Dil evi meseli

Güncelleme Tarihi:

Dil evi meseli
Oluşturulma Tarihi: Haziran 07, 2011 00:00

Almanya ’daki çocuklarımızın dil durumu neye benziyor? Bunu size kısa bir meselle (Parabel) anlatmak istiyorum.

Haberin Devamı

Bir zamanlar zengin bir ülkede bir dil evi varmış. Bir kapısı ve birkaç penceresi olan şirin bir dil evi.

Bu dil evinin içinde insanlar oturmazmış. Evin içinde her dilden binlerce sözcük, deyim, atasözü türkü ve şarkı sözleri, destanlar, masallar, şiirler, romanlar, öyküler, fıkralar otururmış.

Ülkenin anaları, bebekleri doğar doğmaz, onları dil evine götürürlermiş. Hem de her gün. Çünkü dil evine giden bebekler dillenirmiş. Her ev gibi bu dil evine de kapıdan girilirmiş.Analar bebekleriyle kapıdan girdikleri için, bu kapıya ANA-DİL KAPISI derlermiş.İçerdeki dillerin ana kapısı.

Bir gün ülkenin hükümdarı bir ferman çıkarmış. Analar çocuklarını 5 yaşına kadar dilevine getirebilirler, diye. 5 yaşından sonra çocuklar tek başına dil evine gelecekler, demiş. Demiş ama bir de kısıtlama getirmiş. Tek başına gelen çocuklar dil-ana kapısınıkullanamazlar. Çocuklar pencerelerden birisini kullanacak, demiş.

Ülkenin alimleri buna bir anlam verememişler. Hükümdarın huzuruna çıkmışlar. Aman yapmayın hükümdarım, demişler. Pencereler yüksektir. Çocuklar bu pencereyenasıl çıkarlar? Nasıl dil evine girip dillenmeye devam ederler?

Hükümdar biraz düşünmüş. Fermanım katidir, demiş. Fakat size bir kolaylık yapayım, demiş. Dil evinin zemin katında, kapı hizasında büyük bir ALMANCA penceresi vardır. Yere yakındır. Buradan içeri girmek o kadar da zor değildir.

Ve o günden sonra 5 yaşından büyük çocuklar ALMANCA penceresini kullanmışlar. Kullanmışlar ama, pencereden içeri girip çıkmak çocuklara zor geliyormuş. Bazı çocuklar pencereye yaklaşır gibi yapıp, kapıdan giriyorlarmış. Her seferinde yoruldukları için dil evinin üst katına çıkıp yeni sözcüklerle, yeni dillerle dillenemiyorlarmış.

Velhasıl sonunda çocuklar ne pencereye alışabilmişler, ne de kapıdan savuşabilmişler. Yani ne kapıyı tam unutabilmişler, ne de pencereye tam tutunabilmişler.

Almanya Türk Öğretmen Dernekleri Federasyonu ile Hessen Türk Öğretmenler Derneği “Göçün 50. yılında göçmenlerin anadili sorunları ve çözüm önerileri ” başlıklı bir sempozyum düzenlediler. Bu sempozyumda dil evi meseliyle birlikte duygu dilini de içeren bir konuşma yaptım.

Duygu dili ve zihin dili

Avrupa ’daki çocuklarımızın dil durumuna bakarsak, aile içinde konuşulan dille okuldaki dilin farklılığını görürüz. Aile dili daha çok duygusal ağırlıklıdır. Okul dili ise zihinsel ağırlıklı.

Duygu dili nedir?

Duygularımızı ifade ederken kullandığımız dildir. Sevinirken, üzülürken, ağlarken, gülerken, öfkelenirken, küfrederken, acı duyarken kullandığımız dildir.

Örneğin: Annen sana kurban olsun, kuzum!

Zihinsel dil nedir?

Nesnel konuları anlatırken yazarken kullandığımız dildir.

Haberin Devamı

Örneğin: Die Energie jedes ruhenden Teilchens und seine Masse legen sich gegenseitig fest. (Enerji, hareketsiz kütleyle boşluktaki ışık hızının karesinin çarpımına eşittir. Yani Einstein ’ın meşhur görelilik kuramının formülü: e = mc². )

Bir toplumda aile ve okul aynı dili kullanıyorsa, duygu ve zihin dilinin birbirini tamamlaması ve genel dil gelişiminin olumlu bir seyir alması mümkündür. Örneğin Türkiye ’deki Türkler.

Çünkü ailede başlayan dil, okulda devam ettirilir. Yani dilin hem duygusal, hem de zihinsel yönü beslenilir. Duygularla ilgili dilsel birikimler ve zihinsel etkinliklerle ilgili dilsel birikimler birbirini bütünler ve KÜLTÜR dediğimiz olgu ortaya çıkar.

Almanya ’daki Türkler için bu mümkün müdür?

Zor. Neden?

Çünkü Almanya’daki göçmen aileler için, Türkiye’deki Türklerde olduğu gibi dil devamlılığı söz konusu değil.

Haberin Devamı

Avrupa ülkelerinde göçmenlerin aile dili okulda eğitim dili olarak devam ettirilmiyor. Aile ve okul kullanılan dili paylaşıyorlar: Duygusal dil bana, zihinsel dil sana.

Bu ayrım yüzde yüz olmasa da, kesin sınırlarla birbirinden ayrılmasa da, ağırlıklı olarak böyle.

