Deniz kefenleri oldu

Güncelleme Tarihi:

Deniz kefenleri oldu
Oluşturulma Tarihi: Mayıs 14, 2016 10:56

Almanya’nın ilk Başbakanı Konrad Adenauer, “Yeni bir başlangıç için her zaman, zaman vardır” demişti.

Haberin Devamı

Deniz kefenleri oldu


Sanırım Yakın Doğu’daki birçok insan da bunu duymuş, okumuş ve Avrupa’ya ulaşmak için yollara düşmüştür. Çünkü o insanlar, kendi vatanlarında artık gelecek görmediler.

İşte benim bu sergim, kökeni, yalnız şu andaki Suriye savaşına dayanmayan gelişmeleri içermekte.

Savaşlar yapılıyor, insanlar acı çekiyor. İşte Nazım Hikmet de ‘İnsan Manzaraları’ isimli şiirinde bu insanlardan bahsediyor. Nazım Hikmet’in İnsan Manzaraları’ndan da üç eser var burada.

Gezi Parkı olayları beni etkiledi ve ‘Direniş’ adını verdiğim bu resmi yaptım” diyor Nurhan Sidal, kendi eserlerinin yeraldığı serginin açılışında. Hayatta kalabilmek için savaştan kaçan, yeni bir hayat kurma hayallerini boğuldukları sularda kaybeden sığınmacıların trjedisini içeren ‘Deniz Kefenleri Oldu’ başlıklı eseri de o sergideydi.

Arkadaşlarının ‘Nur’ diye hitap ettiği Nurhan Sidal, çağdaş bir Türk kadını. Diş hekimi. Ressam. Asker babasının o dönemdeki görev yeri olan Gaziantep’te dünyaya gelmiş. Henüz 4 yaşındayken babasının kendisine akşamları okuduğu ‘Paul ve Virgine’ onu çok etkiler.

En kısa zamanda okula başlayıp kendisi de roman yazmak ister. Daha 5 yaşındayken “Ben okula gidip okuma yazma öğreneceğim” diye tutturur. Günlerce ağlar. Babası o zamanlar İstanbul’da Harp Akademesi’ndedir. Annesi ise çocuklarıyla Erzurum’da.

ELİNDEN TUTTUĞU GİBİ OKULA

Annesi daha fazla dayanamaz ve Nur’un elinden tutup, subay lojmanlarına en yakın ilkokulun yolunu tutar. Okul yöneticisine, “Müdür Bey, ben ikna edemedim, belki siz ‘Yaşın daha küçük’ diyerek kızımı ikna edebilirsiniz” der.

Daha annesi sözünü bitirir bitirmez Nur devreye girer ve “Ama okula giden mahalledeki kızların çoğunun boyu benimkinden daha küçük. Ben onlardan daha büyüğüm” der ve okala başlamak istediğini söyler. Müdür “Niye okula gitmek istiyorsun?” diye sorar.

Nur, “Bir an evvel okuma yazma öğrenmem gerek. Çünkü bir çocuk romanı yazmak istiyorum” yanıtını verir. Bunun üzerine müdür, “Madem öyle, gidin önlüklü iki fotografını çektirip getirin Nur’u okula” der.

Nitekim öyle de olur. Nur, kayıtsız olarak ilkokula başlar. İki hafta sonra müdür annesini okula çağırır ve Nur’un iki hafta içinde sınıf birinciliğine yükseldiğini söyler.

Nur artık çok mutludur. İlkokul üçüncü sınıftayken bale dersleri almak ister. Ama bu arzusu destek bulmaz. Bale yerine mandolin dersleri alır. İstanbul’da ortaokula giderken tiyatroya ilgi duyar. İstanbul Şehir Tiyatrosu çocuk bölümünde roller alır.

Bir gün tesadüfen bir zamanların milli basketbolcusu ve Beşiktaş’ın oyuncusu Necmi ile tanışır. Antrenmanlara baslar ve okul takımına seçilir. Bir sene sonra da Necmi Ton, Nurhan’ı İstanbulspor Kız Basketbol takımına alır.

Üniversiteyi bitirinceye kadar da basketbol oynar. Hatta İstanbulspor Kız Basketbol takımının kaptanlığını bile yapar.

RESİM TUTKUSU BAŞLAR

Nur, lise birinci sınıfta resim yapmaya başlar. Böyle bir tutkusu ve yeteneği olduğunu fark edince resim dersleri almaya başlar. Bir gün eve kendi yaptığı bir resimle gelir. Bu resmi babası hiç de beğenmez Hatta, “Böyle resim olmaz. Resim böyle çizilmez” bile der.

