Caz dünyasının Türk yıldızı: Mehmet İkiz

Güncelleme Tarihi:

Caz dünyasının Türk yıldızı: Mehmet İkiz
Oluşturulma Tarihi: Eylül 29, 2007 23:26

Gazeteci Osman İkiz'in oğlu Mehmet İkiz İsveç'teki başarılarının ardında kıtaları dolaşarak caz festivallerinde Türk müzisyen olarak adından bahsettiriyor. İsveç ve dünya basınında Mehmet İkiz'den caz dünyasının Türk yıldızı olarak söz ediliyor. Büyük gelecek vaad eden Mehmet İkiz, bu yıl İstanbul, Stockholm, Pekin'de caz festivallerine katılam Mehmet İkiz, Eylül ayı sonunda da Johannesburg'daki caz festivallerine katılarak kıtalar arası festivallerin cazcısı olacak.

Haberin Devamı

Yılbaşı gecesi İsveç Televizyonu’nun Skansen’deki Solliden sahnesinden yaptığı geleneksel yılbaşı programını izleyenler tam yeni yıla girilirken çanı Mehmet İkiz’in çaldığını fark ettiler mi acaba?.. İsveç Televizyonu’nun kurulduğundan bu yana Solliden’den naklen yayınladığı bir saatlik yılbaşı programının sonuncusunda Mehmet İkiz ile Magnus Lindgren gecenin müzisyen konuklarıydı.
Solliden’de bir asırdır, yeni yılı karşılarken ’’Ring Klocka Ring’’ adlı şiir okunmaktadır. Bu yıl bu şiiri ünlü tiyatro sanatçısı Jan Malmsjö okudu. Program boyunca yılbaşı gecesi için özel olarak hazırladıkları caz parçalarını çalan Mehmet İkiz ile Magnus Lindgren de Jan Malmsjö’ye eşlik ettiler. İsveç Televizyonu’nun çok titizlikle hazırladığı bu programa çağrılmış olması Mehmet İkiz’in müzik dünyasında kendini kabul ettirmiş, tanınmış bir sanatçı olduğunun işareti.
Caz gibi genellikle Türklerin dinlemek için öncelikleri arasında olmayan bir müzikle uğraştığından İsveç’teki Türk grubu pek bilmese de Mehmet İkiz, caz müzisyenleri arasında tanınmış bir isim. İsveç’teki ünlü eski kuşak müzisyenlerle çaldığı gibi, ABD’den Avustralya’ya kadar çok sayıda ülkeye turneye çıktı. Mafi Falay ile Türkiye’de caz festivallerine katıldı. Hazırladığı ilk albüm 29,5 metrekaresonra İstanbul Cemal Reşit Rey’e davet edildi. Türk cazcılar, Emin Fındıkoğlu, Tuna Ötenel, Kerem Görsev, İmer Demirer’le birlikte sahne aldı. Hazırlığını üstlendiği ’’Five O’Clock Tea’’ adlı albümün tanıtımı geçen yıl Mosebacke’de yapıldı. NK müzik bölümünde uzun süre en çok satan on albüm arasında yer alan Five O’clock Tea Dagen Nyheter ve Svenska Dagbladet’te övgüyle karşılandı. Çok büyük başarılara imza atmasını beklediğimiz Mehmet İkiz’in yıldızlar arasına katılacağı daha okul yıllarında belliydi.

Stockholm Müzik Konservatuvarı

Mehmet İkiz 8 Mart 1979’da İstanbul’da doğdu. Dünyaya gözlerini açtığı sırada bugün Lütfi Kırdar Kongre Merkezi haline dönüştürülmüş olan İstanbul Spor ve Sergi Sarayı’nda Dünya Kadınlar Günü kutlanmaktaydı. Mehmet’in doğumu toplantıda mikrofondan ’’İşte kadınları gerçekten seveceği belli olan bir oğlumuz doğdu’’ diye duyuruldu.
Bebekliği İstanbul’da geçen Mehmet İsveç’e geldiğı sırada 3,5 yaşındaydı. Gelirken yanına hep dinlediği, sevdiği plakları da almıştı. Müzik dinlemeyi seviyordu, küçük yaşlarda tencere ve tavalardan kurduğu davul setinin başından ayırılmıyordu. İsveç’te okula giderken gerçek davulun başına oturdu. Daha temel eğitimde arkadaşlarıyla blues çalmaya başladı. Bir yandan da tenis oynuyordu. 12 yaşındayken İsveç’te juniorlar listesinde ilk on arasına seçildi ama dizleri hırpalanmaya başlayınca tenisi bırakmak zorunda kaldı.
Temel eğitim bitince Stockholm Müzik Konservatuvarına girdi. Okulun en başarılı öğrencilerinden biriydi. Konservatuvar bitince Los Angeles Müzik Akademisi’ne burslu olarak gönderişlecek tek öğrenci için açılan sınava girdi. Yüzlerce öğrenci arasından sınavı kazanarak burslu olarak ABD’ye gitti. Sınav jürisinin üç kriteri vardı. İlk iki kriter müzikle ilgiliydi. Üçüncü kritere göre öğrencide İsveç’i ABD’de temsil edebilecek özellikler aranıyordu. Jüri Mehmet’in kazandığını övücü bir mektupla bildirdi. Yüzlerce öğrenci arasında İsveç’i ABD’de temsil edebilecek özelliklere sahip olduğu şeklindeki değerlendirme Mehmet ve ailesi için ayrı bir sevinç vesilesi oldu.

