Güncelleme Tarihi:
SPD ve Yeşiller’den oluşan azınlık hükümeti Sol partinin de gizli desteğiyle ilk büyük reformunu okul yasasında yapmış olduğu önemli değişiklikleri parlamentodan geçirerek gerçekleştirdi. 2011 yılından itibaren geçerli olmak üzere okul yasasında yapılan ve göçmenleri de önemli ölçüde ilgilendiren bu değişiklikleri ana başlıklarla şu şekilde sıralayabiliriz.
· "Kopfnoten" denen hal ve gidişat veya kanaat notlarının kaldırılacak olması.
· İlkokul sonrası okul seçiminde velilerin daha çok söz sahibi olması.
· Okul bölge sınırlarının kısmen de olsa tekrar uygulanacak olması.
· Veli ve öğrenci temsilcilerinin okul konferansındaki temsil oranının artacak olması.
· Ortak eğitim sunan karma okulların (Gemeinschaftsschulen) oluşturulacak olması.
NRW eyaleti eski CDU/FDP koalisyon hükümetinin okul yasasında önemli değişiklikler yaparak 2007 yılında yürürlüğe koymuş olduğu bir çok uygulamayı gerek Ruhr Veliler Birliği olarak, gerekse Almanya Türk Veli Dernekleri Federasyonu (FÖTED) olarak her fırsatta eleştirmiş ve siyasi partilerle yapmış olduğumuz görüşmelerimizde bunları sürekli dile getirmistik. Bizim ve diğer sivil toplum kuruluşlarının eleştirileri ve tavsiyeleri sonucu SPD ve Yeşiller koalisyon hükümeti tarafından okul yasasında yapılan yeni düzenlemeler, özellikle de göçmen kökenli çocuklar ve aileler için, son derece önemlidir. Zira geçmiş dönemdeki uygulamalar sosyal durumu zayıf olan öğrenciler ve dolayısıyla da göçmen kökenli çocuklar açısından oldukça dezavantajlıydı. Bu değişikliklerle birlikte öğrencilerin sosyal durumlarına göre ayrıştırılma olanakları kısmen de olsa kaldırılmış olacak. Yapılan bu değişiklikleri sırasıyla, özellikle de göçmenleri ilgilendiren yönleriyle, kısaca değerlindireceğiz.
Hal ve gidişat veya kanaat notları:Hal ve gidişat notlarıyla öğrencileri okuldaki davranışlarıyla ilgili değerlendiren öğretmenler, bilinçli veya bilinçaltında, çocukların ailevi durumlarını da birlikte değerlendirmekteler. Alman okul sisteminde her alanda mevcut olan ve değerlendirmelere de yansıyan bu sosyal yanlılık özellikle kanaat notlarında daha çok belirleyici olacağı kesindi. Her ne kadar ilkokul birinci ve ikinci sınıflarda not yerine „hal ve gidişat“ değerlendirmeleri olumlu bir uygulama olsa da, ileriki okullarda ve özellikle de dönem sonu verilen diplomalarda (Abschluss) çok sakıncalı sonuçlar doğurabiliyordu. Sınıf öğretmenlerinin belirleyici olduğu kanaat notlarıyla adeta öğrencilerin kaderleri belirlenmiş oluyordu. Bu nedenle sosyal yanlılığın yüksek olduğu Alman okul sisteminde göçmen kökenli iseniz ve hele bir de müslüman veya Türk kökenli iseniz, üstelik isminiz de Ali, Osman, Muhammet ise, kaderiniz ve geleceğiniz daha çok verilen bu kanaat notlarına bağımlı olacak ve olumsuz yönde etkilenecekti. Zira yapılan tüm PİSA araştırmalarında Almanya sosyal ayrışım konusunda 34 OECD ülke arasında 25’inci sıradadır, yani sosyal ayrışımın belirgin olduğu ülkeler arasındadır. Hal böyle olunca sosyal ayrışımı dengeleyici değerlendirme olanakları araştırmalı ve uygulamalıdır. Hal ve gidişat notlarının kaldırılması da bu yönde atılan olumlu bir adımdır.
İlkokuldan sonraki geçiş süreci:Aynı şekilde, çocukların ilkokuldan sonra eğitimlerini hangi okulda devam edeceğine yönelik verilen kararlarda da oldukça önyargılı ve çocukların kişisel becerilerinden çok, ailevi durumları, milliyet veya dinleri belirleyici oluyordu. Yapılan araştırmalar da bunu göstermekte. Örneğin Essen üniversitesinden Dr. Block ilkokulların vermiş olduğu tavsiyelerin büyük ölçüde sosyal yanlılığının olduğu ve çok da fazla güvenilir olmadığı sonucuna varıyor. Dr. Block’a göre ilkokulun yanlış tavsiyesi nedeniyle bir çocuğun yanlış okula kayıt olma riski velilerin aşırı derecede beklentilerinden doğan yanlışa göre 24 kat daha fazla. Bunun nedenlerinden birisi de verilen kararlarda yukarıda bahsettiğimiz sosyal yanlılık veya bağımlılığın göze batmasıdır. Buna göre aynı not ortalamasına rağmen akademik kökenli aileden gelen bir çocuk işçi ailesinden gelenlere kıyasla (sosyal durumu) veya Alman olan bir öğrenci göçmen öğrenciye kıyasla (köken durumu) daha kolay Gymnasium tavsiyesi alabiliyor. Baumert ve Schümer’e (2001) göre akademisyen aileden gelen çocuklar, aynı zeka seviyesi ve not ortalamasına rağmen üç kat daha çok Gymnasium’a gitme olasılığına sahipler.
