi yapmasına imkan kılın...
Evlatlarınızı en iyi okullara gönderin...
Evlatlarınızı üniversitelere gönderin...
Bir de Başbakan Erdoğan konuşmasında, “Asimilasyon (eritme-insanları kökeninden, kültüründen, kimliğinden uzaklaştırmak, koparmak) insanlığa karşı işlenmiş bir suçtur” dedi.
Almanya'da politikacası da, yazılı sözlü ve elektronik medyada çalışanı da Erdoğan'ın diğer söylediklerini adeta görmezden, duymazdan gelip, kafayı “asimilasyon”la ilgili sözlerine taktılar.
Almanya'da demokratik tüm parti liderleri de, bu partilerde politika yapanlar da, bir asimilasyon politikalarının olmadığını söylüyorlar hep.
O halde bu öfke niye?
Bu tepki, bu eleştiri niçin?
Bizce, onların öfkesi Başbakan Erdoğan'ın Almanya'da bu kadar insanı biraraya getirip onlarla birlikte olmasına...
İyi de işte o zaman insanın aklına şu soru geliyor: Ey Alman politikacılar, siz bu insanları biraraya getirmek için niçin çaba göstermiyorsunuz?
Niçin, 'biz sizlerin de temsilciniz, sizlerin de her türlü hakkını savunmak, her alanda eşit haklara sahip olmanız, dışlanılmanızın engellenmesi için politika yapıyoruz, yapacağız' demiyorsunuz?
Niye “suçu” birazcık da kendinizde aramıyorsunuz?
Son günlerdeki etkinliklerde Alman tarafından şöyle bir soru da geliyor: Türkiye'de Başbakanlığa bağlı niçin bir “Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar başkanlığı” bulunuyor?
İyi güzel de, Almanya'da da “Alman Asıllı Sürgünler, Göçmenler Sorumlusu” (Beauftragter der Bundesregierung für Aussiedlerfragen und nationale Minderheiten).
Bu birim Federal İçiişleri Bakanlığı'na bağlı...
Müsteşarlık düzeyinde...
Bu birim hem diğer ülkelerden gelen Alman kökenlilerin her türlü sorunlarıyla yakından ilgilenmekte hem de hala yurtdışında yaşayan Alman kökenlilere sahip çıkmakta.
Onlarla bağların kopartılmamasına özen göstermekte...
Ama kimse de Almanya'da niçin ve neden böyle birim olduğunu sormamakta ve sorgulamamakta
Buna benzer şeyleri Federal Dışişleri Bakanlığı'nın bütçesinden her yıl 250 milyon Euro'nun üzerinde parasal destek alan Goethe Enstitüleri de yapmakta...
Alman kültürünün korunması, Almanca'nın yaygınlaştırılması ve Almanya'nın olumlu imajı için Goethe Enstitüleri dünyanın çeşitli kesimlerinde “hizmet” vermekte.
Ama Alman politikacılar da, Alman medyası da bunu “normal” bulmakta...
Yani bir yerde “herkes önce kendi kapısının önünü temizlemeli” diye bilinen Alman özdeyişini görmezden, duymazdan gelmekteler...