Göçün müzikli hikâyesi: ‘Aşk, Mark ve Ölüm’

Güncelleme Tarihi:

Göçün müzikli hikâyesi: ‘Aşk, Mark ve Ölüm’
Oluşturulma Tarihi: Mart 20, 2022 10:43

Bu yıl 72’ncisi düzenlenen Uluslararası Film Festivali Berlinale’nin Panaroma bölümünde gösterilen yönetmen Cem Kaya’nın üçüncü belgesel filmi ‘Aşk, Mark, Ölüm’ Almanya’ya 1961 yılında başlayan işçi göçünün tarihini bir anlamda müzikal açıdan anlatıyor. Belgeselde, ‘Köln Bülbülü’ olarak bilinen Yüksel Özkasap, geçtiğimiz yıllarda vefat eden Berlinli sanatçı Hatay Engin, 1981’de Almanya’ya siyasi sürgün olarak gelen ve kurduğu ‘Die Kanaken’ adlı grubuyla Almanca albüm yaparak konserler veren Cem Karaca, Aşık Metin Türköz, bağlama virtüözü İsmet Topçu gibi birçok sanatçı yer alıyor. Kaya ile belgesel filmin hikâyesi ve gurbetçilerin müzikleri üzerine konuştuk...

Haberin Devamı

ÖNCELİKLE tebrik ederim. Göçün 60. yılının çok güzel bir özeti. Bu belgeseli çekme fikri nasıl oluştu?
2013 yılında ‘Songs of Gastarbeiter’ adlı toplama albüm çıktı. Almanya’daki gurbetçilerin müziklerini türkülerini ilk kez dinleyiciye sundu. Bunları biliyorduk ama buradaki şarkıların, buradaki müzisyenlerin Türkiye’dekinden çok daha farklı olacağını ben de bilmiyordum. Örneğin Aşık Metin Türköz’ü tanımıyordum. Hikâyesini bilmiyordum. Bunu hepimize anlatan Bülent Kullukçu’yla İmran Ayata oldu. Zaten onlar filmde de varlar. ‘Songs of Gastarbeiter’ toplaması birçok insana bu hikâyeyi yeniden hatırlattı. Aslında buradan çıktık yola.

Göçün müzikli hikâyesi: ‘Aşk, Mark ve Ölüm’

Peki neden o kadar uzun sürdü? 2013’ten sonra epey zaman geçmiş.
Bazen bir fikri hazmetmek zaman alır. 2017’de fikir olgunlaştı. Ve 2017 senesinde birçok yerden bu yönde teklif geldi. Çok fazla insan yapalım demeye başladı. O zamana kadar iki tane arşiv filmi yaptım ne kadar zor bir iş olduğunu biliyorum. Bütçe bulmak lazım. Arşivlere girip derlemek lazım. Lisanslamak ve temiz görüntü bulmak lazım. Bunlar çok zor işler. Böyle filmler 3-5 yıl arası olur. Zaten bu nedenle de benim filmlerimin arasında da hep 5 yıl vardır.
Bu kaçıncı filminiz?
Bu üçüncü. Bir ‘Arabeks’ var. Aslı tabii ki arabesk ama herkes konuşurken ‘Arabeks’ diye okuyor. Bu nedenle filim adını böyle koydum. 2010’da Arte için çekmiştim. O zaman da iş gücü anlaşmasının 50. yılıydı. Sonra 2014’te ‘Motor, kopya kültürü ve Türk sineması’ filmini çektim. O filmde Locarno’da dünya prömiyerini yaptı ve Anglo Sakson dünyada çok yankı uyandırdı. Onun konusu da Türkiye’de yapılan Hollywood filmlerinin Türkiye versiyonlarıydı.
Göçün müzikli hikâyesi: ‘Aşk, Mark ve Ölüm’
YATAK YERİNE SAMANDA YATANLARIN HİKÂYESİ
Almanya’da gurbetçilerin ürettiği müzikle Türkiye’de üretilen film arasında fark var demiştiniz. Nasıl bir fark bu?
Birincisi içerik olarak farklı. Aşıklar, ozanlar, hafızlar buraya gelmiş. Ozan Aşık Metin Türköz mesela 1964’te Ford fabrikasında çalışmaya geliyor. Ama bağlaması var ve kendince şarkılar söylüyor. Bir yerlerde duyuluyor. Teklifler almaya başlıyor. Filmde de anlattığım Almanya destanı var mesela. Sirkeci’den bileti alıp trene binip geliyor ama geldiğinde yatak beklerken, yatak yerine saman üzerine yatanların hikâyelerini anlatıyor. Buradaki durumu anlatıyor yani. Yüksel Özkasap “Nasıl oldu düştü yolun Köln’e” diyor. Türkiye’de olmayan içerikler, gurbete ait sözler var. Ama soundlar da değişiyor. Mesela İsmail YK’nın sound’u var. Neden değişiyor? Çünkü ‘Yurtseven Kardeşler’le beraber yüzlerce düğüne gidiyor. Kitlesini çok iyi biliyor. Ona göre sound üretiyor. İsmail YK, yaptığımız bir röportajda, ‘Burada müzik fuarları yapılıyor ve biz buralara gidip yeni soundlara Türkiye’den daha önce ulaşıyorduk’ demişti. Böyle olunca buradaki sound değişiyor. Günümüzde artık bu durum geçerli değil. Buradaki çalma tarzı da değişiyor. Aslında Almanya Türkiye’nin bir müzikal bölgesi gibi. Yani nasıl Karadeniz Bölgesi ve oraya has müzikler melodiler sözler varsa bir de Almanya bölgesi var.
Göçün müzikli hikâyesi: ‘Aşk, Mark ve Ölüm’

Buraya bir anlamda taşra gözüyle mi bakılıyordu?
Aynen öyle. Sen Almanya’da müzisyensen ve kasedin Türkiye’de çıkmadıysa seni kimse ciddiye almazdı. Taşra gözüyle bakılıyor. Kaset illa IMC’den çıkacak. yoksa sayılmıyorsun. Bunu kıran Türküola, Uzelli ve Minareci oldu. Almanya’da Türküola Köln’deydi. Sonra Frankfurt’ta Uzelli açıldı.

