Güncelleme Tarihi:
SALDIRILAR BAŞLADI
Mölln ve Solingen’de Türkiye kökenli ailelerin evleri aşırı sağcılar tarafından kundaklandı.
Mölnn’de 3, Solingen’de 5 canımız can verdi.
Eski Doğu Almanya sınırları içinde kalan Hoyerswerda ve Rostock-Lichtenhagen kentlerinde Vietnamlıların kaldıkları yurtlar aşırı sağcı ırkçılar tarafından ateşe verildi.
Bölge halkı bu saldırganlara alkışlarıyla destek verdi.
CDU/CSU ile FDP’nin Helmut Kohl Başbakanlığında oluşturduğu dönemin koalisyon hükümeti, Anayasa’da değişiklik için harekete geçti.
26 Mayıs 1993’te, SPD’nin de desteğiyle Alman Anayasası’nın 16. maddesinde değişiklik yapıldı.
“Politik takibata uğrayanlar iltica hakkına sahiptir” ilkesi aynı kaldı.
Ama 16A maddesine “Avrupa Birliği’nin bir üye devletlerinden veya Mültecilerin Hakları Hakkında Anlaşma’nın ve Avrupa İnsan Hak ve Özgürlükleri Sözleşmesi’nin fiilen uygulandığı üçüncü bir devletten giriş yapan bir kimse 1. fıkradan yararlanamaz. 1. cümlenin koşullarını yerine getiren Avrupa Birliği dışındaki ülkeler Federal Konsey tarafından onaylanmış bir yasayla belirlenir. 1. cümlede belirtilen hallerde, oturumu sona erdiren işlemler, kanun yollarına başvurulara bakılmaksızın uygulanabilir” eki yapıldı.
Böylece Almanya’ya sığınma başvurusunda yolu büyük ölçüde kapatıldı.
SÖZLEŞME KÂĞIT ÜZERİNDE KALDI
1997 yılından beri geçerli olan Dublin Sözleşmesi’ne göre sığınmacıların ilk giriş yaptıkları AB ülkesinde iltica başvurusunda bulunmaları gerektiği için Almanya’nın işi daha da kolaylaştı.
Ancak genelde bu ‘kâğıt üzerinde’ kaldı.
Kaçak yollardan Almanya’ya gelenler de iltica başvurusunda bulundu.
İşlemler yerine göre yıllarca sürdü.
Geldikleri ülkeler geri dönmelerine izin vermedikleri için haklarında sınır dışı edilme kararı verilen sığınmacılar bile geri gönderilemedi.
Irak, Afganistan ve Suriye’de yaşanan iç savaşlar, Almanya’da sığınmacı tartışmalarını tetikledi.
AB ülkeleri Polonya, Macaristan, Slovakya ve Avusturya kapılarını kapatırken, dönemin Almanya Başbakanı Angela Merkel, “Wir schaffen das” (Beceririz, başarırız, üstesinden geliriz” diyerek ülkenin kapılarını sonuna kadar açtı.
Yalnız 2015 yılında 800 bine yakın kişi Almanya’da iltica başvurusunda bulundu.
Ve Almanya’nın gündemine iltica kavgası yeniden yerleşti.
PARTİLER YARIŞA GİRDİ!
Merkel gitti, ama ‘sığınmacı kavgası’ bitmedi.
“Almanya’ya sosyal sisteme göç istemiyoruz” protestoları başladı.
Son dönemlerde ise ‘sığınmacı kavgası’ yeniden alevlendi.
Sadece sağ popülist Almana için Alternatif (AfD) değil, CDU/CSU da SPD de FDP de Almanya’ya düzensiz göçün ve kaçak sığınmacı gelmesinin engellenmesi için birbirleriyle adeta yarışa girdiler.
Thüringen ve Aşağı Saksonya eyaletleri başta olmak üzere diğer eyaletlerden de “Sığınmacı yükünün altında eziliyoruz” sesleri yükseldi.
Avrupa Birliği (AB) sınırlarında ‘sığınmacı merkezleri’ oluşturulmasını, başvuruların orada değerlendirilmesini gündeme getirenler oldu.