Bu bağlamda yapılacak değişiklikler verilen kararlardaki sosyal bağımlılığı kısmen de olsa azaltıyor ve fırsat eşitliğinin önünü açıyor. Yapılan değişikliğe göre NRW eyaletinde 2011 yılından itibaren her ne kadar ilkokul halen daha bir tavsiye mektubu verecek olsa da velilerin ve ortaokul müdürlerinin bu tavsiyelere uyma mecubiriyeti ortadan kalkmış oluyor. Bununla birlikte çok tartışmalı olan ve „Prognoseunterricht“ denen deneme dersleri de tarihe karışmış oluyor.
Okul bölge sınırları:Okul bölge sınırlarının kismen de olsa tekrar uygulamaya konması da olumlu. Zira eski uygulamaya göre genelde Alman veliler çocuklarını göçmen kökenli çocuklarından ayırarak özellikle büyük şehirlerde getolaşmaya neden olabiliyordu. Bir taraftan göçmenleri getolaşmayla suçlayıp ve bu nedenle de Alman toplumundan ayrışarak paralel toplumların yaratılmasından duyulan rahatsızlığı dile getirirken, diğer taraftan ayrıştırmayı kolaylaştıracak uygulamaları halka empoze etmek samimiyetden çok uzak bir tutum olsa gerek. Kimi CDU ve FDP’li siyasiler yaptığımız görüşmelerde bu uygulamanın söylenenin tam aksine göçmen kökenli çocukların da bölgelerindeki okulların dışındaki okullara kayıt yaptırma imkanı olduğunu ve böylece getolaşmanın önüne geçilebileceğini savunuyorlardı. Oysa bu imkan göçmenler için sadece kağıt üstünde var olmuş oluyor. Bir çok göçmen kökenli ve müslüman öğrenciler pratikte pekala istediği okula kayıt yaptırma imkanına sahip değillerdi, hatta bazı özel okullara imkansızdı. Okul bölge sınırlarının ilgili belediyenin kararına göre tekrar uygulamaya konmasıyla birlikte, kısmen de olsa Alman ve göçmen kökenli öğrencilerin birlikte öğrenme ve yaşama şansı bir nebze de olsa artacaktır. Fakat bu uygulama elbette yeterli değil. Bu tür kanuni zorlamalar yerine göçmenlerin yoğun olduğu bölgelerdeki okullara ek imkanlar sağlanması durumunda bu okulların daha çok çekim merkezi haline getirilmesi elbette çok daha önemli. Umarız ileriki yıllarda bu tür okullar gerek araç gereç, öğretmen öğrenci orantısı, gerekse maddi olanaklar açısından desteklenerek zorunlu değil de isteyerek kayıt yapılacak okullar haline gelirler. Örnekleri var ve bu örnekleri de çoğaltmak gerekiyor.
Karma okulların oluşturulması:Okul yasasında yapılan değişikliğe göre ilgili belediyeler bölgelerinde karma okullar oluşturabilecekler. Karma okulların tanıdığımız Gesamtschule’lerden farkı daha küçük çapta olmaları, oluşacak paralel sınıf sayısının en az 4 olma şartı olmaması ve lise (Sek II) bölümünün bulunmaması. Bunun dışında sınıflarda öngörülen öğrenci sayısı maximum 23-25 arasında olması ve öğrencilerin daha uzun süre (en az 7. sınıfa kadar) birlikte eğitim görme imkanı olması bu okulları olumlu kılan taraflar. Fakat bu tür okulların kurulabilmesi için çevredeki okulların buna olumlu bakmaları, velilerin onay vermeleri ve öğrencilerin çeşitliliği önemli koşullar arasında. Oluşacak karma okullarda birlikte eğitim görme süresinin artıyor olması elbette göçmen çocukları için olumludur. Zira göçmen çocukların dilsel gelişim süreci normal koşullarda olandan daha geç tamamlanmış olması nedeniyle erken ayrışımdan özellikle olumsuz etkilenmekteler. Bu nedenle daha uzun süre birlikte eğitim olanağı göçmen çocukları için olumlu sonuçlar verecektir. Bundan da öte, göçmen kökenli çocuklarla Alman çocuklarının birlikte eğitim ve yaşama süreci arttıkça toplum olarak da daha çok birlikte kaynaşmaya gidilecek ve böylece uyum süreci de olumlu yönde etkilenmiş olacaktır.
Toparlayacak olursak, Ruhr Veliler Birliği ve FÖTED olarak NRW parlamentosundan çıkan yasanın ve atılan adımların umut verici olduğunu düşünüyor ve olumlu karşılıyoruz. Fakat, her ne kadar yapılan değişiklikleri olumlu bulsak da yeterli olmadığını düşünüyoruz. Zira yapılan değişikliklerin kısmen de olsa (okul bölge sınırlarının kalkması, karma okulların oluşması) velilerin veya belediyelerin isteği ve insiyatifine bağlı kalıyor. Bu alanlarda daha köklü ve bağlayıcı hükümlerin alınması gerekirdi. Bunun da ötesinde, yeni hükümet sıkça bahsedilen fırsat eşitliğini ve bireysel desteği okullarda tahsis etmek istiyorsa, özellikle sosyal durumu zayıf olan öğrencilere bireysel desteğin artırılması ve göçmenlerin yoğun olduğu bölgelerdeki okullarda köklü değişikliklere gidilmesi kaçınılmazdır. Çok kültürlülüğün ve çok dilliliğin yaşandığı bu okullar bu yönde desteklenmeli ve ileriye dönük yeni konseptlerle toplumda çekim merkezi haline getirilmelidir.