Ahmet KÜLAHÇI / Fotoğraf: dpa
Oluşturulma Tarihi: Haziran 27, 2020 10:53
Almanya’da ‘büyük koalisyon hükümetini’ oluşturan Hıristiyan Demokrat/Hıristiyan Sosyal Birlik Partileri (CDU/CSU) ile Sosyal Demokrat Parti’nin (SPD) artık bu ortaklıktan bıktığı çok açık bir biçimde telaffuz edilmeye başlandı.
SPD Genel Sekreteri Lars Klingbeil, “Koalisyonda korona krizinin dışında ortak bir yönümüz kalmadı” diyor.
Ve gelecek yıl muhtemelen eylül ayında yapılacak genel seçimlerden sonra CDU/CSU ile kesinlikle ortaklık etmeyeceklerini söylüyor.
Sağ popülist
Almanya için Alternatif’le (AfD) kesinlikle iş birliği yapmayacaklarının altını çizerken, kim veya kimlerle ortaklık edeceklerine
seçim sonuçları ışığında karar vereceklerini söylüyor.
Yani hem Yeşiller’e hem Sol Parti’ye hem de liberaller olarak bilinen Hür Demokrat Parti’ye (FDP) sinyaller gönderiyor.
CDU Genel Sekreteri Paul Ziemiak da, “Artık büyük
koalisyon istemiyoruz” diyor.
SPD’nin sendikalardan, işçilerden uzaklaştığını ve sola kaydığını söylüyor.
“Seçimlerden sonra mantıklı bir orta sınıf politikası mı yoksa sola kaymak mı konusunda bir karar vermek zorundayız” diyor.
CDU/CSU’nun gönlündeki ortağın FDP olduğunu söylüyor.
“AfD ve Sol Parti ile kesinlikle ortaklık yok” diyor.
İsmini ağzına almıyor ama, Yeşiller’le ortaklık kapısını da açık bırakıyor.
*
Evet...
Bu açıklamalar hem CDU’nun hem de SPD’nin artık bu ‘zoraki evlilik’ten bıktıklarını göstermektedir.
Hem de çok açık bir biçimde.
Almanya’da ‘GroKo’ (Grosse Koalition) olarak bilinen ilk ‘büyük koalisyon’, CDU/CSU’nun bütçe açığını taze borçla kapatmakta direnmesi üzerine küçük ortak FDP’nin ortaklığı terk etmesiyle 1966 yılında kuruldu.
CDU’lu Kurt Georg Kiesinger başbakanlığında CDU/CSU ve SPD’nin oluşturduğu bu koalisyon, 1969 yılındaki genel seçimle son buldu.
Seçimlerden en güçlü parti olarak çıkan SPD, FDP’yi yanına alarak ‘kırmızı-sarı’ koalisyonu oluşturdu.
Başbakanlık koltuğuna da SPD’li Willy Brandt oturdu.
Bu ortaklık tam 13 yıl sürdü.
FDP, dönemin Başbakanı Helmut Schmidt’in ekonomi ve sosyal politikasına tepki olarak 1982 yılı ortalarına doğru koalisyonu terk etti ve aynı yıl ekim ayında CDU/CSU ile birlikte Helmut Kohl’ün başbakanlığında muhafazakar-liberal koalisyonu kurdu.
Bu ortaklık 1998 yılına kadar devam etti.
1998 yılındaki genel seçimlerden sonra SPD ile Yeşiller Almanya’da bir ilki gerçekleştirdi.
Gerhard Schröder başbakanlığında SPD ile Yeşiller, ‘kırmızı-yeşil’ koalisyonu oluşturdu.
2005 yılında yapılan genel seçimlerde hem SPD hem de CDU/CSU aradıklarını bulamayınca durum değişti.
Seçim akşamı dönemin Başbakanı Gerhard Schröder, milyonlarca izleyicinin gözlerinin içine baka baka televizyon ekranlarından, “Başbakan olmak isteyen Bayan
Merkel’e benim partimin destek vereceğini herhalde cidden düşünmüyorsunuz. Kiliseyi köyde bırakın” dese de, kısa bir süre sonra CDU/CSU ile SPD, ülkenin tarihindeki ‘ikinci büyük koalisyon hükümeti’ni oluşturdu.
Hem de CDU’lu Angela Merkel’in başbakanlığında.
Bu ortaklık tam dört yıl devam etti.
2009 yılındaki genel seçimlerden sonra ise CDU/CSU yine FDP ile iktidara geldi.
2013 yılındaki genel seçimlerde FDP yüzde 5 barajını aşamayınca, yeniden ‘büyük koalisyon’ yolu gözüktü.
Ve Angela Merkel başbakanlığında CDU/CSU ile SPD ikinci kez ‘büyük koalisyon hükümetini’ kurdu.
24 Eylül 2017’de yapılan genel seçimlerde ise SPD’nin oy oranı yüzde 20.5’e düştü.
Bu, Federal Almanya Cumhuriyeti’nin kurulduğu 1949 yılından beri SPD’nin aldığı en düşük oy oranıydı.
Daha resmi sonuçlar açıklanmadan SPD, “Bizim yerimiz muhalefet” dedi.
Ancak seçimlerden sonra CDU/CSU, FDP ve Yeşiller arasında sürdürülen görüşmelerde olumlu sonuç alınamayınca, gözler yeniden SPD’ye çevrildi.
Ve Angela Merkel başbakanlığında üçüncü kez ‘büyük koalisyon hükümeti’ kuruldu.
*
Evet...
Bu bir aşk evliliği değildi.
Bu bir mantık evliliği, hatta zoraki evlilikti.
İşte CDU da, SPD de şimdi yine “Büyük koalisyon istemiyoruz” diyor.
Yani şimdiden ‘seçimlerden sonra zoraki evliliğe son’ sinyalleri veriyorlar.
Ama seçimlerden sonra CDU’nun da, SPD’nin de, “Ülkemizin çıkarı için biz buna mecbur kaldık” demeyeceğini kim garanti edebilir ki?