Ahmet KÜLAHÇI / Fotoğraf: AFP
Oluşturulma Tarihi: Ocak 02, 2019 10:23
Almanya’da özellikle son dönemlerde tam bir paranoya yaşanmaya başladı. Nerede bir bomba patlasa, ilk akla gelen aşırı İslamcı teröristler oluyor. Nerede bir cinayet işlense, ilk akla gelen Müslüman sığınmacılar oluyor. Nerede bir sarkıntılık olsa, ilk akla gelen yine Müslümanlar oluyor.
ŞİMDİ de Almanya’da bazı politikacılar ile bazı çevreler Müslümanların oluşturdukları dernek ve cemiyetlerin yurt dışından mali destek almasına kafayı taktı.
Hatta, terörün dışardan gelen kaynaklarla beslendiğini bile ileri sürenler var.
O nedenle yurt dışından mali kaynakların kurutulmasını öneriyorlar. Özellikle ‘DİTİB’ kısa adıyla tanınan Diyanet İşleri Türk İslam Birliği imamlarının Türkiye tarafından finanse edilmesinin engellenmesini istiyorlar.
İmam olarak Almanya’da eğitim görenlerin görev yapması ve maaşlarının da Müslümanların kendilerinin ödemesi öneriliyor.
Almanya’da eğitim görmüş imamların görev yapmalarına kimsenin itirazı yoktur.
Ama Müslümanlardan alınacak ‘cami vergisi’ veya zekat yoluyla imamlara maaş ödenmesi, tamamen hayal ürünüdür.
İslam dinine göre zekat yardıma muhtaçlara verilir, imamlara değil. Müslümanlardan ‘cami vergisi’ alınması Almanya’nın Anayasası ile de bağdaşmamaktadır.
Zira Almanya hâlâ İslam’ı bu ülkede resmî din olarak kabul etmemektedir.
*
Evet, dünyanın çeşitli kesimlerinde olduğu gibi Almanya’da da varolan ön yargıların pekiştirilmesinde ve yerleşmesinde medya (gazete-dergi-radyo-televizyon- tabii son yıllarda da Facebook, Twitter gibi sosyal medya) etkin bir rol oynamaktadır.
Başlangıçta ‘Gastarbeiter’ (Misafir işçi) denilen, sonradan ‘yabancı’, ‘göçmen’ ve ‘göçmen kökenli’ olarak nitelenen insanlarla ilgili haberlere bakıyorum.
50 yılı aşkın süredir doğru dürüst bir değişiklik olmadığını görüyorum.
Mülteci ve sığınmacılarla ilgili haberler de öyle.
Almanya’nın en ciddi dergilerinde yayınlanan haberlere bir göz atıyorum.
‘Der Spiegel’ 1973 yılında kapağına Türkleri taşımış.
‘Getto in Deutschland - Eine Millionen Türken’ (Almanya’da getto - Bir milyon Türk) başlığı atılmış.
Haber iç sayfada ‘Die Türken kommen, rette sich, wer kann’ (Türkler geliyor, kendini kurtarabilen kurtarsın) başlığı altında verilmiş.
Daha sonraki yıllarda da benzer haberler kapaktan verilmiş.
1997 yılında ‘Auslaender und Deutsche: Gefaehrlich fremd’ (Yabancılar ve Almanlar: Tehlikeli derecede yabancı) başlıklı haber, elinde Türk bayraklı siyah saçlı bir kız fotoğrafıyla yayınlanmış.
1998 yılında ‘Zu viele Auslaender-Sprengsatz für Rot-Grün’ (Yabancı sayısı
çok arttı: SPD-Yeşiler için patlayıcı madde) başlıklı haber kapaktan verilmiş.
2004 yılında ‘Allahs rechtlose Töchter. Muslimische Frauen in Deutschland’ (Allah’ın haksız kızları. Almanya’da Müslüman kadınlar), 2007 yılında ‘Mekka Deutschland. Die stille Islamisierung’ (Mekke Almanya. Çaktırmadan
İslamlaştırma) haberleri.
Focus dergisi de öyle.
2004 yılında ‘Unheimliche Gaeste’ (Korkutucu-Ürkütücü misafirler) başlıklı haber, cami ve ibadet eden insanların fotoğrafıyla kapaktan yayınlanmış.
Focus, 2014 yılında da ‘Die dunkle Seite des Islam’ (İslam’ın karanlık yüzü) başlığını kapağına taşımış.
Stern dergisi de 2007 yılında ‘Wie gefaerlich ist der Islam?’ (İslam ne kadar tehlikeli?) başlığını kullanmış.
Der Spiegel, Focus ve Stern dergileri zaman zaman mülteci ve
sığınmacı konularında da ön yargıları körükleyici ‘başlık’ atmaktan kaçınmamış.
Der Spiegel dergisi ‘Asyl in Deutschland? Die Zigeuner’ (Almanya’da iltica mı? Romanlar), ‘Ansturm der Armen’ (Fakirlerin akını) gibi başlıklar kullanmış.
*
Günlük gazeteler de eskiden olduğu gibi göçmen kökenlilere dönük ‘olumsuz haberlerle’ dolu.
Bu da Almanya’da yabancılara, göçmenlere ve göçmen kökenlilere dönük haberlere yaklaşımın 45 yılı aşkın süredir değişmediğini ve değişmeyeceğini göstermektedir.
Medya mensuplarının görevi objektif gazeteciliktir.
Zaten doğru olanı da budur.
Ama ne yazık ki, Almanya’daki bazı medya organlarının ve yapımcılarının, çalışanlarının bundan uzaklaştığı gözükmektedir.
Bu tehlikeli bir gelişmedir.
Her ülkede olduğu gibi Almanya’da da hem medyaya hem de medya mensuplarına toplumsal barışın korunması için çok önemli görev ve sorumluluklar düşmektedir.
Bu, hiçbir zaman unutulmamalıdır.