Ahmet KÜLAHÇI / Fotoğraf: DPA
Oluşturulma Tarihi: Temmuz 12, 2021 10:02
Almanya Cumhurbaşkanı Frank-Walter Steinmeier, 26 Eylül’de yapılacak genel seçimler öncesi sürdürülecek seçim kampanyasında karşılıklı ‘çamur atma’ yarışı tedirginliği yaşadığını söyledi. Ve ilk sinyallerin gelmeye başladığına da işaret etti.
HEP hoşgörüden, karşılıklı anlayıştan, dayanışmadan ve barış içinde birlikte yaşamdan yana olan, kimseleri kırmamaya özen gösteren ve barışçıl bir dil kullanan Cumhurbaşkanı Steinmeier, partilere ve politikacılara ‘ölçülü’ ve ‘sağduyulu’ davranmaları çağrısında bulundu.
Her ülkede olduğu gibi Almanya’da da,
seçim kampanyaları sırasında politikacıların zaman zaman agresif bir dil kullandığına tanık olduk.
Özellikle de 3 Ekim 1980 tarihinde yapılan genel seçimler öncesinde.
Dönemin Hıristiyan Sosyal Birlik Partisi (CSU) Genel Başkanı ve Bavyera Eyalet Başbakanı Franz Josef Strauss, “Muhafazakâr kanadın başbakan adayı ben olacağım” diye tutturdu.
‘Kardeş parti’ Hıristiyan Demokrat Birlik Partisi’nin (CDU) Genel Başkanı Helmut Kohl, buna hiç sıcak bakmasa da sineye çekmek zorunda kaldı.
Muhafazakâr kanadın tarihinde bu bir ilkti.
Ben o yaz Bochum Ruhr Üniversitesi Komünikasyon Bilimleri, Siyasal Bilimler ve Genel Dil Bilimleri bölümlerini yeni bitirmiştim.
Hürriyet gazetesi Avrupa baskılarının merkezi Frankfurt’ta da seçim öncesi yeni işe başlamıştım.
Federal Meclis’teki köklü partiler, seçim öncesi kendi aralarında bir ‘Centilmenlik Anlaşması’ imzalamışlardı.
Ancak hırçın bir yapıya sahip olan Franz Josef Strauss, anlaşma falan dinlemedi.
Sosyal Demokrat Partili (SPD) rakibi Başbakan Helmut Schmdit’e ateş püskürüyordu.
Schmidt’i “Savaş Başbakanı”, “Barış dedikoducusu” olarak niteliyordu.
Schmidt’i ‘Moskova’nın uşağı olmakla’ ve ‘demokrasiyi tehlikeye düşürmekle’ suçluyordu.
*
Tabii 1974 yılından beri başbakanlık koltuğunda oturan
Helmut Schmidt de sessiz kalmıyordu.
Strauss için “Bu adam kendini kontrol edemiyor. Ve ülkemizi kontrol etmesine izin verilmemeli” diyordu.
Strauss’u “Güvenlik riski” olarak niteliyor ve gittiği her yerde “Strauss’u durdurun!” çağrısında bulunuyordu.
Gerçekten Almanya’da o zamana kadar alışılmamış bir seçim kampanyası yaşanıyordu.
*
Seçim akşamı sonuçlar şekillenmeye başladı.
CDU/CSU yüzde 44.5, SPD yüzde 44 ve hükümet ortağı Hür Demokrat Parti (FDP) yüzde 10.6 oy almıştı.
Schmidt’in koltuğunu koruyacağı ortaya çıkar çıkmaz Strauss, seçildiği halde Federal Meclis milletvekili bile olmayacağını ve Almanya’nın o zamanki başkenti Bonn’a ‘muhalefet lideri’ olarak taşınmayıp, Bavyera’daki görevinin başına döneceğini ilan etti.
Nitekim öyle oldu ve 1988 yılına kadar da Bavyera Eyalet Başbakanı olarak görevde kaldı.
Helmut Kohl için “O başbakan olma yeteneğine sahip değildir. Başbakanlık için onun hem karakter hem zekâ hem de politik olarak eksiklikleri vardır” diyen Strauss’un ne kadar da yanıldığına tanık olduk.
Helmut Kohl, 1982 yılında Almanya Başbakanı seçildi.
“İki Almanya’nın birleşmesinin mimarı” olarak tarihe geçti.
Ve 1998 yıkına kadar da 16 yılı aşkın süre başbakanlık koltuğunda oturdu.
Kohl, 1998 yılındaki genel seçimlerde SPD’nin başbakan adayı Gerhard Schröder karşısında tutunamadı ve görevi devretti.
27 Eylül 1998 tarihinde yapılan genel seçimler öncesi sürdürülen seçim kampanyasına işsizlik ve ekonomi politikası damgasını vurdu.
Ve seçimlerden sonra Almanya’da bir ilk gerçekleştirilerek federal düzeyde SPD ile Yeşiller ilk ‘kırmızı-yeşil koalisyonu’ gerçekleştirdi.
*
İşte bu yıl 26 Eylül’de yapılacak seçimler öncesi yapılan kamuoyu yoklamaları, Yeşiller’in bir ilki daha gerçekleştirmesini ve Almanya’da ‘Yeşiller’li ilk başbakan’ dönemi başlamasını gösterirken, seçim kampanyasında karşılıklı ‘çamur atmaların’ sinyalleri de gelmeye başladı.
Somut politik tartışmalar yerine Yeşiller’in başbakan adayı
Annalena Baerbock’un özgeçmişinde yer alan bazı veriler, yazdığı kitabındaki intihaller ve vergisini ödediği halde partisinden aldığı paraları Federal Meclis’e bildirmemesi ön plana çıkarıldı.
İşte Almanya Cumhurbaşkanı
Frank-Walter Steinmeier’i de sağduyulu herkesi de rahatsız ve tedirgin eden bu sinyallerdir.
Ve bu sinyallerin daha da artmasıdır.
Ahmet KÜLAHÇI / Fotoğraf: DPA