Güncelleme Tarihi:
Göçmen Türklerin hem bedensel hem de ruhsal açıdan tahmin edilenden daha da büyük sorunları bulunduğunu belirten Psikolog Dr. Ali Kemal Gün, Almanya'da malulen emekli olan Türklerin oranının Almanlara göre hayli yüksek olduğunu söylüyor. Dr. Güne'e göre, "Türklerin Almanlara göre ölüm yaşları da çok daha genç. Özellikle ruhsal sorunlarda Türklerin durumu alarm veriyor."
Göçün 50’inci yılında Almanyalı Türklerin sağlık durumlarıyla ilgili Köln’de LVR Kliniğinde görevli Psikolog Dr. Ali Kemal Gün ile konuştuk.
TÜRKLER'İN SAĞLIKLA İLGİLİ GENEL ŞİKAYETLERİ NELER?
Yapılan araştırmalar, buradaki göçmelerin Almanlarla mukayese edildiğinde birçok alanda belirgin oranda daha ağır sağlık sorunlarının olduğunu gösteriyor. Bunlardan bazılarını şöyle özetlemek mümkün; Ölü doğan bebek oranı, anne ölümü, bebek ölümü, enfeksiyon hastalıkları, mide-bağırsak rahatsızlıkları, eklem rahatsızlıkları, iş ve trafik kazalarındaki ölüm oranları, kronik rahatsızlıklar ve ağrılar Türklerde çok daha fazla.
Ayrıca son yıllarda özellikle çocuklarda giderek artan oranda ruhsal rahatsızlıklar ve düzensiz beslenmeye dayalı rahatsızlıklar bulunmakta. Görünmeyen, ancak büyük bir tehlike oluşturan ruh hastalıkları ise sürekli artıyor. Bunların başında depresyon ve şizofreni geliyor. İşin en korkunç tarafı da ruhsal rahatsızlıkların genellikle geç farkedilmesi ve yeterince ya da hiç tedavi edilmiyor olması.
Bunun yanında psikosomatik hastalıklar giderek artıyor. Çünkü kişi sorunlarını diliyle ifade edemeyince, içine atıyor ve beden ya da organ dili devreye giriyor. Bunlara ruhsal kaynaklı organik rahatsızlıklar, yani psikosomatik rahatsızlıklar diyoruz. Dışa vurulamayan ruhsal sorunların birikimi, ruhsal ya da bedensel patlamalara yol açıyor.
TÜRKLER NEDEN DAHA FAZLA HASTALANIYOR?
Almanya'ya işçi göçü anlaşması çerçevesinde gelen Türkler çok sıkı sağlık kontrollerinden geçirildiler ve kelimenin tam anlamıyla sıkı bir elemeden sonra Almanya’ya kabul edildiler. Kan ve idrar tahlilleri yapıldı, röntgenleri çekildi, göz, kulak ve hatta dişlerine bile bakıldı. 1961 ile 1973 arasında Almanya’ya gelmek için müracaat edenlerin sadece yüzde 24,34’ü bu sıkı sağlık kontrolünden sonra Almanya’ya kabul edildi. Çünkü Almanya’da ağır işlerde çalışacaklardı. Nitekim Almanların çalışmak istemedikleri çok ağır işlere onlar gönderildi. Çalışma koşulları ağır, gürültülü, kokulu, vardiyalı, kaza riski büyük ve özellikle Almanların istemedikleri işleri göçmen işçiler yaptılar. Uzun yıllar sağlıksız ortamlarda çalışmak zorunda kaldılar. Sonuçta beden ve ruh sinyaller vermeye başladı.
NİÇİN DAHA ERKEN YAŞLANIYORUZ?
Türkler Alman akranları ile kıyaslandıklarında ortalama 10 yıl daha erken yaşlanıyorlar. Bir Almanın 60 yaşında gösterdiği rahatsızlık belirtilerini, bir Türk göçmen 50 yaşında gösterebiliyor. Doktora giden 60 yaşındaki bir Türk'ün genel sağlık durumu aslında 70 yaşındaki bir kişinin durumu gibi. Bu da az önce bahsettiğim nedenlerden kaynaklanıyor.
