Ahmet Külahçı / Fotoğraf: Reuters
Oluşturulma Tarihi: Şubat 27, 2019 10:31
Almanya Cumhurbaşkanı Frank Walter Steinmeier, İran İslam Cumhuriyeti’nin ilanının 40’ıncı yıl dönümü vesilesiyle 11 Şubat’ta Tahran’a bir telgraf göndermiş.
Steinmeier, İran Devlet Başkanı
Hasan Ruhani’ye gönderdiği telgrafta, “
İran İslam Cumhuriyeti’nin ulusal günü vesilesiyle size yurttaşlarım adına da kalpten dileklerimi iletiyorum” sözcüklerine yer vermiş.
Aslında bu yıllardır süregelen bir gelenektir.
Suriye, Kuzey Kore ve Sudan gibi bazı ülkelerin dışında diplomatik ilişkilerinin olduğu tüm ülkelerin ulusal günlerinde Almanya Cumhurbaşkanlarının da kutlama mesajı göndermeleri geleneği vardır.
Ama be sefer hiç de öyle olmadı.
Başta muhalefet partileri olmak üzere Almanya’da farklı çevrelerden Cumhurbaşkanı Steinmeier’in İran’da ‘insan haklarını ayaklar altına alan’ bir rejimi kutlamasına eleştiriler yağdı.
Hükümetin büyük kanadını oluşturan Hıristiyan Demokrat/Hıristiyan Sosyal Birlik Partili (CDU/CSU) bazı politikacılar da tepki gösterdi.
Almanya Yahudiler Merkez Konseyi de öyle.
Şu ana kadar, kafalarından geçirseler de açık açık Steinmeier’in istifasını isteyen olmadı.
Ama bu tepkiler beni gerilere götürdü.
Almanya’nın 2. Cumhurbaşkanı Heinrich Lübke aleyhine ‘Doğu Almanya’ olarak bilinen Demokratik Almanya Cumhuriyeti’nde (DDR) bir ‘karalama kampanyası’ başlatıldı.
İktidardaki Almanya Sosyalist Birlik Partisi’nin (SED) yayın organları, 1966 yılı itibariyle Lübke’nin nazi döneminde toplama mamplarının inşa edilmesinde etkin rol oynadığını sistematik olarak yazıp çizdiler.
28 Eylül 1969 tarihinde yapılması öngörülen genel seçimlere gölge düşürmemek için Cumhurbaşkanı Lübke, görevi 30 Haziran 1969’da bırakacağını 14 Ekim 1968’de ilan etti.
Derhal istifa etmemesine gerekçe olarak da aksi halde tüm bu asılsız suçlamaların gerçek olduğu şeklinde algılanacağını gösterdi.
*
Evet 1959-1969 yılları arasında cumhurbaşkanı olarak görev yapan Heinrich Lübke, ülkenin ‘ilk istifa eden cumhurbaşkanı’ oldu.
Almanya’nın 9. Cumhurbaşkanı Horst Köhler, Afganistan’da görev yapan Alman askerleri ziyaretten dönerken, 22 Mayıs 2010’da uçakta Deutschlandradio (Almanya Radyosu) muhabirine verdiği demecinde, Alman askerlerin Almanya’nın güvenliği için Afganistan’da bulunduklarını söyledi.
“Dış ticarete dönük ve dış ticarete bağımlı bizim büyüklüğümüzde bir ülkenin, çıkarlarımızı korumak, serbest ticaret yollarını açık tutmak için gerektiğinde askeri müdahalenin de kaçınılmaz olduğunu bilmesi gerekir” dedi.
Bu söyleşi yayınlanır yayınlanmaz, özellikle muhalefet partili politikacılar Cumhurbaşkanı Köhler’i adeta topa tuttular.
Cumhurbaşkanı Köhler’i ‘savaş çığırtkanlığı’ yapmakla suçladılar.
Hükümet partilerinden bazı politikacılar da tepki gösterdi.
İkinci dönem görev süresinin dolmasına daha 4 yıl olduğu halde, bu haksız ve yersiz eleştirilerin hiçbir dayanağı olmadığını ve makamına saygısızlık yapıldığını söyleyip, 31 Mayıs 2010’da “Cumhurbaşkanlığından istifa ediyorum. Hem de derhal” diyerek çekip gitti.
30 Haziran’da yerine gelen
Christian Wulff da aynı kaderi paylaştı.
*
3 Ekim 2010’da iki Almanya’nın birleşmesinin 20’nci yıl dönümünde Bremen’de yaptığı konuşmasında Cumhurbaşkanı Wulff, “Şüphesiz Hıristiyanlık Almanya’ya aittir. Şüphesiz Musevilik Almanya’ya aittir. Bu bizim Hıristiyan-Musevi tarihimizdir. Ama artık İslam da Almanya’ya aittir” dedi.
Cumhurbaşkanı Wulff’un İslam’ın Almanya’ya ait olduğu bu söylemine de tepkiler yağdı.
Alman medyasının çoğu bu söyleminden dolayı Cumhurbaşkanı Wulff’u yerden yere vurdu.
Birçok Alman politikacı da ağır eleştirilerde bulundu.
Birçok gazete ve dergi, o günden itibaren Cumhurbaşkanı Wulff’un ‘açığını’ aramaya başladı.
Film yapımcısı David Groenewold’un, Aşağı Saksonya Eyalet Başbakanlığı döneminde Wulff ile eşinin Münih’te katıldıkları ‘Ekim Şenliği’nde yedikleri yemeğin ve Sylt Adası’nda kaldıkları otelin parasını ödediği yazılıp çizildi.
Christian Wulff’un satın aldığı ev için tanıdık bir iş insanından ‘düşük faizli kredi’ aldığına da yer verildi.
Bu haberin yayınlanmasını engellemek için Bild gazetesinin o dönemdeki Genel Yayın Yönetmeni Kai Diekmann’a telefon ettiği ve kendisine ulaşamayınca telesekreterine ‘tehdit’ içerikli mesaj bıraktığı suçlamalarına hedef oldu.
Çeşitli kesimlerden eleştirilerin artması üzerine Cumhurbaşkanı Christian Wulff, 17 Şubat 2012’de görev süresinin dolmasına 3 yıldan fazla süre olduğu halde istifa edip Bellevue Sarayı’ndan ayrıldı.
2014 yılında Alman mahkemeleri tarafından aklanarak kaybettiği onurunu tekrar kazandı, ama kaybettiği koltuğuna geri dönemedi.