Danimarka’da iktidardaki Sosyal Demokratlar’ın sağ ve aşırı sağcıların desteğiyle parlamentodan geçirdiği, sığınmacıların iltica başvuruları kabul edilene dek Avrupa dışında inşa edilen kamplarda kalmalarını ve ülkedeki sığınmacıların kolay sınır dışı edilmelerini içeren yasa sayesinde ‘sığınmacı sorununu çözdüğünü’ savunan bazı Alman politikacılar, “Biz de böyle bir yönteme başvuralım” önerisinde bulundu.
Yani açık bir şekilde “Biz sığınmacı istemiyoruz” dediler.
PEŞ PEŞE AÇIKLAMALAR GELDİ
Almanya Cumhurbaşkanı Frank-Walter Steinmeier ile kendisinden önceki Cumhurbaşkanı Joachim Gauck, Almanya’da sağ popülistlerin sığınmacı sorununu istismar ederek güçlendiklerine ve demokrasi için tehdit ve tehlike oluşturduklarına dikkati çekerek, önlemler konusunda Danimarka’nın örnek alınmasını önerdiler.
CDU gençlik teşkilatı Genç Birlik’in (JU) Başkanı Johannes Winkel de Almanya’nın Danimarka gibi sığınmacı politikasında köklü bir reforma gitmesini önerdi.
CDU/CSU Federal Meclis Grubu Genel Sekreteri Thorsten Frei da Danimarka’nın katı iltica politikası sayesinde sağ popülist Danimarka Halk Partisi’nin (DF) oy oranının son yıllarda yüzde 20’lerden yüzde 2.6’ya düşürüldüğüne dikkati çekerek, Almanya’nın da aynı yönteme başvurmasını istedi.
FDP Genel Başkanı ve Federal Maliye Bakanı Christian Lindner, sığınmacılar için milyarlarca Euro harcandığını belirterek Danimarka modeline destek sinyali verdi.
FDP’li Federal Adalet Bakanı Marko Buschmann da ‘Danimarka modeli’ üzerine konuşabileceklerini söyledi.
*
Evet...
‘Danimarka modeli’ ile Almanya’ya gelecek sığınmacı sayısı azalacaktır.
Ancak Alman Anayasası’ndaki “Politik takibata uğrayanlar sığınma hakkına sahiptir” temel ilkesi de ayaklar altına alınacaktır.
Bu da demokratik bir hukuk devleti olan Almanya’ya da bu ülkedeki demokrasi sevdalılarına da hiç yakışmayacaktır.
DANİMARKA MODELİ NEDİR?
Danimarka Parlamentosu 2021 yılında, yurt dışında ‘Sığınmacı Merkezleri’ inşa edilip başvuruların burada yapılmasının yolunu açtı. Bunun üzerine hükümet Ruanda, Tunus, Etiyopya ve Mısır ile bu yönde görüşmeler yaptı. Başvuruları kabul edilen sığınmacıların Danimarka yerine o ülkelerde kalmasının planlanması üzerine sığınma başvurularında önemli ölçüde düşüş kaydedildi. 2016 yılından bu yana da yetkililere ülkeye yeni gelen sığınmacıların üstlerinin aranması, giderlerinin karşılanmasına katkı için 10 bin kronun (1342 Euro) üzerinde değere sahip eşyalarına el konulması imkânı verildi. Aile birleşimi başvurusu için bekleme süresi 5 yıla çıktı. Eğitim seviyesi düşük, işsiz sayısının yüksek olduğu bölgelerde göçmenlerin oranının yüzde 30’u geçmemesi karara bağlandı. Suriye gibi savaş olan ülkelere de başvuruları kabul edilmeyenler geri gönderilebilecek. Gönüllü olarak geri dönecek sığınmacılara kişi başına 5 bin 400 Euro ödenecek. Danimarka’da suç işleyen ve cezaya çarptırılan 300 göçmenin cezalarını Kosova’daki cezaevlerinde çekmesi ve cezalarını çektikten sonra da oradan sınır dışı edilmeleri için sözleşme yapıldı. Bunun karşılığı olarak Kosova’ya yılda 15 milyon Euro ödenmesini içeren 10 yıllık bir sözleşme imzalandı.