Ahmet KÜLAHÇI / Fotoğraflar: dpa, AP
Oluşturulma Tarihi: Kasım 16, 2020 09:48
Avusturya’nın başkenti Viyana’da, sonradan terör örgütü DEAŞ sempatizanı 20 yaşında Kuzey Makedonya ve Avusturya vatandaşı olduğu belirlenen bir terörist tarafından 4 kişinin öldürülmesi üzerine, ülkede yeniden ‘İslam tartışmaları’ başlatıldı.
MUHAFAZAKÂR Avusturya Halk Partisi (
ÖVP) ile Yeşiller’den oluşan koalisyon hükümeti, ‘terörle mücadele’ gerekçesiyle yasalarda değişiklik yapmak için harekete geçti. ÖVP’li Avusturya Başbakanı Sebastian Kurz, saldırıdan sonra, “Düşmanımız bir din ya da bir ırk değil, radikalleşmedir” dediği halde, birkaç gün sonra hazırlanan ‘anti terör yasa tasarısı’nda, ‘siyasal İslam’ın suç teşkil eden unsur’ olarak yer alması dikkati çekti.
Bazı camilerin kapatılmasının kolaylaştırılması da.
Yani, herhangi bir eylemde bulunmasalar bile, radikallerin düşüncelerini paylaşanlar suç işlemiş sayılacaklar.
Yani, Avusturya gibi demokratik bir hukuk devletinde, ‘düşünce’ bile suç unsuru kabul edilecek.
Yani, bir yerde düşünceyi ifade özgürlüğü böylece ayaklar altına alınacak.
Ama nedense, Avusturya’da aşırı sağ tehlikesi dini kullanan radikaller tehlikesinden çok daha yüksek olduğu halde, ‘aşırı sağcılık suç teşkil eden unsur’ olarak aynı yasal düzenlemelerde yer almayacak.
Bu da Avusturya hükümetinin ‘düşünce suçunda bile ayrımcılık’ yaptığını ortaya koymaktadır.
*
Neyse ki Avusturya’daki sağduyulu çevrelerden böyle bir yasal düzenlemeye tepkiler geldi.
Böyle bir düzenlemenin Avusturya Anayasası ve Avrupa Birliği’nin (AB) temel ilkeleriyle bağdaşmadığına dikkati çekenler oldu.
Madem öyle ‘siyasal Hıristiyanlığın da suç teşkil eden unsur’ olarak kabul edilmesini önerip, demokrat geçinen Başbakan Kurz’la dalga geçenler oldu.
Hatta Alman Yeşiller Partili Avrupa Parlamentosu (AP) milletvekili Sergey Lagodinsky, sosyal medya hesabından, “Siyasal Hıristiyanlığın da suç sayılması halinde, Avusturya’daki bütün cezaevleri CDU/CSU (Almanya’daki Hıristiyan Demokrat/Hıristiyan Sosyal Birlik Partileri) üyeleri ile dolup taşar” satırlarını paylaştı.
Ben zaman zaman “Şu bizim Almanları anlamak kolay değil” diye yazsam da, “Yalnız bizim Almanları değil, şu bizim Avrupalıları anlamak kolay değil.”
Fransa’ya bakıyorum...
Ülkede yaşan Müslümanlar da birçok İslam ülkesi de öğrencilerine sınıfta düşünceyi ifade özgürlüğü çerçevesinde Hz. Muhammed karikatürleri gösteren bir öğretmeni Paris yakınlarında Çeçen kökenli radikal bir teröristin kafasını keserek öldürmesini, Nice kentindeki Notre Dame Kilise’nde Tunus kökenli bir teröristin 3 kişiyi bıçaklayıp katletmesini şiddetle kınadıkları halde, Fransa Cumhurbaşkanı Başkanı Emmanuel Macron, Müslümanları adeta hedef tahtası haline getirdi.
Macron, ‘İslamcı ayrılıkçı’ fikirlerle mücadeleye ilişkin bir yasa tasarısı hazırlandığını ve hedefin “İslami radikalleşme ve terörle mücadeleyi yoğunlaştırmaları” olduğunu ilan etti.
Ve Fransa’nın çeşitli kesimlerde yıllardır faaliyet gösteren Müslümanlara ait bazı dernek ve cemiyetler de kapatıldı.
İşte bunlar ‘Liberite, Egalite, Fraternite’ (Özgürlük, Eşitlik, Kardeşlik) sloganıyla gerçekleştirilen Fransız Devrimi’nin anavatanında yaşanıyor.
*
Hollanda’da aşırı sağcı Hollanda Özgürlük Partisi (PVV)
Geert Wilders, kısa bir süre önce Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip
Erdoğan’ı terörist gibi gösteren bir karikatürü sosyal medya hesabından paylaştı.
Bunun üzerine Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın avukatı hakaret içeren bu tweet nedeniyle Geert Wilders hakkında suç duyurusunda bulundu.
Hollanda Başbakanı Mark Rutte, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın tepkisine “Kabul edilemez” değerlendirmesinde bulundu.
Rutte, “Hollanda’da biz düşünce özgürlüğünü en önemli değer olarak görüyoruz ve buna politikacıların karikatürleri de dahil” diyerek aşırı sağcı Wilders’e sahip çıktı.
Yani apaçık Geert Wilders’in düşünceyi ifade özgürlüğüne “Evet”, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın tepki gösterip düşüncesini ifade etme özgürlüğüne ise “Hayır” dedi.
İşte bu yaklaşımı da anlamak kolay değildir.
Yani ‘şu bizim Avrupalıları anlamak kolay olmadığı gibi, zaman zaman imkansız’ da.