Güncelleme Tarihi:
Bundan yaklaşık 50 yıl önce yapılan çalışmalarda otizm prevalansının 100 binde 4,5 olarak bildirilirken, yakın zamanda yapılan çalışmaların spektrum içindeki bütün çocukların sıklığının binde 5 ile yüzde 1 arasına değiştiğini düşündürdüğünü belirten Aysev, Türkiye'de otizm sıklığını ortaya koyan bir çalışmanın bulunmadığını ancak bu sıklığın diğer ülkelerden çok farklı olmadığını söyledi.
Bu belirtilere dikkat!
Hürriyet Aile'nin haberine göre, otizmde erken tanının mümkün olduğuna işaret eden Aysev, şöyle devam etti: “Erken tanı konulan olgularda tedavi daha yüz güldürücü olduğu için önemlidir. Otizmin erken tanınması için en önemli belirtiler, sosyal ilişki bozukluğu olabileceğini düşündüren işaretler; göz teması ve sosyal gülümseme olmaması, çocuğun işaret etmemesi, işaret edilen yöne ve ismine bakmaması, bay bay gibi jestleri kullanmaması ve ortak dikkat kurmamasıdır. Ailelerin en çok dikkatini çeken ise konuşmanın gecikmesidir. Konuşma gecikmesi olan çocuklar mutlaka otizm spektrum bozuklukları açısından değerlendirilmelidir.”
Otizm tanısının 3 yaşından önce konabileceğini ancak çok küçük (18 aydan küçük) olgularda bulguların kalıcı olmayabileceğini anlatan Aysev, bu nedenle birden fazla değerlendirme yapılmasının önerildiğini bildirdi. Son yıllar içerisinde OSB'nin genel toplumda taranması üzerinde de önemli tartışmanın gündeme geldiğini ifade eden Aysev, Amerikan Pediatri Birliği, 2007 yılında çocuk hekimlerine 18-24 ay arası olan çocukların OSB açısından taranmasını önermiştir. Ancak taramanın önünde ciddi engeller mevcuttur, bunların en başında ise aramayı gerçekleştirecek geçerli yöntemlerin belli olmaması ve olası olguların kesin tanılamasındaki sorunlardır” şeklinde konuştu.
Bu nedenle tarama için en iyi yöntemin ailelerin ve hekimlerin farkındalığının artırılması, rutin çocuk gelişimi değerlendirmelerinde sosyal ilişkinin yer alması ve gerektiği hallerde kesin tanı konulabilecek merkezlerin sevkin sağlanması olduğunu ifade eden Aysev, otizm tanısında, bebeklik ve erken çocukluk döneminde çeşitli vesilelerle başvuru yapılan pediatristlere ve aile hekimlerine de önemli rol düştüğünü kaydetti.
Ailelerin eğitime katılmaları sağlanmalı
Otizmde en önemli tedavinin özel eğitim olduğunu vurgulayan Aysev, bu konuda ailelere çok önemli görevler düştüğünü söyledi. Otistik çocuklara verilen eğitimin sadece eğitim ortamı ile sınırlandırılmaması, ailelerin de eğitime katılmalarının sağlanması gerektiğini belirten Aysev, şunları kaydetti: “24 saat, çocuk uyanık kaldığı sürece eğitim görmeli. Aileler tarafından bu eğitimin her an uygulanması çok önemli. Yoksa örneğin yaz tatili için eğitime ara verilir, döndüğünde çocuk her şeyi unutur. Ailelerin çocuklarıyla sürekli temas halinde olması çok önemli. Çocukta gelişim sağlanabilmesi için ailenin de eğitimin içinde olması gerekiyor.
Son dönemde bilimsel olarak kabul görmeyen birçok yöntem düzeltici olduğu iddiası ile ailelere yanlış bir umut aşılanmakta ve devam eden tedavilerini yarım bırakmalarına neden olarak maddi ve manevi sorunlara yol açmaktır. Otizm tedavisinin uzun süreli, yavaş ilerleyebilen bir tedavi olduğu ailelere mutlaka açıklanması ve istismar edilmeleri önlenmelidir.”