Güncelleme Tarihi:
ARDINDAN NSU davası müdahil avukatlarından Seda Başay Yıldız’a gönderilen ‘NSU 2.0’ imzalı tehdit mektuplarından aldı. Ancak Kaplan’ın yeni aldığı dava herkesi şaşkınlığa uğrattı. Kassel Bölge Valisi Walter Lübcke’nin katil zanlısı Stephan Ernst’in iki avukatından biri oldu. Bu da herkese “Bu ne yaman çelişki” dedirtti.
* Bir Türkiye kökenli avukat neonazi katil zanlısını nasıl savunur?
* Hele hele NSU davasında kurban ailelerin avukatlığını yapmış ve neonazilerden tehdit mektupları almış biri olarak, bu nasıl yapar?
* Sanığın bir Türkiye kökenli avukat tutmasının arkasındaki plan ne?
Özellikle ilk duruşmadaki sanıkla avukatı Mustafa Kaplan arasındaki yakın ilişki görüntüleri, bu soruları daha da güçlendirdi. Avukat Mustafa Kaplan herkesin aklını bulandıran bur soruları Hürriyet’e yanıtladı...
SİZ misafir işçi çocuğusunuz. Türkiye kökenli bir avukat olarak, ırkçı motifle Kassel Valisi Walter Lübcke’yi öldürmekten yargılanan bir sanığı savunuyorsunuz. Neden?
20 yıl önce avukat olarak göreve başlarken, Almanya’nın anayasal düzenini koruyacağıma dair yemin ettim. Bunun içinde hukuk devleti de var tabi ve bir hukuk devletinde her sanığın, ister basit bir hırsızlık, isterse çok ağır bir suç işlesin, kendini en iyi biçimde savunma hakkı var. Ben burada hukuk devleti vurgusunu çok önemsiyorum. Bu konuda yaşanmış bir olayı anlatmak istiyorum. Nazilerin Dachau Toplama Kampı’nda 1 numaralı bir mahkûm var. Adı Claus Bastian. Toplama kampından sağ çıkıyor ve daha sonra hukuk okuyor. 1951’de, o zamanki Dachau Toplama Kampı’nda görev yapan nazi SS birliğinden bir görevli, kampta bir mahkûmu öldürmekten yargılanıyor. Onun savunma avukatlığını işte bu kamptaki 1 numaralı mahkûm üstleniyor. O SS görevlisini avukat Claus Bastian savundu. Çünkü bu onun için hukuk devletinin bir zaferiydi. Bugün de Claus Bastian gibi insanlara ihtiyaç var.
Stephan Ernst’i savunma teklifi kimden geldi? Teklifi alınca şaşırmadınız mı? Önce düşündünüz mü, yoksa hemen kabul mü ettiniz?
Şubat ayı başında sanığın avukatı Frank Hannig aradı. Kendisini daha önceden tanımıyordum ve sanık Stephan Ernst’in ikinci savunma avukatı olarak beni istediğini söyledi. Ben davayı sadece medyadan biliyordum. Ama sanığın özellikle Türkiye kökenli bir avukat olarak beni istemesine çok şaşırdım. Aynı zamanda çok merak ettim ve avukat Hannig’e önce sanık Ernst’i cezaevinde ziyaret edip ondan sonra savunmasını üstlenip üstlenmeyeceğime karar vereceğimi söyledim.
‘TEHDİT MAİLİ GÖNDEREN BİRKAÇ KAÇIK VAR’
Sanıkla cezaevinde ilk görüşmeniz nasıl geçti?
Her müvekkilde olduğu gibi. Konuya girmemiz birkaç dakika sürdü. Yaklaşık 2 saat görüştük. Benim için “Müvekkil bana açılıyor mu?”, “Benim tavsiyelerimi kabul ediyor mu?” sorularının cevapları önemli. Sanık Ernst, bunu yapıyor. Bu nedenle avukatlığını üstlendim. Biz profesyonel avukat-müvekkil ilişkisine sahip olacağız. Sonuna kadar da böyle kalacak.