Los Angeles Müzik Akademisi

Los Angeles Müzik Akademisi’nde hocaların gözdesi olan Mehmet hafta sonları caz klüplerinde çalma olanağı da buldu. Hocaların tanıştırdığı ünlü müzisyenlere eşlik etme olanağı bulan Mehmet, ancak uzun yıllar içinde kazanılabilecek deneyi kısa bir zaman içinde kazanmış oldu. Hocaların yardımıyla New York’taki müzisyenlerle de tanışıp, Manhattan’da ki Village bölgesinin ünlü caz klüplerinde çaldı. Caz dünyasının efsane isimlerinden Don Cherry’nin oğlu David Cherry ile Los Angeles’te konserlere çıktı albüm çalışmasına katıldı.
İkiz, caz müziğini mayalayan siyah müzisyenlerle çalışırken bebop tarzına tutkuyla bağlansa da farklı ekolleri de aynı zevkle icra ediyor. Örneğin, 29,5 metrekareadlı albümde sentez arayışına girerek bebop’tan örneklerle, soft tonlara yer verdi. Geçen yıl çıkan Five O’Clock Teaise tamamen soft caz örneklerinden oluştu.
Önümüzdeki aylarda yeni bir albüm için stüdyo hazırlıklarını sürdüren Mehmet İkiz arkadaşlarıyla , hafta sonları Mosebacke’de brunch müziği çalıyor. Ünlü trompetçimiz Mafi Falay ile İsveç’in uluslarası üne sahip saksafoncusu Bernt Rosengren’e tüm konserlerinde eşlik eden Mehmet İkiz, kendi kurduğu South Maxico adlı grubuyla Fasching, Glenn Miller gibi Stockholm’ün ünlü caz klüplerinde çalıyor. 2006’da Kulturrådet’in caz müziğiyle ilgili seçici kuruluna seçilen İkiz, mezun olduğu Stockholm Müzik Konservatuvarı’nda da haftada bir gün ders veriyor.

- Meslek olarak müzisyenliği seçen gençler azınlığı oluşturuyor. Sen niçin müzisyen oldun?

Kendimi bildim bileli müzik dinliyorum. CD öncesi dönemde evdeki long play kolleksiyonu içinde kendi favorilerim vardı. Üç yaşımdaydım ve bütün gün müzik dinliyordum. Barış Manço’nun birçok parçasını ezberleşmiştim. Dinlediğim plaklar arasında Fransızca şarkılar da vardı. Şimdi o plakları niçin seçtiğimi, neyi sevdiğimi açıklayamam ama demek ki müziği seviyordum.

- Birçok çocuk ve genç müziği seviyor ve dinliyor ama meslek olarak müzisyenliği seçmiyor. Benim merak ettiğim nokta o...

Türkiye’de büyüseydim belki ben de şimdi bir başka meslek edinmiş olurdum ama burada yuvada okulda müzik var. Haliyle aletler de elinin altında olunca müzikle içli dışlı olabiliyorsun. Zaten üç yaşımda çekilmiş fotoğraflar var, tencereleri, kapakları dizmişim, bateri çalıyorum. Burada hakikisini görünce devam ettim gitti herhalde. Yedinci sınıfta trio kurduk. Şöhretlerin konserlerinden önce gençleri sahneyi çıkarırlar. Biz o trio ile Ulf Lundell’in konserlerinden önce sahneye çıkıyorduk. Beğeniliyorduk, alkışlanıyorduk. O yaşta yaptığın işte başarılı görülüyorsan ve yaptığın işi seviyorsan tabii ki devam etmek istersin. Temel okul bitince de konservatuara gittim.

- Başka hiçbir şey düşünmedin mi?

