Güncelleme Tarihi:
10. Uluslararası Psikofarmakoloji Kongresi ve 6. Uluslararası Çocuk ve Ergen Psikofarmakolojisi Sempozyumu dolayısıyla Antalya’da bulunan İngiliz Psikofarmakoloji Derneği Başkanı Prof. Dr. Allan Young, depresyon konusunda on yıllardır çalışmalar yapıldığını ve birtakım önemli bulgular elde edildiğini anlattı. Bir insanın yaşam süresi içerisinde herhangi bir mental bozukluktan muzdarip olma riskinin yüzde 25 olduğuna işaret eden Young, şunları söyledi: “Yüzde 25 çok ciddi bir oran ve oldukça yaygın olduğunu söyleyebiliriz bu bozuklukların. Elde edilen mevcut çalışma verilerine dayanarak, kadınlarda depresyonun erkeklere göre iki kat daha fazla görüldüğünü söyleyebiliriz Bunun da çeşitli sebepleri var. Temel olarak psikososyal sebeplerden kaynaklandığı düşünülüyor bunun. Dünya genelinde düşünecek olursak kadınların hayatları daha zor. Ayrıca kadınlar mevcut semptomlarla ilgili kendilerini daha net bir şekilde ifade edebiliyor, yani daha dürüst bir şekilde ifade edebiliyor. Bu sebeplerin haricinde biyolojik sebepler de var. Kadınların aldığı hem östrojen hem progestoron hormonu içeren oral kontraseftif ilaçların, tabii ki doğum kontrol açısından bir fayda getirmekle birlikte depresyona yol açabildiği görülmüş. Danimarka’da sağlık sistemi içerisinde herkesin kayıtlarını görüntüleyebiliyorsunuz. Doğum kontrol hapı kullanan kadınlarda depresyonun daha sık görüldüğü tespit edilmiş. Bunun haricinde erkeklerin de kullandığı progestoron enjeksiyonu var, sperm üretim formasyonunu azaltmak için. Onun da aynı şekilde depresyona yol açabildiği tespit edilmiş.”
DEPRESYONUN MALİYETİ
“2013 yılında yapılan bir çalışma, klinik depresyon rahatsızlığının yarattığı maliyetin tüm Avrupa’da bir yılda yaklaşık 113 milyar euro olduğunu ortaya koyuyor. Şu anda da Avrupa’da yıllık en az bu kadar maliyet yarattığını söyleyebiliriz. Bunun içerisinde ilaç, doktor, hemşire, hastanede yatarak ve ayakta tedavi giderleri var. Bu maliyetin içerisinde ilaç masrafları yüzde 10’un altında. Bu maliyet kalemlerinin içerisinde aslında en büyük kalem, insanların hastaneye yatması ve bunun beraberinde getirdiği maliyet. İnsanlar tedavi gördükleri için çalışamayabiliyor, iş performansları düşüyor. Bu çalışamama durumu da topluma bir maliyet getiriyor. Bu dolaylı maliyetler aslında doğrudan maliyetlere kıyasla çok daha fazla. Bir de depresyon bilişsel olarak da dikkat seviyesi ve hafıza kapasitelerinde ve konsantrasyon durumlarıyla ilgili de sorunlara sebep oluyor. Bir de üçüncü maliyet kalemi var. Bu da ailenin ve sevdikleri kişilerin yüklenmek durumunda kaldığı maliyet.
Depresyon içindeki kişiler kendilerini suçlamamalı, bir an önce yardım almalı. Bu açıdan yüksek risk grupları bulunuyor. Aile öyküsüne göre toplum içerisinde tarama çalışmaları yapılması ve depresif bozukluklardan muzdarip kişilerin önceden tespit edilmesi gerekiyor.”