Ayrıca birinci nesil göçmenler, çalışma yaşamına Almanlardan çok daha erken başlamış durumda. Örneğin kırsal kesimden gelen bir göçmen, köyde eli iş tuttuğundan bu yana çalışma hayatının içerisinde yer alıyor. Ama buradaki insan, en erken 14, 16 ya da 18 yaşında çalışma hayatına giriyor. Göçmenin gerek geçmişi, gerekse buradaki çalışma hayatı bakımından yıpranma payı yüksek. Bu yüzden de emeklilikte bu faktörün göz önünde bulundurulması gerekir.
Yani bu durumdaki kişinin 50 yaşındaysa 60, 60 ise 70 gibi kabul edebiliriz. Yapılan araştırmalar da Türkler arasında malulen emekli olanların oranının ne denli yüksek olduğunu gösteriyor. Almanların yüzde 7,7'si malulen emekli olurken, Türklerde bu rakam, çalışanlar ortalamada daha genç olmalarına rağmen yüzde 28,8. Aynı şekilde Türklerde yaşam ortalaması daha düşük.
GÖÇ İNSANLARIN RUH HALİNİ NASIL ETKİLEDİ?
Göçmenlerin en ciddi sorunlarından birisi, kendi günlük yaşamlarını burada kalıcı olmaya uyarlayamamalarıdır. Kişi şu yaşam felsefesini benimsemekte zorlanıyor: „Ben burada kalıcıyım; benim yaşamımın odak noktası burası. Burada yaşadığım sürece Türkiye’ye sadece izin amaçlı gidiyorum.
Bir gün oraya döneceksem dönerim; ama buradaki günlük yaşantımı hiç dönmeyekmişim fikri üzerine kurmam lazım. Yani hiç dönmeyecekmişim gibi yaşayıp, her an dönecekmişim gibi düşünmeliyim.” Sıhhatli olan budur. Birçok insan bedeniyle burada, ruhuyla Türkiye’de yaşıyor. Ömrünün çoğunu Almanya’da geçirmekte iken, halen gidecek miyim, kalacak mıyım ikilemi içerisinde olmak aslında çok acı bir durum.
Özellikle eğitim düzeyleri düşük olan göçmenler, beraber getirdikleri başa çıkma yöntemleri ile buranın sorunlarını çözmekte yetersiz kalmakta ve dayanma sınırlarını zorlamaktadırlar. Yaşadığı ülkenin dilini bilmemek, kendini ifade edememek, ikinci sınıf insan olduğu hissiyle yaşamak gibi faktörler, zamanla birçok rahatsızlığın ortaya çıkmasında önemli bir rol oynamaktadır.
GÖÇ SÜRECİNİN SAĞLIKLI OLMASI NEYE BAĞLI?
Göç sürecinde üç taraf var: Göç veren ülke, göç alan ülke ve göçmenler. Konuya bu bağlamda bakmak gerekiyor. Almanlar göçmenleri sadece işgücü olarak gördüler. Türkiye ise yurtdışına gönderdiği işçilere, maalesef esas olarak bir döviz makinesi gözüyle baktı.
Almanya’daki Türkler iki kesim arasında kalmışlar. Bir yandan Almanya onların uyum sağlamasını isterken, esasen onların asimile olmalarını beklemektedir. Diğer yandan Türkiye, buradaki insanların bulundukları ülkeye sağlıklı bir uyum sağlamalarını teşvik etmekte çekingen davranmakta, hatta bunu engelleme çabası sergilemektedir.
50 yıldır burada yaşayan vatandaşlarına, kimliğini taşıdıkları ülkede bir seçim hakkını dahi vermeyi başaramayan bir ülkenin başbakanı buraya gelip, “Ben sizin başbakanınızım” diyebilmektedir. Bu tavır, buradaki insanların kendini bu ülkenin yurttaşı gibi hissetmesini engellemektedir. Buraya uyum sağladığında, psikolojik olarak kendi ana vatanı olarak gördüğü Türkiye’ye ihanet etmiş gibi hissedebilmektedir. Buraya uyum sağlamayı geldiği ülkenin değerlerinden, geleneklerinden, örf ve ananelerinden kopmak olarak algılamakta ve uyuma karşı bilinçaltı bir direnç gösterebilmektedir.
Bu nedenle Türkiye’nin bu insanları özgür bırakması, bu ülkeye uyum sağlamaları konusunda sadece sözde değil, içtenlikle teşvik etmesi gerekmektedir. Ancak bu yolla, bu insanlar geldikleri ülkeye ihanet ettikleri duygusunu taşımadan, bulundukları ülkeye uyum sağlamakta daha az zorlanırlar.