Bu durumda çocuğun genel dil gelişimi sürecinde duygu ve zihin dili birbirini tamamlıyamıyor. Tam aksine birbirini frenleme durumuna düşüyorlar. Halat çekme oyununda olduğu gibi bazen DUYGU TAKIMI bazen de ZİHİN TAKIMI halatı kendine doğru çekiyor.

Türkçe ’de bir atasözü vardır: Ne ondurur, ne öldürür! Burada böyle bir durum söz konusu.

Halbuki sağlıklı bir dil gelişimi için kullanılan dilin paylaşılması değil, bütünleşmesi gerekir.

Ancak o zaman dillerin anası olabilecek esas bir dilden TEMEL DİL ’den bahsedilebilir. TEMEL DİLİN var olması, ikinci, üçüncü dilin öğrenimini kolaylaştırır.

Türkçe ’nin geleceği

UNESCO ’nun Şubat 2009 ‘da açıkladığı Dünya Dil Atlası ’na göre dünyada yaklaşık 6000 dil var. Dünyada şu anda küreselleşme denilen bir süreç yaşıyoruz. Eskiden küçük bakkallar vardı. Küreselleşme sonucu bakkallar kapanmaya, büyük süpermarket zincirleri açılmaya başladı. Dil konusunda da küreselleşme var. Bugün diller de firmalar gibi birbiriyle rekabet ediyor. Büyük diller küçük dilleri yutuyor.

Bir dilin ayakta kalmasını sağlayan en önemli faktörler nelerdir?

1. Aile dili: İlgili dilin öncelikle aile içinde konuşulması. Kuşaktan kuşağa aktarılarak dil zincirinin kopmaması. Anne ve babanın duyarlılığı.

Haberin Devamı


2. İnsan sayısı: Birincisi ilgili dili konuşan insan sayısıdır. Konuşan insan sayısına bakılırsa, Türkçe dünya dilleri arasında 15. sırada yer alıyor. UNESCO kriterlerine göre tehlikede olan diller, konuşan insan sayısının 10.000 ’den az olduğu dillerdir. Avrupa ’daki Türkçe bundan çok çok uzaktır.

3. Ekonomik ve siyasi durum: Dili yaşatan ikinci etken ekonomik ve siyasi durumdur.Fakir toplumların dili ne kadar güzel olursa olsun, sonunda yok olmaya mahkumdur. Aynı anadili konuşan insanlar, ekonomik bir pazar oluşturdukları ölçüde, siyasi kurumlarda söz sahibi oldukları ölçüde kendi dillerini yaşatabilmektedirler.

4. Bilişim teknolojisi: Bilişim teknolojisi dilde küreselleşmeyi körüklüyor. İnternette kullanılmayan dillerin yaşama olanağı zayıflıyor.

5. Demokratik ortam: Azınlık dillerinin yaşaması için demokratik ortam çok önemli.

Haberin Devamı

Bu konudaki olumsuz örneklerden biri Eski Sovyetler Birliği ’dir. Sovyetler Birliği ’nde 1980’e kadar Sibirya’daki bazı etnik grupların çocukları zorla yatılı okula alınmış ve Rusça öğretilmiştir. Yatılı okula gidenlerin çoğu anadilini unutmuştur.

Kısacası Türkçe unutulmayacaktır.

Neden? Çünkü:

1. Aile dili : Aile dilinin kalıcı bir yönü vardır . Duygu dili olan aile dili, kelimelerden örülmüş bir kale gibidir. En kederli anınızda veya sevinçli günlerinizde bu kaleye sığınırız. Nasıl? Bir türkü, bir şarkı tuttururak rahatlarız. Siz hiç Almanca şarkı söyleyip rahatlayan bir göçmen gördünüz mü ?

2. İnsan sayısı: Birincisi Almanya ’da göçmenlerin oranı azalmayacak, çoğalacaktır. Doğuştan Alman olan insanların oranı düşecektir.

3. Ekonomik ve siyasi durum: Göçmenlerin Alman pazarı içindeki konumu güçlenecektir. Sosyal ve politik kurumlardaki göçmenlerin sayısı artacaktır.

4. Bilişim teknolojisi: Göçmenlerin bilişim teknolojisine merakı Almanlardan daha fazla. İnternet kullanımında ön sıralardayız.

5. Demokratik ortam: Önümüzdeki onyıllarda Almanya ’da göçmenler daha büyük haklara sahip olacaktır.

Haberin Devamı

Şimdi göçün 50. yılındayız. Bundan 50 sene sonra 2061 senesinde göçün 100. yılı kutlanacak. Göçün 100. yılında Türkçe televizyon yayınlarını seyredecek miyiz? Türkçe gazeteler okuyacak mıyız?

Evet.

Çünkü Türkçe unutulmayacak, fakat d ö n ü ş e c e k t i r. Yukarıda değindiğim tüm faktörleri göz önüne alırsak bunu söylemek mümkün.

Yeryüzündeki her şey gibi dil de dönüşüme tabidir. Sadece dillerin doğuşu ve ölümü tarihsel bir olgu değildir. Dillerin dönüşümü de tarihsel bir olgudur. Televizyonlarımızı dönüşen bir Türkçe ile seyredeceğiz. Gazetelerimizi de dönüşen bir Türkçe ile okuyacağız.

Uzun sözün kısası: Veysel ’im, Yunus’um, Nazım ’ım
Abdal ’ım, Akif ’im, Fazıl ’ım
Avrupa ’ya yayılmış benim yazım,
Anadilim benim ruhuma lâzım!

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!