Güncelleme Tarihi:
Fransa Başbakanı Manuel Valls’in, Paris saldırıları sonrasında yaptığı bir açıklamada, ülkedeki durumu Güney Afrika’da 1948-1994 yılları arasındaki ırkçı ayrımcılığa dayanan “apartheid” rejimine benzeten ifadeler kullanması üzerine çıkan tartışmalar, Fransızların çoğunun ülkede ayrımcılık yapıldığı düşüncesinde olduğunu ortaya koydu.
Valls'in açıklamalarıyla başlayan tartışmaya, Fransa'nın başkenti Paris’te iki ayrı saldırıda beş kişiyi öldüren Amedy Coulibaly’nin yaşadığı banliyöde bulunan Paris- Sud Üniversitesi öğrencileri de katıldı.
Bilgisayar Mühendisliği öğrencisi 23 yaşındaki Aurelie, yaşadığı banliyöde Paris'le eşit şartlarda bir yaşam olmadığını belirtti. Paris'te yetişen biri ile banliyölerdeki kişiler arasında yaşam standardı bakımından fark oluştuğunu ifade eden Aurelie, Paris'teki terör saldırılarının, farklı toplum tabakaları arasındaki uçurumdan kaynaklandığını savundu.
Aurelie, "Fransız toplumunda saldırılar sonrası çok büyük değişim beklemiyorum. Bu toplum yapısı var olduğu müddetçe aşırılık yanlısı olanlar var olmaya devam edecek. Paris’in merkez bir bölgesinde oturan bir ailede yetişen biri ile banliyölerde yaşayan insanlar arasında çok fark var" dedi.
"İfade özgürlüğünün belli limitleri olmalı"
İnanç olarak herhangi bir dine bağlı olmadığını belirten Aurelie, Charlie Hebdo dergisinde Hz. Muhammed'e hakaret niteliği taşıdığı ifade edilen karikatürlerin yayımlanmasını ifade özgürlüğünün sınırlarının zorlanması olarak gördüğünü kaydetti.
Aurelie, "İfade özgürlüğünün belirli limitleri olmalı. Ancak bu, limitler aşıldığında bunu yapanları öldürerek cezalandırabileceğimiz anlamına da gelmiyor" diye konuştu.
Eczacılık öğrencisi 21 yaşındaki Guillaume ise Paris'te merkez ile banliyöler arasında farklı düzeyde eğitim verildiğini düşündüğünü söyledi. Banliyölerde, çoğu kez göz ardı edilen, sorumluluk duygusu gelişmemiş ve suça karışan genç bir nüfusun bulunduğuna dikkati çeken Guillaume, hukuki yollarla bu genç nüfusun işlediği suçlarla mücadele etmenin zor olduğunu belirterek şunları kaydetti:
"Fransa’da göz ardı edilen ve köşeye atılmış genç bir nüfus var. Bu gençler çoğu kez bilinçli bir şekilde düşünmüyorlar. Suç işlerken de eylemlerini düşünerek yapmıyorlar. Onları hapishanelerde cezalandırmak bir çözüm gibi görünebilir. Ancak her şeyden önce onlara daha iyi bir eğitim verilmeli."
"Aşırılık yanlısı internet siteleri insanları yönlendiriyor"
Fransa'daki terör saldırıları sonrası, ülkedeki dinler üzerinden insanlar arasında polemikler yaşandığını ifade eden Guillaume, her kesimdeki ön yargıların aşılmasının ancak eşitlikçi bir eğitim sistemiyle sağlanabileceğini belirtti.
Eğitim sisteminin oluşturduğu boşluğu aşırılık yanlısı internet sitelerinin doldurduğunu savunan Guillaume, "Dinler arasında çok gerilimli bir ortam oluşturulduğunu düşünüyorum. Toplumda insanların birbirleri hakkındaki bilgi eksikliğinden kaynaklanan ön yargılar var. Bu ön yargıların aşılması lazım. İnsanlar aşırılık yanlısı internet sitelerinden okuduklarıyla hareket ediyor" diye konuştu.
Tıp öğrencisi 19 yaşındaki Elise ise Valls'in "apartheid" fikrine katılmadığını söyledi. Toplumda farklılıkların normal olduğunu belirten Elise, aşırılık yanlısı insanların istemedikleri bir şeye şiddet kullanarak müdahale etme haklarının olmadığını vurguladı.
Elise, Fransa'nın laik bir ülke olduğunu ve herkesin herhangi bir korku yaşamadan istediği fikri ifade edebilmesi gerektiğini kaydetti.
Fransa'nın yüzde 54'ü ülkede ayrımcılık olduğunu düşünüyor
Başbakan Valls'in "Fransa'da sosyal, etnik ve bölgesel açıdan apartheid" olduğunu ifade ederek başlattığı "apartheid" tartışması sonrası yapılan son anket, Fransızların çoğunluğunun ülkede ayrımcılık yapıldığını düşündüğünü ortaya koydu.
Odoxa kamuoyu araştırma şirketinin anketine katılanların yüzde 54'ü Valls'in sosyal, bölgesel ve etnik ayrımcılık olduğu düşüncesini paylaşıyor ve hükümeti bu konuda eleştiren eski Cumhurbaşkanı ve muhalefetteki Halk Hareketi Birliği (UMP) lideri Nicolas Sarkozy'yi haksız buluyor.
Valls ve Sarkozy arasındaki tartışmaya, aşırı sağcı Ulusal Cephe Partisi’nin kurucusu Jean Marie Le Pen de katılmış, tartışmayı "sağlıksız bir söz münakaşası" olarak değerlendirmişti.
Terörist saldırılar sonrası İslam karşıtlığı yükseldi
Diğer taraftan, Başbakan Valls, Fransa'da 7 Ocak ve sonrası düzenlenen terör saldırılarını 2005 yılında yaşanan banliyö ayaklanmalarına benzetmişti. Terör saldırılarını gerçekleştirenlerin banliyölerde yaşayan Müslüman toplumundaki aşırı gruplardan çıkması ise ülkede İslam karşıtlığını tetikledi.
Fransa islamofobiye Karşı Gözlemevi'nin verilerine göre, terör saldırılarından 2 hafta sonra İslam karşıtı saldırılarda yüzde 110 artış yaşandı. Bu periyod içerisinde Fransa'da toplam 116 İslam karşıtı eylem resmi kayıtlara geçti. Bu dönemde 28 ibadet yeri saldırıya uğrarken, Müslümanlara yönelik 88 tehdit ve gözdağı eylemi yapıldı.
''Apartheid'' rejimi adı verilen ırkçı ayrımcılık sistemi, 1948-1994 yılları arasında Güney Afrika Cumhuriyeti'nde Ulusal Parti tarafından uygulanmıştı. Rejim, beyaz tenlilerin, siyah tenlilere vatandaşlık hizmetleri açısından üstünlüğünü öngörüyordu.