Haberin Devamı

NEŞET ERTAŞ’IN GÖRÜNTÜLERİ ÇIKTI
Filmde arşiv görüntüleri çok yoğun. Araştırma yaparken en çok etkileyen ne oldu?
Bilmediğim bir konuydu. Berlin’deki ‘Türkische başar’ metro istasyonun var olması ve bugün görülmemesi çok üzücü. Çok ayrıcalıklı olmasına rağmen onu hatırlatacak hiçbir şey yok. Bir zamanlar Berlin’deki gece kültürün eğlence kültürünün merkezi olduğunu kimse bilmiyor. Türkische Başar’dan iki veya üç fotoğraf görüşmüştük. Ancak Alman kamu televizyonlarının arşivlerine baktığımızda iki üç tane bu konuyla ilgili belgesel çekildiğini gördük. Mesela Neşet Ertaş’ın görüntüleri çıktı. Neşet Ertaş o dönemde Türkische Başar’da kaset dükkânı açmış. Alman televizyonu da çekim yaparken dükkânında saz çalarken onu çekmiş. Kim olduğunu bilmeden. Hasbel kader çekmiş. Bu görüntüler ilk defa ortaya çıkıyor.
Cem Karaca’nın Almanya yaşamı da filmde oldukça güzel anlatılmış. Araştırırken bilmediğiniz hikâyeleri çıktı mı?
Burada çok meşhur olmuş. Hatta eski Doğu Almanya’da da konser vermiş. Siyasi şarkılar festivalinde sahne almış. Filmlere başlamadan önce 1 veya 1.5 yıl araştırma yaparım. Bunda da öyle oldu. Cem Karaca’yla ilgili de araştırmıştık. Feyman Uğur Demir, Betin Güneş’le konuştuk. Cem Karaca’yı en yakından tanıyan insanlar onlardı. Ondan sonra arşive girdik. Arşive girince daha net bulabiliyorsun. Bu filmde arşiv en uzun zaman aldı. Sadece arşivleri aramak, bulmak, izlemek, temiz görüntüsünü çıkarmak ve lisanslamak en uzun ve yorucu zamanıydı.
Korona film sürecini etkiledi mi?
Evet. Mesela bu süreçte Derdiyok Ali vefat etti. Onun görüntüsünü 2015’te kendisiyle yapılan bir görüntüden almak zorunda kaldık. Biz de randevulaşmıştık ama olmadı.

Göçün müzikli hikâyesi: ‘Aşk, Mark ve Ölüm’
‘HAYALİMDEN GİTMİYORSUN HANNOVER’
Film şöyle bir his veriyor: Sanki çok materyal var ve arkası gelecek gibi.
Bir dizi üzerinde çalışıyoruz. WDR için. Her bölüme 20-25 dakikalık 10 veya 12 bölümlük belgesel dizi olabilir. Bu belgesel film Berlinli Kobra grubuyla başlayacak. Ayrıca Cem Karaca’yı siyasi sürgün olarak anlatıyoruz ama Sümeyra da var. O da siyasi sürgündü. Veya Bülent Ersoy var. O da yaklaşık 7 yıl Freiburg taraflarında yaşadı. Burada konserler verdi hatta burada Yeşilçam filmi çekti. Türkiye’den ekip geldi ve burada üç tane film çektiler. Buradaki müzikleri şehirlere göre de farklı. Frankfurt piyasası Münih’ten çok farklı mesela. Berlin zaten başka bir dünya. Aşık Mahsuni Şerif de Almanya’daydı. Onun ‘Hayalimden gitmiyorsun Hannover’ diye bir türküsü var. Hannover şehri üzerine mutlaka bir aşk türküsüdür. Almanya’daki Türk müzik piyasası hafızası olmayan bir piyasa. Bazı gruplar 2-3 yıl varlar. Hep amatör kalıyorlar. Hiç profesyonel olamıyorlar. Herkesin işi gücü var tabii. Normal hayat koşulları evlilik çoluk çocuk derken bitiyor.
Göçün müzikli hikâyesi: ‘Aşk, Mark ve Ölüm’

Hep belgesel mi çekiyorsun?
En baba sanat belgeseldir. Kurgu filmler de çok ama ben masa yönetmeniyim. Masa montaj üzerinden anlıyorum. Sette olmayı sevmiyorum. Ben yalnız çalışmayı da seviyorum. Evde bilgisayarın başına geçip tek başıma çalışmayı çok seviyorum. O yüzden arşivlere gömülebiliyorum. Şu filmi de izlemesem olmaz demem arşiv görüntülerine sonuna kadar bakarım. Eskiyi irdelemek ayrı bir haz veriyor.
İzlemek isteyenler filmi nerede görebilecek?
Yazın sinemalar girecek. Tam tarihi belli değil henüz. Festival süreci yeni başladı. Başka festivallere de katılacak. Berlin açılıştı. Türkiye’de İstanbul Film Festivali’nde gösterilecek. Ayrıca başka sinema üzerinde vizyona girecek. Bu bir yaz filmi aslında. Açık hava sinemalarında turlamak istiyoruz. Bir yıl sonra alan televizyonlarında da gösterilecek. WDR, RBB, Arte’de gösterilecek.
Göçün müzikli hikâyesi: ‘Aşk, Mark ve Ölüm’

 

BAKMADAN GEÇME!