Güncelleme Tarihi:
GAP Belediyeler Birliği’nin Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanlığı’na bağlı Sümerpark’ta düzenlediği ve iki gün sürecek ‘Avrupa yerel yönetim özerklik şartı ve Türkiye’de yerel yönetimler çalıştayı’ başladı. Çalıştaya, BDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, birliğe üye belediye başkanları Ankara Üniversitesi’nden Prof.Dr. Ruşen Keleş, İstanbul Üniversitesi’nden Prof.Dr. Nihal İncioğlu, Marmara Üniversitesi’nden Prof.Dr. İbrahim Kaboğlu, Dokuz Eylül Üniversitesi’nden Prof.Dr. Zerrin Toprak, Kıbrıs Üniversitesi’nden Prof.Dr. Niyazi Kızılyürek, Kocaeli Üniversitesi’nden Prof.Dr. Sevtap Yokuş, Süleyman Demirel Üniversitesi’nden Prof.Dr. Ahmet Özer katıldı.
BAYDEMİR: 6 YILDIR ARZU ETTİĞİMİZ YÖNETİM MODELİ İÇİN ÇABALIYORUZ
Çalıştayda Avrupa yerel yönetim özerklik şartı ve Türkiye’deki yerel yönetimlerin enine boyuna ele alınacağını söyleyen Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir, toplantının bölge ve ülkeye önemli katkılar sunacağını söyledi. Yerel yönetimlerle ilgili bu konunun başka bir ülkede sıradan bir konu olarak algılandığını dile getiren Baydemir, şunları söyledi:
“Başka bir ülkede sıradan idari bir konu olarak algılanacak olan yerel yönetimler, sorunları birikmiş, demokrasi sıkıntılarla dolu devasa bir Kürt sorunu olan bir boyutu da bulunmaktadır. Bu nedenle de yerel yönetimler ve yerinden yönetim dediğimizde aslında aklımıza, sorunumuza merhem olur mu inancı da hasıl olmaktadır. Bu itibarla çatışma süreci öylesine canımızı acıtmış ki, her bir konuya merhem olabilir mi gözüyle bakmaya başlıyoruz. Hak ve özgürlükler sorunu olarak tanımladığımız Kürt sorununu en genel anlamıyla bir demokrasi sorunu olarak da ele alabiliriz. Bu bağlamda Avrupa yerel yönetimler ve özerklik şartı ile radikal bir değişim ihtiyacının olduğu Türkiye’deki yerel yönetim pratiğini acaba masaya yatırabilir miyiz? Doğrusunu söylemek gerekirse bir süredir ihtiyaç duyduğumuz, arzu ettiğimiz yönetim modelini zorlayan bir çabanın içinde olduğumuzu ifade etmek isterim. 6 yıldır klasik belediyecilik anlayışını zorlayan ve giderek kendi iç dinamiği içinde AB yerel yönetim özerklik şartının belediyelere tanımış olduğu bir pratiği ortaya koymaya çalıştık. Şimdi bazı arkadaşlarımız içinden diyordur ki, ‘başkanım bu adımları atmaz olaydık çünkü bu adımları atan arkadaşlarımızın pek çoğu maalesef cezaevinde ve yasadışı bölücü örgüt üyesi olmakla suçlanıyorlar’ dolayısıyla demokrasiye ulaşmak çok kolay bir iş olmasa gerek. Bugün aslında çok da uzağında olmadığımız üyesi olmuş olduğumuz Avrupa yerel yönetimler kongresi, yine üyesi olduğumuz ve aslında başkanlığına soyunduğumuz Dünya Birleşik Kentler Yerel Yönetimler Teşkilatı, yani dünyanın bütün yerel otoriterlerinin bir arada bulunduğu teşkilatlarda bu hususlar enine boyuna tartışılıyor. Hal böyleyken ülkemizde maalesef bu konunun tartışılması halen 3’üncü, 4’üncü derecede bir noktadadır. Acaba bugünkü toplantımızdan hareketle bir sonuca doğru gitme ve bu sonucuda Türkiye’nin başka kentlerinde tartışmaya açmak mümkün olabilir mi? Ve böylelikle Türkiye’nin acil ihtiyaç duyduğu ve pek çok sorunun çözümüne kapı açacak olan yerinden yönetim hususunda bilinç arttırımına katkı sunma çabasını ortaya koyabilir miyiz? Geleceğe dair umutluyuz. Bu umudum halkın pratik yaklaşımdan kaynaklanıyor. Sokağa çıktığımızda yerel yönetim hizmetini yurttaşın ayağına götürdüğümüzde yurttaştan öğrendiğimiz çok şey var. Üniversiteden öğrendiğimin 2-3 katını Diyarbakır halkından öğrendim. İnanılmaz bir deneyim var. Yurttaşın katılımdan, müdahale etmesinden korkmamak, endişe etmemek gerekiyor.”
