Güncelleme Tarihi:
Dışişleri Bakanlığının görevlendirdiği temsilciler konuşmalarında “Devlet olarak sizi ihmal ettik. Bunda yanlış yaptık, özür dileriz” mesajları verdi. Birebir bu sözler kullanılmadı, ama konuşmaların satır aralarında bu mesajlar yatıyordu. Türkiye’den gelen Büyükelçi Kemal Gür’ün Münih’teki konuşması aynı zamanda bir uyarı niteliği de taşıyordu. Gür dedi ki, “Türkiye’de atılan adımları başka yönlere çekmeyin, bizim size olan sevgimizi lütfen doğru değerlendirin. Hepimiz aynı çatı altında yaşıyoruz. Bu çatı çökerse, hepimiz altında kalırız.”
Ben toplantılarda Alevi toplumunun bu mesajları doğru okuduğu izlenimi aldım. Çünkü onların dikkatli ve biraz da mesafeli konuşmalarında yıllardır özledikleri bu tabloya kavuşma sevinci taşıdıklarını sezdim. Onlar da bu mesajlara Yunus Emre’nin dizeleriyle karşılık verdi: “Adımız miskindir bizim, düşmanımız kindir bizim, biz kimseye kin tutmayız, kamu alem birdir bize.”
Devlet vatandaşlarına eşit davranmalı. İdeal olanı da budur. Ancak bu ilke çok zaman ihmal edildi. “Kart kurt” ve “gulu gulu dansı” gibi garip tezlerle hepsi birer zenginlik olan farklılıklarımız yok sayıldı. Şeker Bayramı’nda devlet temsilcileri Bayram namazlarına katılıp “yanınızdayız” duygusunu iletirken, Alevi toplumu en büyük dini bayramı olan Aşure günlerinde yalnız bırakıldı, üvey vatandaş duygusuna kapıldı. Ancak Türkiye’de TRT Şeş ya da Cemevlerine yönelik atılan adımlar siyasette yeni bir yapılanmanın işaretlerini veriyor. Bu gelişmeleri sadece olumlu görmek yetmez, bunu tanıyıp “doğru yoldasın, devam et” diye cesaret vermek gerekir. İşte o zaman Aşure günlerindeki bu tablo yarın Nevruz kutlamalarında da yaşanabilir.
Devlet ise farklı düşünen vatandaşlarıyla tartışmaktan kaçınmamalı, onlarla birlikte tartışarak ikna etmeye, kamuoyu oluşturmaya çalışmalıdır. Vatandaş devletle barışık olmak zorunda değildir, ama devlet vatandaşıyla barışık olmak zorundadır, çünkü hepsi aynı ailenin fertleridir. Tek tek bireylerin, grupların devlete mesafeli ve eleştirel yaklaşımı ise sakıncalı değil, gereklidir. Devlet yanlış yapmaz diye bir kaide yoktur ve devletin yanlıştan dönmesi, daha doğru, daha iyi ve daha güzele ulaşması sessizlikle değil, çok seslilikle mümkündür. Ama bu çok seslilik de kavgayı, şiddeti değil, sözü ve düşünceyi içermelidir.
Aşure, Hz. Muhammed’in torunu Hz. Hüseyin ve ev halkının Kerbela’da korkunç bir biçimde öldürülmesinin anısına yapılan bir gün. Bin 300 yılı aşkın bir mazisi var. 12 gün süren yas orucu Muharrem’den sonra Aşure tatlısı dağıtılarak, acıları tatlıya dönüştürme mesajı verilir. Bu açıdan Aşure barışın sembolüdür. Gül verenin elinde gülün kokusu kalır.