Güncelleme Tarihi:
BAŞBAKAN KOHL YOKTU
3 Haziran 1993 tarihinde Solingen kurbanları Köln’de düzenlenen cenaze töreni ile Türkiye’ye uğurlandı.
Binlerce kişinin katıldığı cenaze töreninde Almanya Cumhurbaşkanı Richard von Weizsaecker, Federal Meclis Başkanı Rita Süssmuth, Federal Dışişleri Bakanı Klaus Kinkel, Federal İçişleri Bakanı Rudolf Seiters, Federal Çalışma Bakanı Norbert Blüm, KRV Eyalet Başbakanı Johannes Rau ile birçok politikacı da hazır bulundu.
Ama Almanya Başbakanı Helmut Kohl yoktu.
Kohl, 23 Kasım 1992’de Almanya’nın Schleswig-Holstein eyaletine bağlı Mölln kentinde yabancı düşmanı, ırkçı neonazilerin kundaklandığı binada can veren 10 yaşındaki Yeliz Arslan, 14 yaşındaki Ayşe Yılmaz ve 51 yaşındaki büyükanneleri Bahide Arslan için Hamburg’da düzenlenen cenaze törenine de katılmamıştı.
O zamanki Federal Hükümet Sözcüsü Dieter Vogel, Almanya’nın eski başkenti Bonn’da düzenlenen geleneksel basın toplantılarından birinde, Şansölye Kohl’ün cenaze törenine katılıp katılmayacağı ile ilgili bir soruya, kısaca “Nein” (Hayır) yanıtı vermişti.
Nedeni sorulduğunda da, “Tanrı biliyor ki, Başbakan’ın daha önemli randevuları var. Başsağlığı, taziye turizmi istenmiyor” demişti.
O basın toplantısında ben de vardım.
Dieter Vogel’in yanıtı beni hem üzmüş hem yaralamış hem de öfkelendirmişti.
Kendisine, “Bu ırkçı kundaklamada yaşamını yitirenler Yahudi kökenli olsaydı, aynı şekilde ‘taziye turizmi’nden söz edebilir miydiniz?” diye sormuştum.
Eveleyip gevelemişti.
Tabii inandırıcı ve mantıklı bir yanıt verememişti.
Basın toplantısından sonra birçok Alman meslektaş yanıma gelip, “İyi yaptın. Güzel ve yerinde bir soruydu” demişti.
DEVLETİN GÖREVİ KORUMAK
Cumhurbaşkanı von Weizsaecker, Köln’deki törende yaptığı konuşmasında, “Bu sınırsız üzüntü bugün bizleri hiç ayrılmayacak şekilde birleştiriyor: Türkleri ve Almanları, yakınları, komşuları, sorumluluk taşıyan politikacıları, yurttaşları, tek kelimeyle birlikte yaşadığımız insanları” demişti.
“Biz Saime Genç, Hülya Genç, Gülüstan Öztürk, Hatice Genç, Gürsün İnce, bu suçsuz günahsız 5 insanın, insani olmayan bir biçimde, sinsice öldürülen masum insanların yasını tutuyoruz. Biz, ülkemizin yurttaşlarının, burada yaşamış, burada çalışmış, burayı vatan edinmiş insanların yasını tutuyoruz” demişti.
Ve “Bizim anayasamızın birinci maddesinde ‘Almanların onuru dokunulmazdır’ denmiyor, ‘insanların onuru dokunulmazdır’ yazıyor” diyerek, devletin görevinin bu ülkede yaşayan herkesi korumak olduğunu vurgulamıştı.
AYNI ACILAR YAŞANDI
Evet...
Solingen faciasının üzerinden tam 31 yıl geçti.
10 ila 15 yıl arasında hapis cezasına çarptırılan ırkçı Neonaziler çoktan serbest kaldı.
Ama Genç ailesinin, kurban yakınlarının, sağduyulu ‘insan olan insanların’ acıları hiç dinmedi.
Daha sonraki yıllarda ırkçı başka kundaklamalarda da yurttaşlarımız, soydaşlarımız yaşamlarını yitirdi.
Aşırı sağcı Nasyonal Sosyalist Yeraltı Örgütü (NSU) teröristleri, 2000-2007 yıllarında 8’i Türk, biri Yunan kökenli ve bir Alman kadın polis olmak üzere 10 canı aldı.
Hanau’da ırkçı bir Alman 2020 yılında 4’ü Türk, göçmen kökenli 9 insanı katletti.
Aradan yıllar geçse de çekilen acılar hiç dinmedi.
Dinmeyecek de...
Hatta Almanya’da ve başka Avrupa ülkelerinde aşırı sağcıların güçlenmesi, göçmen kökenli insanların acılarını da tedirginliklerini de daha da artıracak.
Almanya’da her zaman var olan, ancak son günlerde yeniden yükselen “Almanya Almanların, yabancılar dışarı” seslerinin barış içinde birlikte yaşamı dinamitleme tehlikesini de...
İşte bu nedenle “Solingenleri unutmadık, unutmayacağız, unutturmayacağız da!” diyoruz.
Ve demokrasi sevdalısı sağduyulu Almanlara “Sizler de Solingenleri unutmayın, unutturmayın!” diyoruz.