DEMİRTAŞ: BAŞBAKAN PADİŞAHLIKTAN YANA
BDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, yerel yönetimlerde özerklik projelerine karşı çıkan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ı ‘padişahlıkla’ suçladı. Türkiye’nin bütünü için düşündükleri, demokratik yerinden yönetim modeli olarak ön gördükleri demokratik özerklik projesiyle ilgili Başbakan Erdoğan’ın zaman zaman bazı ifadeler kullandığını dile getiren Demirtaş şöyle dedi:
“Başbakan, ‘bu ülkenin topraklarına, bu ülkenin hiç bir metrekaresinde ameliyata izin vermeyiz’ diyor. Yani bunu demokratik özerklikle ilgili BDP’nin ortaya koyduğu düşüncelere karşı söylüyor. Bu kadar ön yargıların yoğun olduğu, özellikle partimizin ortaya koyduğu projelere karşı Türkiye kamuyounun bir kısmında ön yargılı tartışmaların bu kadar yoğun olduğu bir dönemde bir ülkenin Başbakanının görevi bu ön yargıları güçlendirmek olmamalıdır. Sanki BDP’nin ülke toprakları üzerinde bir ameliyat niyeti varmışta ve sayın Başbakan da bu ameliyata izin vermeme misyonunu kendisine biçmiş gibi, Türkiye kamuoyuna takdim ediyor. Bu başlı başına bir manipülatif bir yaklaşımdır. Nedir Başbakan’ı rahatsız eden? Sayın Başbakan bu ülkede tırnak içinde ifade edeyim ‘padişahlık sistemine alışmış.’ İstiyor ki bu ülkede bir Başbakan olarak hiç bir yetkisi kısıtlanmasın. Son derece memnun. Çünkü 80 yıl önce T.C. bir Cumhuriyet olarak ilan edilmesine rağmen demokratik özü maalesef güçlendirilemediği için hükümetler, iktidarlar demokratik bir yönetim modelini bu ülkeye armağan etmediler. Her gelen hükümet merkezi yetkileri kendinde özellikle de yürütmede, hükümette, iktidarda ve giderekte Başbakan'da birleştirerek bir nevi padişahlık sistemi oluşturdular. Özellikle son 8 yıldır AKP iktidarında bu daha da güçlendi.”
BAŞBAKAN CUMHURBAŞKANINA NEREDEYSE EMİR YAĞDIRIYOR
Başbakan Erdoğan’ın yetkilerine sahip dünyada başka bir başbakan bulunmadığını öne süren Demirtaş, şöyle devam etti:
“Ben sanıyorum sayın Başbakan gittiği dış ülkelerde bunu çok daha iyi görüyor. Avrupa’da örneğin Türkiye Başbakanı’nın yetkisine sahip başka bir Başbakan var mıdır acaba? Hatta iddia ediyorum, dünyada Başbakan Tayyip Erdoğan’ın resmi ve fiili olarak kullandığı yetkilere sahip başka bir Başbakan yok. Yasamanın üstünde, Meclis Başkanı’na talimat veriyor, Cumhurbaşkanı’na neredeyse emir yağdırıyor, yargıya, basına talimat veriyor. Böylesi bir sistemi herhalde sayın Başbakan kendisi açısından büyük bir fayda görüyor ki, bizim önerdiğimiz merkezi yönetimin yetkilerini ademi merkezi bir formatla yerellere devreden öneriye şiddetle karşı çıkıyor. Ülke toprakları üzerinde ameliyata izin vermeyiz diyor. İşte kilitlenme noktası burası. BDP olarak biz Türkiye’nin tamamında her yerinde sadece Doğu ve Güneydoğu’da değil her yerde büyük bir demokrasi sıkıntısının yaşandığını, demokratik yönetim isteğinin gün yüzüne çıkıtığını, talep olarak halkın bunu dile getirdiğini görüyoruz, hissediyoruz.”
