Oluşturulma Tarihi: Mayıs 13, 2015 11:32
Almanya’da yabancı, hele hele de bir Türk olarak kariyer yapmak zor diyenlere, parmak ısırtacak bir başarı öyküsü bu... Ercan Keleş, temizlik, taksicilik, badigartlık gibi en alt işlerde çalıştı. Günter Wallraff’ın ‘En Alttakiler’ adlı kitabından ders alıp en üste çıkmayı başardı. Şirkete girerken, halen adından dolayı onu yöneticilerin şoförü sanıp kapıda durdurmak isteyenler var.
Çok sık duyarız... “Hayatımı yazsam, ciltler dolusu roman olur.” Bu ses tonunun altında daha çok hedefe ulaşamamanın verdiği bir düş kırıklığı sezilir. Bunun tersi ise hedefi elden bırakma tavsiyesini içeren “Ne oldum deme, ne olacağım de” sözüdür. Türk Alman Sanayi ve Ticaret Odası’nın (TD-İHK) Genç, Başarılı, Türk adlı toplantılar serisinde dinlediğim Ercan Keleş’in öyküsü, işte bu hedeften şaşmayanların örnek bir başarı hikayesi. “Almanya’da yabancı olarak, hele hele de bir Türk olarak kariyer yapmak çok zor” algısına karşı, gençleri ümitlendirecek türden bir öykü...
KÖYDE DÜNYAYA GELDİ
Ercan Keleş, 1971’de Gümüşhane’ye bağlı 30 haneli Tepedam köyünde doğar. Beş yaşında misafir işçi çocuğu olarak Almanya’ya gelir. İlkokula başlama sevinci, daha ilk gün kursağında kalır. Çünkü okula yeni başlayan tüm Alman öğrenciler geleneksel olarak, içinde çikolata, şeker, defter kalem bulunan okul çantasıyla gelirken, ailesi bu gelenekten haberdar olmadığı için Ercan Keleş okula eli boş gider. Öğretmenler onunla ilgilenmez. Kendini bir köşeye itilmiş hisseder. Her şey ikinci yıl, yeni öğretmeninin onunla ilgilenmesiyle değişir. Üniversite öğrenimini finanse edebilmek için taksicilik, badigartlık, temizlik yapar.
EN ALTTAKİLER
Tam bu sırada Alman gazeteci yazar Günter Wallraff’ın, Türklerin Almanya’da ne kadar zor işlerde, çok düşük bir ücretle çalıştırıldığını, Almanlar tarafından ho
rlandığını anlatan En Alttakiler adlı kitabı çıkar. Wallraff, aralarında ThyssenKrupp şirketinin de bulunduğu bazı şirketlere ‘Ali’ kılığıyla girip çalışarak, bu kitabını yazmıştır. Ercan Keleş, En Alttakiler’i bir solukta okuduktan sonra “Ben ThyssenKrupp’a girmeliyim” der. ThyssenKrupp’a girip burada, çalışanlar lehine durumu düzeltmeyi hedefler. İlkokulda bir öğretmeni nasıl elinden tuttuysa, bir şirket yöneticisi de ondaki yeteneği sezer. Ercan Keleş, Carl Zeiss Endüstriyel Ölçüm şirketine denetleyici olarak girer ve kendisini en üste çıkacak merdivenin ilk basamağına adımını atar. Kariyer için İngilizcenin önemini gören Keleş, şirketin ABD şubesine gitmek için başvurur. Ama şirketi onu göçmen kökenli olduğu ve yabancı kültürle anlaşmakta zorlanmayacağı düşüncesiyle Japonya’ya gönderir. Daha sonra Londra’da aynı şirketin mali işler direktörlüğüne atanır.
VE THYSSENKRUPP...
Almanya, Japonya, İngiltere’de önemli tecrübeler toplayan Ercan Keleş, 1985’te önüne koyduğu hedefi unutmaz ve 2006 yılında ThyssenKrupp Elevator şirketinde denetleme bölümü şefi olarak işe girer. Şimdi, yıllık 7 milyar Euro ciroya sahip, 50 bin kişinin çalıştığı ThyssenKrupp Elevator’ın yönetim kurulu üyesi. Çok sayıda genç Türk üniversite öğrencisi onun bu başarı öyküsünü dinlemeye gelmiş. Ercan Keleş, kendisine eşlik eden bir yönetici arkadaşına ilk kez orda “Sen nereliydin?” diye soruyor. “Sri Lanka” yanıtını alan Ercan Keleş toplantıda şu mesajları veriyor: “Yönetimde 20 farklı milliyetten insan var. Küreselleşen dünyada artık milliyet değil, yetenek ve hizmet önemli. Türk- Alman gibi kavramlardan kurtulup evrensel düşünün. Bugün kariyer için Almancadan daha çok İngilizce önemli. Ben şirket şubelerinde sürpriz denetimler yapıyorum. Kapıda adımdan dolayı beni halen şoför zannedenler oluyor. Hatta ‘Ben yöneticiyim’ deyince, inanmayıp santralden merkeze soranlar çıkıyor. Tüm bunları kızmadan, öfkelenmeden güler yüzle karşılamak, alttan almak lazım. İnsanların alışması zaman alıyor. Göçmen kökenli olmayı bir dezavantaj değil, bir avantaj olarak görün. Göçmen kökenliler küresel çalışmaya daha kolay uyum sağlıyor. Dünyaya daha kolay adapte oluyor.”