Hayır. Müziği çok seviyordum ve başarılı olacağımı biliyordum. İnsan sevdiği işi iyi yapabiliyorsa başka mesleği niçin düşünsün…

- Konservatuar dönemi nasıl geçti?

Çok iyi geçti. Hocalar profesyonel olarak hayatımı müzikle kazanabileceğim görüşündeydiler. Şimdi beni okuduğum okula hoca olarak istiyorlar ama, hocalık profesyonel çalışmalarımı aksatacağı için kabul etmedim. Kadrolu hoca olmak yerine birkaç yıldır hafta yarım gün ders veriyorum. Hocalık zevkli ama insanın çalışmalarını sınırlıyor. Zaten haftada birer saat çalıştırdığım birkaç özel öğrencim de var.
Tek kişiye burs veriliyordu. 200 kişi arasından kazandım ve Los Angeles Müzik Akademisi’nde profesyonellik eğitimi aldım.

- Konservatuardan sonra profesyonelliğe hemen geçebildin mi?

Bir yıl ABD’ye gittim. Konservatuar’ın son yılında bir imtihana katıldım. Tek kişiye burs veriliyordu. 200 kişi arasından kazandım ve Los Angeles Music Academisi’nde profesyonellik eğitimi aldım.
Los Angeles’te okula başlarken, bateri hocası bana iki gün bütün müzik türlerini çaldırdı. İkinci günün sonunda bana "Sen cazcısın" dedi.

- Pek pop çağında nasıl oldu da cazı seçtin.

Valla orası da biraz muamma. Konservatuarda her türlü müziği çalıyorduk. O sırada metal denen müzik çok popülerdi. Ama babamın yanında metal dinlediğim zaman, babam kulaklarını tıkar ’’ ne olur kulaklıkla dinle’’ derdi. Kendisi de caz dinlerdi. Los Angeles’te okula başlarken, bateri hocası bana iki gün bütün müzik türlerini çaldırdı. İkinci günün sonunda bana ’’ Sen cazcısın’’ dedi. Onun için muamma diyorum.

- Bir açıklaman olmalı mı herhalde…

Bugün ruhum caz ama o zamanı açıklamak kolay değil. Belki çocuklarla babalar arasındaki zıtlaşmadan dolayı metal dinliyordum ama aynı zamanda belli etmeden ya da bilincine varmadan onun dinlediği müzikten etkileniyordum ya da farkında olmadan yaşadıklarım nedeniyle caz ile bütünleşmiştim.

- İnsanın bir müzikle ruhen kaynaşması nasıl oluyor?

Müzik eğlenmek için dinlenir ama insanlar niçin Orhan Gencebay dinlerken hüzünlenir... Sezen Aksu’yu dinleyen bazı aşıklar niçin ağlar. Müslüm Babayı dinleyenler göğüslerine neden jilet atar. Yani insanın eğitimine, sosyal durumuna göre etkilendiği müzik var. Caz aslında köken olarak hüzünlü, isyankar bir müziktir. Siyahların müziğidir. Ben İsveç’e 3,5 yaşımda geldim. Bir yaşımdan beri babamı görmemiştim. Yuvada İsveçli çocukların arasına katıldım. Herkes bana Mehmet ismi nedeniyle sorular soruyordu. Ben de adımı Robert yaptım. Ama ilkokula başladığım gün öğretmen beni Mehmet diye çağırdı. Ben de ’’benim adım Robert’’ dedim. Öğretmen resmi belgelere göre adımın Mehmet olduğunu söyleyince ağlayarak eve gittim. O gün adıma resmi olarak Robert ilave edildi. Bu göçmenlik midir, yabancılık mıdır ne dersen de çocuklukta insanın başına bela. Büyüyünce insan anlıyor ama iş işten geçmiş oluyor. Bu arada bir sürü başka şeyler de yaşıyorsun. Cazcı olmayacaksın da ne yapacaksın.
Artık İsveçli arkadaşlarımdan bazılarını BJK’li bile yaptım.

- Bugün Türk olmadan dolayı herhangi bir sorun yaşıyor musun?

Yok canım, sorun yaşadığım falan yok. Herkes benim Türk olduğumu biliyor. Zaten on yıldır İstanbul’a en az elli müzisyen götürdüm. Artık İsveçli arkadaşlarımdan bazılarını BJK’li bile yaptım.

- Şimdi moda FB’li olmak sen BJK’lisin.

Modaya uysaydım popçu olurdum. BJK’nin renkleri asil. Siyah beyaz. Caz gibi değil mi? Çarşı grubu gibi de bilinçli taraftarımız var.

- İsveç’te tuttuğun takım var mı?

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!