Deniz kefenleri oldu



Tabii Nur buna çok üzülür. Ertesi gün aynı resmin üzerinde babasının çalışıp daha güzel hale getirdiğini görür. Babası resim yapmaya başlarken, Nurhan Sidal ise resim yapmayı bırakıp kendini derslerine verir. Liseyi bitirdikten sonra İstanbul Üniversitesi Çapa Diş Hekimliği Fakültesi’ne girer. Tabii bitirir de.

Haberin Devamı

ALMANYA İKİNCİ VATANI

Haberin Devamı

1970’li yılların ortalarında Almanya’ya gelir. Bir süre asistan hekim olarak olarak çalıştıktan sonra BadenWürttemberg Eyaleti’ndeki Trochtelfingen kentinde kendi muayenehanesini açar.

İşte o günlerde resim tutkusu yeniden depreşir. Diş hekimliğine paralel olarak 1980’li yıllarda yeniden eski gözağrısı resme döner.

Rolf Wernecke ve Mahmut Celayir’in atölyelerinde resim çalışmalarına katılır. Aquarel ve acryl çalışmalarına ağırlık verir.

Politika da dahil her konuyu içeren resimler çizer. 1995 yılında hastalanır. Transfüzyon torbaları ve makinaları sayesinde yaşama tutunur. Ama o umudunu ve yaşam tutkusunu hiç kaybetmemmiş.

Doktorların en fazla 5 yıl ömür biçtiği Nurhan Sidal, kendi yaşamını resimlere aktarmaya başlamış. Bir yerde yaşama meydan okuyarak...

Kendi kanıyla resimler çizmeye başlamış. İçe Bakış (Der Blick nach Innen), Patlayan Damarlar (Geplatzte Vene), Ben Hayatımı Yaşıyorum (Ich lebe mein Leben), İçimden Geldiği Gibi (Der innere Schweinehund), İki Dünya Arasında Gidip Gelmeler (Der Spagat zwischen zwei Welten), Çözülüş (Auflösung), En Hızlı Benim (Ich bin der Schnellste), Karşılaşma (Begegnung) ismini verdiği tablolar çizmiş.

Tabii başka tablolar da... Hepsini de kendi kanıyla... İsimsiz tablolar... Transfüzyon torbalı tablolar... Transfüzyon torbalarına ve makinalarına bağımlılığı gösteren tablolar... ‘Senden Kaçıp Kurtulacağım’ adını verdiği ve transfüzyon torbalarından kaçışı gösteren tablosu... Kan Ağacı (Blutbaum) adını verdiği tablosu... Hepsi de kendi dünyasından, kendi yaşamından kesitler.

Haberin Devamı

SIĞINMACI ÖLÜMLERİ ÜZDÜ

Nurhan Sidal, birçok yerde sergi açtı. Kanserli çocuklar yararına etkinlikler düzenlenmesine öncülük etti.

Deniz kefenleri oldu



Bu etkinliklerde satılan tabloların tüm gelirlerini derneklere bağışladı. Hâlâ transfüzyon torbaları ve makinelerine bağımlı olan, ancak yaşam tutkusundan hiçbir şey kaybetmeyen Nurhan Sidal, diğer tablolarıyla birlikte kendi kanıyla çizdiklerini, önceki yıl Fransa’nın başkenti Paris’e taşıdı.

Ünlü Louvre Müzesi yakınlarında bulunan Galerie La Capitale’de bireysel resim sergisini açtı. ‘Sanat hayattır, hayat sanattır’ ilkesinden hareket eden Nurhan Sidal’in sergisinde, Parisli sanatseverlerin en çok ilgisini çeken, sanatçının yaşam öyküsünü de içeren kendi kanıyla çizdiği resimler oldu.

Son dönemlerde savaştan kaçıp hayatta kalma mücadelesi veren sığınmacıların yollarda, denizlerde ölmeleri onu kahretti. İşte bu yüzden de ‘Deniz Kefenleri Oldu’ ismini verdiği tabloyu çizdi. Bu tabloyu diğer kendi eserleriyle birlikte, kendisini emekliye ayırdığı ve geçen yılın son aylarında devrettiği muayenehanesinde sergileyip sanatseverlere sundu.

 

BAKMADAN GEÇME!