Ahmet KÜLAHÇI / Fotoğraf: dpa
Oluşturulma Tarihi: Kasım 30, 2019 11:16
Federal Meclis’te 2020 yılı bütçe görüşmelerine bu hafta da devam edildi. Hafta ortasında ‘Başbakanlık bütçesi’ görüşüldü. Ana muhalefet konumundaki sağ popülist Almanya için Alternatif’li (AfD) konuşmacının ardından kürsüye Başbakan Angela Merkel çıktı. Tam 20 dakika süren bir konuşma yaptı.
MERKEL, konuşmasının önemli bir bölümünü dış politikaya ayırdı. 14 yıldır
Almanya’yı yöneten Başbakan Merkel, NATO’nun bütünlüğünün korunmasının kaçınılmaz olduğunun altını çizdi.
Böylece “NATO’nun beyin ölümü gerçekleşiyor” diyen Fransa Devlet Başkanı Emmanuel Macron’un bu görüşünü kesinlikle paylaşmadığını vurguladı.
Hatta, “Avrupa şu anda kendisini savunabilecek konumda değildir. NATO ittifakının sürdürülmesi Almanya’nın çıkarları açısından bugün de Soğuk Savaş dönemi kadar önemlidir” dedi.
“NATO demokrasinin kalesidir” dedi.
“Türkiye zor bir müttefik” diyen Merkel, Türkiye’nin NATO üyeliğinin tartışılmasına çok açık bir biçimde tepki gösterdi.
“Türkiye NATO üyesi olarak kalmalı. Türkiye’nin NATO’da kalması ve NATO’nun bütünlüğü için çaba sarf etmeliyiz. Çünkü Türkiye’nin stratejik önemi NATO için çok büyük” dedi.
Merkel’in bu sözleri ve yaklaşımı yıllarca genel başkanlığını yaptığı Hıristiyan Demokrat Birlik Partili CDU) ve ‘kardeş parti’ Hıristiyan Sosyal Birlik Partili (CSU) milletvekilleri tarafından alkışlandı.
Koalisyon ortağı Sosyal Demokrat Parti’nin (SPD) ‘sağduyulu’ parlamenterleri tarafından da.
Sağ popülist AfD, Yeşiller, Sol Parti ve Hür Demokrat Parti (FDP) mensubu milletvekilleri ise suskunluğa gömüldü.
*
İşte bu tabloyu görünce kendi kendime “Bu Türkiye düşmanlığı niye?” diye sordum.
Gerçekten bu Türkiye düşmanlığı niye?
Sağ popülist AfD de, Sol Parti de, FDP de, Yeşiller de NATO’nun Türkiye ile ilişkilerini kesmesini istemektedir.
Hükümet ortağı SPD’li parlamenterlerin çoğu da öyle.
Türkiye, NATO’da güçlü bir müttefik olarak hep Almanya’nın yanında yer aldı.
Türkiye, Soğuk Savaş döneminde on yıllarca Almanya’ya hep kol kanat gerdi.
Böyle olduğu halde, Alman politikacıların Türkiye karşıtı bu tutumlarını anlamak mümkün değildir.
Aynı durum Almanya’nın önde gelen otomotiv sanayi devlerinden Volkswagen’in (VW) Türkiye’de (Manisa’da) yeni bir fabrika kurma planları için de geçerli.
Almanya’daki politik partiler, siyasi çevreler ve farklı kesimlerden insanlar, “Nasıl olur da Avrupa’nın demokratik değerlerini paylaşmayan Türkiye’ye milyarlık yatırım yapılır?” diye adeta yaygara kopardılar.
Bu eleştiriler nedeniyle Volkswagen yönetimi, ‘şimdilik’ bu yöndeki kararını ertelemek zorunda kaldı.
Volkswagen’in Çin’de, Rusya’da, Hindistan’da, Brezilya’da, Güney Afrika’da, ABD’de üretim merkezleri var.
Volkswagen, elektrikli otomobil üretimini Çin’e kaydırmak için çoktan harekete geçti bile.
BMW, Daimler (Mercedes) gibi Alman şirketler de öyle.
Uluslararası Sözleşmeleri ayaklar altına alarak Kırım’ı ilhak eden Rusya’da Alman şirketler yıllardır yatırım yapmaktadır.
Buna Alman politikacıların bir itirazı yoktur.
Hatta Sol Partili politikacılar, Avrupa Birliği’nin (AB) Rusya’ya uyguladığı yaptırımların sonlandırılmasını bile istemektedir.
Birleşmiş Milletler’in (BM) raporlarına göre Çin, Uygur Türklerine ve diğer Müslüman azınlıklara ‘toplama kamplarında’ tam bir ‘eritme-beyin yıkama politikası’ uygulamaktadır.
Hatta para pul vermeden zorla fabrikalarda çalıştırmaktadır.
Bunu Alman politikacılar da bal gibi bilmekteler.
Ama Alman şirketlerin ve Almanya’nın ekonomik çıkarlarını göz önünde bulundurarak bu dev şirketlerin Çin’de yatırım ve üretim yapmasına itiraz etmemekteler.
*
İşte bu bağlamda Alman şirketlerin, ‘Avrupa’nın demokratik değerlerini paylaşmadığı!’ gerekçesiyle Türkiye’de yatırım yapmalarına karşı çıkan Alman politikacılara şunu sormak istiyorum: “Alman şirketlerin yatırım yaptığı Rusya, Çin ve daha birçok ülke, Avrupa’nın demokratik değerlerini Türkiye’den daha çok mu paylaşıyor?”
Tabii, “Bu Türkiye düşmanlığı niye?” diye de.