Güncelleme Tarihi:
KİM derdi ki, Orhan Gencebay, Ferdi Tayfur, Müslüm Gürses gibi arabesk müziğinin babalarını Alman gençleri dinleyecek?
Son zamanlarda Türkçe öğrenmenin moda olduğu, hatta öğrenmenin dışında Almanya’daki Türk gençleri gibi ‘jargon’ kesme alışkanlığının başladığı yeni akıma bir de arabesk müzik eklendi. Türk yemeği, Türkçe öğrenme, Türk gibi selamlaşma derken, sıra arabesk müziğe geldi. Evet yanlışlık yok. Bildiğimiz arabesk, hem de 70’li yılların ‘damar’larından. Olaya Münih’teki İmport Export barında şahit olduk.
Burası Münih’te ‘Türk Caddesi’ olarak bilinen Goethe Caddesi üzerindeki eski marketten dönme bir lokal. Hafta içi entelektüeller için hizmet veriyor; okuma akşamları, cep tiyatrosu, paneller. Hafta sonları ise genç entelektüeller buraya kendinden geçmeye geliyor. Konu arabesk müzik. Çoğunluğunu Alman üniversite gençlerinin oluşturduğu, sayıları giderek artan 25-35 yaş arası müdavimler.
BİRADAN RAKIYA
Gençler, ‘Batsın Bu Dünya’nın ilk tınılarıyla havaya giriyor. Eldeki bira şişeleri yerini yavaş yavaş rakı bardaklarına bırakıyor. DJ Tuncay ve Gülbin’in hünerli elleriyle atmosferin durumuna göre ritmik mikslemeler yapılınca, gençler iyice kopuyor.
Aralarında televizyon yapımcısı olduğunu öğrendiğimiz bir kadına yaklaşıp soruyoruz, bu icap nereden acaba? Yanıt oldukça samimi:
“Bu müzikte hareket var, tutku var, daha önemlisi yaşamın kendi var.” “Peki anlıyor musunuz?” diyoruz, çünkü fonda bir zamanlar gurbetçiler arasında meşhur olan ünlü türkücü Ali Ercan’ın yavuklusuna gönderdiği mektup var, “Yok, anlamak gerekmiyor.”
Oldukça neşeli olduğu sezilen başka bir genç kızla aynı beyandan iletişime geçiyoruz:
“İnanamayacaksınız ama ben yılbaşını da burada kutladım.” Biz de “Başka söze hacet yok” diyerek, ağır arabeskten, Ankaralı Namık’a ustaca geçiş yapan DJ’leri seyre dalıyoruz. DJ’lik yanında, mekanın işletmeciliğini yapan Tuncay Acar’a soruyoruz, nereden çıktı bu olay? Türkiye’de ‘Çakallarla Dans’ filminin başrol oyuncularından ‘Hastasıyız Dede’ jargonunun sahibi Timur Acar’ın kardeşi olan Tuncay Acar’ın cevabı şöyle:
“Bu gecelerin adı ‘Süper Stereo.’ Bir yıl önce başladı. İlk başlarda arabesk falan yoktu. Önceleri eski parçaların elektronik müzikle harmanlanmış versiyonlarını koyduk. Baktık ilgi büyük. Damar parçalara da yer vermeye başladık. Çok tutuldu.”
İşte bu mekanda çektiğimiz fotoğraflara bakan herkes, Türkiye’deki ‘geleneği’ hatırladı. Nasıl ki iki kadeh rakı içen herkes, “Ne olacak bu Türkiye’nin hali” diyorsa, fotoğraflara bakanlar da, “Ne olacak bu Avrupa’nın hali” esprisini yaptı. Özellikle krizdeki Avrupa’nın yükünü çeken Almanya’nın gençlerinin elindeki rakı kadehleri, bu esprinin çok da abartılı olmadığını gösteriyordu.