TÜRKİYE ANKARA'DAN YÖNETİLEMEZ
Demirtaş nüfusu ve coğrafyasıyla büyük bir ülke olan Türkiye'nin etnik, dil, din, inanç yapısıyla çoğulcu bir ülke olduğunu söyledi. Demirtaş, Bu nedenle bu özelliklere sahip bir ülkenin Ankara’dan, Başbakanın odasından yönetilmesini artık Türkiye'nin tahammülü olmadığını belirtti. Demirtaş, “Bu nedenle bu konunun tartışılması tartışılmaya açılması bizim açımızdan son derece önemlidir. Kürt sorunuyla bağlantısı vardır. Sadece Kürt sorununun çözümü için tartıştığımız ve önerdiğimiz bir proje de değildir, Kürt sorununun çözümüne katkı sunacak ta bir projedir aynı zamanda. Bu yüzden sanki Kürtler özerklik istiyor Türkiye’nin geri kalanı da Başbakanın emir ve talimatlarıyla yönetilsin gerisi umurumuzda değil gibi bir anlayış Başbakan tarafından özellikle kamuyouna verilmeye çalışılıyor. Bu son derece yanlış bir yaklaşımdır” dedi.
KÜRTLER AYRI DEVLET PROJESİNDEN VAZGEÇTİ
Türkiye’de yaşayan Kürtler olarak, kendi içinde yetkileriyle güçlendirilmiş devleti demokrasiye aykırı gördüklerini de söyleyen Demirtaş, şöyle devam etti:
“Bu nedenle demokrasinin yerele taşınması için sokakla, halkla buluşturulması için mümkün olan bu koşullarda en azından en fazla katılımcı demokrasi ve giderek doğrudan demokrasiyi nasıl oluşturabiliriz, onun arayışı içindeyiz. Şüphesiz bu bugünden yarına gerçekleşecek bir olgu değildir. Ancak şunun iyi görünmesi gerekir ki eğer Kürtler ayrı bir devlet projesinden vazgeçtilerse, bunun en büyük nedeni demokrasiye olan inançlarındandır. Çünkü devlet eşittir, demokrasi değildir. Bunun adı Kürt devleti de olsa beraberinde demokrasiyi getirmeyecektir. Önemli olan yönetim modelleri ne kadar halka açıktır, ne kadar demokrasiye duyarlıdır, ne kadar katılımcılığa açıktır. Bu yüzden demokratik özerklik öz yönetim modeli olarak partimizin demokrasiye inancının bir gereğidir.
Türkiye aydınlık geleceğinin projesidir ve aynı zamanda Kürt sorununun çözümünde önerdiğimiz çağdaş, demokratik bir modeldir. Bizim dışımızda hiç kimsede Kürt sorununun çözümü konusunda veya Türkiye’nin idari modeli konusunda bir projeye sahip değildir, bir tartışma perspektifine sahip değildir. Bu da Türkiye açısından maalesef üzücüdür. Bugün eğer dil sorunlarını, ana dilde eğitim sorunlarını, inanç sorunlarını azınlıkların gayri Müslimlerin, Alevi yurttaşlarımızın sorununu aşamıyorsak, bu biraz da merkezi yönetimin demokrasi dışı anlayışından kaynaklanıyor. Bu nedenle bu farklı toplumsal kesimlerin kendisini özgürce ifade edebileceği özerk yönetim modelleri bizde bütün toplumsal sorunların da çözümünde anahtarıdır.”