Ahmet Külahçı
Oluşturulma Tarihi: Mart 11, 2019 10:22
Almanya’da hükümetin büyük kanadı Hıristiyan Demokrat/Hıristiyan Sosyal Birlik Partileri (CDU/CSU) Federal Meclis Grubu Başkanı Ralph Brinkhaus, Protestan Haber Ajansı Idea’ya bir demeç verdi.
BRINKHAUS, “2030 yılında bir Müslüman
CDU’nun başına geçip başbakan olabilir mi?” sorusuna çok net bir yanıt verdi.
“Neden olmasın? İyi bir politikacıysa ve değerlerimizi, siyasi görüşlerimizi, düşüncelerimizi temsil ediyorsa neden olmasın?” dedi.
Bu söyleşi şubat ayında yayınlandığı halde, kimse sesini çıkarmadı.
Ama aynı söyleşideki bu bölüm, 6 Mart tarihli ‘Bild’ gazetesinde yayınlanınca, CDU’da tam bir ‘Müslüman başbakan’ kavgası başladı.
Mecklenburg-Vorpommern CDU Eyalet Teşkilatı Başkanı Vincent Kokert, “Tanrı aşkına,
Ralph Brinkhaus’un böyle bir şey söylediğine inanamıyorum. Hayır buna inanamıyorum” dedi.
CDU Yönetim Kurulu üyesi Elisabeth Motschmann, “İslam’ın değerleri bizim değerlerimizden çok farklı. Kadın ve erkeklerin eşit haklara sahip olması konusunu buna örnek gösterilebiliriz” diyerek tepki gösterdi.
CDU’lu bazı milletvekilleri, partinin adındaki ‘C’nin
Hıristiyan olduğuna dikkati çekerek, Müslüman birinin bu ismi taşıyan bir partinin başına geçemeyeceği görüşünü savundular.
Hatta CDU’lu Federal Meclis milletvekili Eberhard Gienger, daha da ileri giderek yalnız CDU’dan değil, hiçbir partiden Müslüman bir siyasetçinin Almanya Başbakanı olamaması gerektiğini söyledi.
“Müslüman bir başbakan, Almanya’da çoğunluğu da Müslümanların oluşturduğu izlenimi verir. Ancak hiç de öyle değil. Ayrıca Hıristiyan değerler ile İslami değerler bağdaşmaz” dedi.
*
Evet, Alman Anayasası’nın 3. maddesinde, “Bütün insanlar yasa önünde eşittir. Erkek ve kadınlar eşit haklara sahiptirler. Devlet, kadın ve erkeklerin eşitliğinin gerçekten sağlanmasını özendirir ve var olan dezavantajların giderilmesi için çaba gösterir.
Cinsiyeti, soyu, ırkı, dili, yurdu ve kökeni, inancı, dini ve siyasi görüşleri dolayısıyla hiç kimse mağdur edilemez ve hiç kimseye imtiyaz tanınmaz” denilmektedir.
Böyle düşünen ve bu görüşü savunan CDU’lu politikacılar acaba Alman Anayasası’nın bu maddesinden habersiz midir?
Buna ihtimal bile vermek istemiyorum.
Tabii, farklı düşünen CDU’lu politikacılar da oldu.
CDU’lu bir başbakanın Hıristiyan olmak zorunda olmadığını söyleyenler oldu.
“Önemli olan Hıristiyan Demokratların değerlerini savunmak ve kendisini Almanya’ya ait hissetmektir” diyenler de oldu.
Bu tartışmaları okuyunca birden kendimi yıllar öncesinde buluverdim.
Hürriyet gazetesinin 6 Kasım 2008 tarihli Avrupa baskılarının manşeti şöyleydi:
“Almanya’ya Türk Başbakan ne zaman seçilir?”
Ayn gün Berlin’de Başbakan Angela Merkel başkanlığında 3. Uyum Zirvesi düzenlenmişti.
Zirve sonrası düzenlenen basın toplantısında Başbakan Merkel’e, “Sayın Merkel, ABD’de önceki gün göçmen kökenli bir devlet başkanı (Barack Obama) seçildi. Almanya’da da göçmen kökenli biri ne zaman başbakanlık koltuğuna oturur” diye sormuştum.
Merkel’in yanında oturan dönemin SPD’li Federal Çalışma Bakanı Olaf Scholz, Başbakan’ın yanıtını beklemeden devreye girip, “Bugünden itibaren başvurular kabul edilecek” diye espri yapmıştı.
Başbakan Angela Merkel de, “Demokratik bir ülkeyiz Bu nedenle doğal olarak bütün tarihi kökenlere sahip adayları kabul edebiliriz. Ama siz doğru bir şey söylediniz. Bugün biz çeşitli politik parti milletvekillerinin sundukları tebliğlerini dinledik. Topluma katkıda bulunan farklı kökenden temsilci sayısı azdır. Özellikle bizim partimizde bu alanda eksikliklerimiz var. Öte yandan var olan tüm sorunlara rağmen ülkemizde eşit haklar alanında ulaşılan noktayla biraz gurur duyuyoruz. ABD’deki başkan seçimlerinden çok sevinç duydum. Ben de sevindim. Şahane bir atmosfer vardı” demişti.
Başbakan Merkel, bir zaman dilimi vermemişti, ama demokratik hukuk devleti Almanya’da göçmen kökenli birinin başbakan olabileceğini söylemişti.
Evet, Başbakan Angela Merkel bunları tam 10 yılı aşkın süre önce söylemişti.
Hiçbir CDU’lu da çıkıp, “Bu da nerden çıktı şimdi durduk yerde? Göçmen kökenli bir başbakan mı? Olmaz böyle bir şey” dememişti.
Tabii böyle olunca insanın aklına ister istemez, “Acaba Demokrat geçinen CDU’luların itirazı göçmen kökenli başbakana değil de, Müslüman başbakana mı?” sorusu geliyor.
Tabii bu soruyla birlikte Alman Anayasası’nın 3’üncü maddesi de.