Siz Almanya’da aynı zamanda Türk avına çıkan neonazi terör örgütü NSU davasında kurban ailelerin müdahil avukatlığını yaptınız. ‘NSU 2.0’ imzalı tehdit mektupları aldınız. Şimdi NSU çizgisinde birini savunuyorsunuz. Çelişkili ve tuhaf değil mi?
NSU davası, Alman hukuk tarihinde bir ilk. Ben başka hiçbir ülkede bu boyutta benzeri bir dava tanımıyorum. Kurban aileleri için de NSU davası bir şanstı, sevdiklerinin, aile fertlerinin öldürülmesi olayını kapatmaları yönünde. Ben de müdahil avukat olarak olayın aydınlanmasına kendi payıma küçük bir katkıda bulunmaktan dolayı sevinçliyim ve gurur duyuyorum. Anlaşılan benim avukat olarak çalışmamdan rahatsız olan birkaç kaçık var ve bu nedenle tehdit mailleri gönderiyorlar. Ama benim çalışmama hiçbir etkisi olmaz. Ben her zamanki gibi çalışmaya devam edeceğim. Bir dava avukatı değilim. Savunma avukatlığını üstlenirken müvekkilimin din, etnik köken veya siyasi görüşünün benim için bir önemi yok. Ben bu konuda tamamen renk körüyüm.
‘KOZMETİK DIŞ ETKİLER ÇOK ABARTILIYOR’
Sanığın Türkiye kökenli bir avukatı seçmesinde bir yarar umudu yok mu?
Sanmıyorum. Bana, büyük davalara bakan biri olarak tecrübelerimden dolayı beni avukat olarak istediğini söyledi. Ayrıca bana göre öyle ‘kozmetik!’ dış etkiler çok abartılıyor. Önemli olan davada sanığa atfedilen suçun hukuk devleti araçlarıyla ispat edilip edilmediği.
Sanığın avukatlığını yaptığınız için tepki ya da tehdit aldınız mı?
Hayır.
Davadan beklentiniz neler?
Ben, “Bu işin arkasında destekçiler, sırdaşlar var mıydı, istihbarat örgütü cinayeti önleyebilir miydi?” bilmek istiyorum.
PROFESÖRE ‘NAZİ DOMUZU’ DEDİM
Hukuk okumanızın bir sebebi var mı?
Samimi söyleyim, özel bir sebebi yok. Okul arkadaşım Arjantinli Diego hukuk fakültesine kayıt oldu. Ben de deneyeyim dedim. Bir nevi arkadaş kurbanıyım.
Hangi şartlarda okudunuz? Okulda ayrımcılık yaşadınız mı?
Ben birinci sömestirden itibaren hem okudum hem de restoranda, hastanede çalıştım. Tiyatro oyunculuğu, serbest gazetecilik yaptım. Hem okuyup hem çalışmak öyle kolay olmadı ama bu sayede çok hayat tecrübesi kazandım. Üniversitede bir kez Türk temizlikçi kadınları hor gören bir profesörle kavga ettim. Benim annem de kısmen temizlikçi olarak çalışıyordu ve ben onunla gurur duyuyordum. Profesöre “Nazi domuzu” diye küfrettim. Sonra arkadaşlarımla dekana giderek profesörü şikâyet ettik. Profesör sonra şahsen ve derste benden özür diledi.
BİRİNCİ VATANIM TÜRKİYE
Misafir işçi çocuğu olmaktan gurur duyuyor musunuz?
Elbette. Türkiye’den diğer göçmenler gibi benim annem ve babam da işçi olarak Almanya’ya geldi. Ben onların bu olağanüstü cesaretine hayranım.
Almanya ve Köln sizin için ne anlam ifade ediyor?
Almanya ve Köln benim yaşadığım ülke ve kent. Gerçek de öyle. Şimdi ikinci vatanımda yaşıyorum. Ben 8 yaşındayken Almanya’ya geldim. Sosyalizasyonumun önemli bölümünü Türkiye’de yaşadım. Türkiye’yi hiç kıyaslanmayacak kadar kalbimde hissediyorum. Türkiye benim birinci vatanım.