Ahmet KÜLAHÇI / Fotoğraf: dpa
Oluşturulma Tarihi: Nisan 27, 2019 11:52
23-26 Mayıs tarihleri arasında yapılacak Avrupa Parlamentosu seçimleri öncesi Avrupalı ‘oy avcıları’ gözlerini yine Türkiye’ye çevirdi. AP’de Hıristiyan Demokratların, muhafazakarların ve milliyetçi muhafazakarların oluşturduğu Avrupa Halk Partisi’nin (EVP) lider adayı Manfred Weber, Yunanistan’ın başkenti Atina’da başlattığı seçim kampanyasında yine Türkiye’yi hedef aldı.
ALMANYA Başbakanı Angela Merkel’in yıllarca genel başkanlığını yaptığı Hıristiyan Demokrat Birlik Partisi’nin (CDU) ‘kardeş parti’ konumundaki Hıristiyan Sosyal Birlik Partisi’nin (CSU) Genel Başkan Yardımcısı
Manfred Weber, ‘Türkiye’nin AB’ye tam üyeliği unutması’ gerektiğini söyledi.
EVP’nin seçimlerden en güçlü kanat olarak çıkıp kendisinin AB Komisyonu Başkanı olması halinde, Türkiye ile müzakerelere derhal son verileceğini ilan eden Manfred Weber, “Türkiye asla AB üyesi olamayacaktır” dedi.
CSU’lu politikacı Atina’daki konuşmasında, “Birbirimize karşı dürüst olmamız gerekiyor” demeyi de ihmal etmedi(!).
İşte bunu duyunca adeta isyan ettim.
“Bu mu sizin dürüstlük anlayışınız?” dedim.
“Bu nasıl dürüstlük?” dedim.
Şu andaki AB’nin ‘anası’ konumundaki ‘Avrupa Ekonomik Topluluğu’ (AET) 25 Mart 1957 tarihinde imzalanan ve 1 Ocak 1958’de yürürlüğe giren ‘Roma Anlaşması’ ile kurulmuştur.
Türkiye, AET’ye 31 Temmuz 1959 tarihinde resmen ortaklık başvurusunda bulunmuştur.
AET ile Türkiye arasında 12 Eylül 1963 tarihinde ortaklık anlaşması imzalanmış ve 1 Aralık 1964’te yürürlüğe girmiştir.
Türkiye ile AET arasında ‘Ankara Sözleşmesi’ olarak bilinen ortaklık anlaşması imzalandığı tarihte, Almanya’da iktidarın büyük kanadı CDU ve CSU idi.
Yani Manfred Weber’in ‘ataları’ iktidarda söz sahibiydi.
AET adına Ankara Sözleşmesi’ne imzayı o dönemki Komisyon Başkanı Walter Hallstein atmıştır.
Hallstein, o günkü konuşmasında, “Türkiye Avrupa’ya aittir. Bir gün son adım atılmalı ve Türkiye eşit haklara sahip üye olarak AET’de yerini almalıdır” demiştir.
Walter Hallstein, AET’nin ilk Komisyon Başkanı idi.
Walter Hallstein, bir Alman politikacıydı.
Hem de CDU’lu bir politikacı.
Yani Manfred Weber’in ‘ikinci adam’ olduğu CSU’nun ‘kardeş parti’ üyesi bir politikacı.
Bunu hiç şüphesiz Manfred Weber de bilir.
*
Türkiye, 14 Nisan 1987 tarihinde AB’ye tam üyelik başvurusunda bulunmuştur.
Her ne kadar ‘AB’nin kendi iç bütünleşmesini gerçekleştiremediği’ gerekçesiyle Türkiye’nin bu başvurusu reddedilse de, 10-11 Aralık 1999 tarihlerinde yapılan Helsinki Zirvesi’nde Türkiye’ye resmen adaylık statüsü verilmiştir.
3 Ekim 2005’te Brüksel Zirvesi’nde Türkiye ile AB arasında üyelik müzakerelerinin başlatılması kararlaştırılmıştır.
Bu karardan çok kısa bir süre sonra Angela Merkel Almanya’da başbakanlık koltuğuna oturmuş ve CDU/CSU büyük kanat olarak iktidarda söz sahibi olmuştur.
Hâlâ da öyle.
*
Evet, 2005 yılından beri Türkiye ile AB arasında katılım müzakereleri sürdürülmektedir.
Hem CDU hem de Manfred Weber’in yöneticisi olduğu CSU’lu politikacılar bu müzakerelerde yer almışlardır.
Madem, “Türkiye asla AB’ye üye olamayacaktır”, o zaman neden yıllardır müzakereleri sürdürüyorsunuz?
Manfred Weber, EVP’nin başta Polonya olmak üzere bazı ülkelerde oy oranını artırmak için, AB Komisyonu Başkanı seçilmesi durumunda Rusya’dan gelecek doğal gaz için Kuzey Akımı 2 projesini derhal durduracağını bile ilan etti.
Bu proje sözleşmesinin altında CDU ve CSU’lu politikacıların imzası var.
Başbakan Angela Merkel, sonuna kadar bu projenin arkasındadır.
Hem Türkiye’nin tam üyeliğini hem de Kuzey Akımı 2 projesini kendisinin durduramayacağını Manfred Weber de bilmektedir.
Hem de bal gibi.
Ama yine de bile bile oy avcılığı yaparak kendi kendini kandırmaktadır.
Tabii hem Alman hem de Avrupa kamuoyunu da.
İşte bu yüzden tekrarlıyorum...
“Bu mu sizin dürüstlük anlayışınız?”
“Bu nasıl dürüstlüktür?”