Güncelleme Tarihi:
1987 yılında ilçe olan Derebucak’ta o zamanlar Ermeni komşumuz, komşularımız yoktu.
Yahudi komşu ve komşularımız da.
Köyün ağası olan dedemin yanında küçük yaştan itibaren uşak olarak çalışan ve daha sonra bir bakkal dükkanı açan, babamın “Bizim oğlan”, (yani kardeşim) dediği bakkal Kürt Karaman (Kahraman) vardı.
Herkes Kürt Karaman derdi ona.
Ama o zamanlar biz ona niye Kürt denildiğini de bilmezdik.
Tabii Kürt sözcüğünün ne anlama geldiğindi de.
Kürt kimliğinden ise tamamen habersizdik.
İlkokulu bitirdikten sonra Beyşehir’e bağlı Üzümlü’de ortaokula başladım.
Bir yıl sonra da Beyşehir Lisesi’ne geçtim.
Beyşehir’de ilk kez Çeçen arkadaşlarım oldu.
Hemen hemen hepsi de halk arasında Çeçen Mahallesi olarak bilinen mahallede otururlardı.
Çeçenlerin de kim olduğunu bilmezdik o zamanlar.
Atalarının 1900’lü yılların başında Kafkasya’dan göç etmek zorunda kalıp, Türkiye’ye yerleştiğini onlardan öğrendim.
* * *
Liseyi bitirdikten sonra tıp öğrenimi yapmak için 1969 yılında Fransa’ya gittim.
Strasburg Üniversitesi’ne kaydımı yaptırıp, önce dil kurslarına başladım.
Geçici olarak da orada çalışan bir Türk tanıdığın yanına yerleştim.
Bir yandan da gazetelerdeki ilanlara bakıp, tek başına kalabileceğim bir oda aramaya başladım.
Okuduğum bir ilanda verilen telefon numarasını arayıp ev sahibinden randevu aldım.
Strasburg’daki Notre Dame Katedrali yakınlarında bir kuyumcuydu ilanı veren.
Kendisine öğrenci olduğumu, Türkiye’den geldiğimi söyledim.
“Gerçekten bir Ermeni’nin evini kiralamak istediğinizden emin misiniz?” diye sordu.
Şaşırmıştım.
“Neden olmasın?” dedim.
Bana Osmanlı döneminde yüzbinlerce Ermeni’nin katledildiğini, kendi ataların da o toprakları terk etmek zorunda kalıp Fransa’ya yerleştiklerini söyledi.
Şaşkınlığım iyice artmıştı.
* * *
Hem ortaokulda hem de lisede çok çalışkan olmasam da, sınıfımızın en başarılı öğrencileri arasında ilk sıralarda yer alırdım hep.
Ama tarih derslerinde bize hiçbir zaman 1915 yılında yaşanan Ermeni olayları da, Nazi döneminde girişilen Yahudi soykırımı da öğretilmemişti.
Ermeni kökenli kuyumcuyla bir süre sohbet ettik.
Sonra da anlaşıp kent merkezindeki stüdyo tipi odasını kiraladım.
Zamanla iyi anlaştık.
Bazı pazar günleri birlikte kahvaltı yapıp hem geçmiş, hem güncel gelişmeler hem de gelecek üzerine uzun uzun konuştuk.
Birkaç yıl Fransa’da yaşadıktan sonra Almanya’ya geçtim.
Bochum Ruhr Üniversitesi’nde Almanca dil kursu yaparken Güneydoğu’dan gelen arkadaşlar da vardı.
Küçüklüğümde Kürt Karaman’a neden Kürt denildiğini bilmesem de, artık Kürtçe’nin de Kürt’ün de ne olduğunu biliyordum.
Mardin’li arkadaşlara, “Kürt ne haber?” diye seslenirdim bazen şaka yollu.
“Bana Kürt deme” diye tepki gösterirdi hepsi de.
O günlerde “Bana Kürt deme” diyen Kürt kökenli arkadaşların sonradan “Biz Kürdüz” diye Köln, Hamburg sokaklarında slogan attıklarına tanık oldum.
* * *
Bochum’daki öğrencilik yıllarımda Ermeni kökenli Türk vatandaşı bir çiftle de tanıştım.
Çok iyi arkadaş olduk.
Hatta dost.
Her ikisin annelerini de tanıdım.
Katliam dönemini yaşayan iki anne.
Birisi Türk komşuların sayesinde hayatta kalmış.
Türk komşuları onu evlerinde saklamışlar.
Kendi çocukları gibi bakmışlar.
İşte bugünlerde soykırım tartışmaları yaşanırken, bunlar da aklıma geldi.