NEDEN BİR İHANET DUYGUSU OLUŞTU?
Özellikle ilk ve ikinci kuşak, buralı olmaya yönelik sosyal etkinliklere katılımda sürekli "Türkiye'ye ihanet ediyorum" duygusuyla karşılaşmışlar. Çünkü anne ve babaları, kardeşleri Türkiye'de ve onlardan birçok beklentileri var. Unutmayalım onlar buraya geçici olarak gelmişlerdi. Para kazanacak, Türkiye’deki ailesinin maddi durumunu düzeltip geri döneceklerdi.
Yani para biriktirmek üzere gelmişlerdi. Sosyal etkinliklere katılmak, Almanca öğrenmek, bu ülkenin sosyal ve kültürel olanaklarından yararlanmak ve kendi huzuru için para harcamak onlar için düşünülemezdi. Ne kadar çaba sarf ederse etsinler, kimseye yaranamadılar. Hep bir duygusal ikilem içerisinde kaldılar. Burada “yabancı” Türkiye’de “Almancı” olmanın açtığı yaralarla yaşıyorlar.
Ne buradaki özverili çalışmaları Alman toplumunda kabul görmek için yeterli sayılıyor, ne de Türkiye’de ailelerine gönderikleri paralar, yaptıkları yatırımlar ve gönderdikleri dövizler hakettikleri değer verilmeyi ve kabul görmeyi yeterli kılıyor. Bu durum tabii ki insanların bedensel ve ruhsal sağlıklarına da etki ediyor.
SAĞLIK SORUNU NASIL ÇÖZÜLÜR?
Alman sağlık sistemi çok kültürlülüğe hazır değil. Göçmenlerin spesifik özelliklerini ve durumlarını görmezden geliyor. Oysa göçmenlerde, göçmen olmanın beraberinde getirdiği çok sayıda ilave faktörler belirleyici oluyor. Yoksa göçmenlerle Almanlar elbette biyolojik olarak aynılar ve aşağı yukarı benzer rahatsızlıklara sahipler. Ama az önce bahsettiğim koşullardan dolayı, göçmenler daha fazla yıpranıyorlar.
Alman sağlık sistemi göçmenlerin spesifik özelliklerini kavramada ve kendini buna göre yeniden düzenlemede maalesef yetersiz kalıyor. Uzun vadede bu durumu düzeltmenin en önemli adımlarında birisi, üniversitelerde ve yüksek okullarda çok kültürlülük yeteneğinin geliştirilmesi ve teşviki için eğitim programının yeniden düzenlenmesidir. Yani çok kültürlülük yeteneği ve yetkinliğini kazanmak, mezuniyet koşulu olmalı.
GELECEKLE İLGİLİ İYİMSERMİSİNİZ?
Almanya'da göçmenlerin özellikle ruh sağlıklarına yönelik tedavi ortamları ve uzmanları son derece yetersiz. Ama çalışmalar yapılıyor. Benim asıl kaygım yaşlanan göçmen nüfus. Yaşlıları büyük sorunlar bekliyor. Göçmenlerde yaşlı oranı hızla artıyor. Hayallerini gerçekleştirmek üzere Almanya'ya gelmiş ve yaşlanan bu kesim, hayal kırıklıkları ile büyük buhranlara sürükleniyor.
Ayrıca 60’lı yıllardan bu yana çok sayıda işçinin buradaki birikimlerine göz koyan açıkgözler tahmin edilmesi zor tahribatlara yol açtılar. Önce kooperatifler, sonra işçi dövizleri ile kurulup, hatta bazıları daha kurulmadan batırılan fabrikalar, hile ile Türkiye’ye çekilen dövizlerden sonraki yüksek enflasyon sonucu kaybedilen paralar ve en son olarak da yeşil sermayenin verdiği tahribat, maddi olduğu kadar, manevi yönden de çok büyük. Ağır depresyonlar, intihar girişimleri ile intiharlar ve psikolojik çöküntü içerisinde sefilleşenler. Bu travma ile insanlar yaşıyor.
Ancak burada göçün sağlık sorunları ile bağlantılı etkileri üzerinde durduk. Tabii ki göçün sadece olumsuz etkileri yok. Birçok insan için sağladığı sayısız kazanımları da var. Bu bakımdan göçün olumlu ya da olumsuz etkisi, insanların ona yükledikleri anlamlar ve sorunları ile ilgili olarak geliştirdikleri başa çıkma metotlarına bağlıdır.