Ahmet KÜLAHÇI
Oluşturulma Tarihi: Ağustos 08, 2022 12:57
Almanya Federal Cumhuriyeti Anayasası’nın 3’ünü maddesinde, “Bütün insanlar yasa önünde eşittirler. Erkek ve kadınlar eşit haklara sahiptirler. Devlet, kadın ve erkeklerin eşitliğinin gerçekten sağlanmasını özendirir ve var olan dezavantajların giderilmesi için çaba gösterir. Cinsiyeti, soyu, ırkı, dili, yurdu ve kökeni, inancı, dini veya siyasi görüşleri dolayısıyla hiç kimse mağdur edilemez ve hiç kimseye imtiyaz tanınamaz. Hiç kimse özür ve sakatlığından dolayı mağdur edilemez” denilmektedir.
Diğer Avrupa ülkelerinin anayasalarında da benzer içerikli maddeler yer almakta.
Ama genelde bunun böyle olmadığı, özellikle kadınların ve özellikle de başörtülü Müslüman kadınların toplumsal yaşamda dışlandıkları ve ayrımcılığa uğradıkları görülmektedir.
Hem de çok açık bir biçimde.
Avrupa ülkelerinde yayımlanan yerel ve ulusal basında zaman zaman şöyle
haberler yer alıyor.
“Başkent Brüksel yakınlarındaki Anderlaus kentinde 19 yaşında başörtülü bir kız, iki erkek tarafından önce ‘Pis Arap, defol git buradan’ diye önce hakarete uğradı, sonra da yüzüne, göğsüne, karnına ve bacaklarına haç işaretleri çizildi. Saldırganların izine rastlanamadı…”
“Saksonya eyaletine bağlı Sebnitz kentinde Müslüman bir çift saldırıya uğradı. Başörtülü kadın ve eşi İslam düşmanı hakarete uğrarken, fiziksel saldırı sonucu yaralandı. 34, 40, 43 yaşlarında 3 şüpheli aynı gece yakalandı…”
“Berlin’in Charlottenburg kesiminde Müslüman bir taksi şoförü bir müşteri tarafından İslam düşmanı hakaretlere hedef oldu. Bununla yetinmeyen müşteri boğazını sıkarak taksi şoförünü yaraladı. Sonra da kayıplara karıştı…”
“Cumartesi akşamı saat 21.25’e doğru 58 yaşında başörtülü Müslüman bir kadın Graz’da (Avusturya) bir bisikletlinin saldırısına uğradı. ‘Saçlarını görmek istiyorum’ diyen saldırgan kadının başörtüsünü yırtıp kaçtı…”
“Londra’da halk otobüsünde hamile Müslüman bir kadına bazı yolcular ‘DEAŞ teröristi’ diye hakaret ettiler ve ülkeyi derhal terk etmesini istediler. Londra’daki başka bir otobüste birkaç gün sonra Türkiye kökenli bir emekli genç bir yolcu ‘Pis yabancı sen bizim sosyal sistemimizi istismar etmek için buraya geldin. Defol git ülkene’ diye hakarete uğradı…”
Bu ve benzer haberlere hemen hemen her gün rastlamak mümkün.
Yapılan bilimsel araştırmalar da başörtülü Müslüman kadınların günlük yaşamda olduğu gibi başka alanlarda da ayrımcılığa uğradığını göstermektedir.
Hollanda’daki Utrecht Üniversitesi, İngiltere’deki Oxford Üniversitesi ile
Almanya Uyum ve Göç Araştırmaları Merkezi’nin Hollanda, Almanya ve İspanya’da 2 bin 400 işyerine başörtülü ve başörtüsüz fotoğraflarla gönderdikleri aynı nitelikleri içeren hayali başvurulara ‘beklenen’ yanıtlar geldi.
Başörtüsüz başvurulara Hollanda’da dönüş yüzde 70’i bulurken, başörtülülerde yüzde 35’te kaldı.
Almanya’da da başörtüsüzlerin başvurularına dönüş yüzde 53 olduğu halde başörtülülerde yüzde 25’i geçmedi.
İspanya’da başörtülülere dönüş Almanya’dan da, Hollanda’dan da daha yüksek olduğu halde, yine de başörtülüler ‘ikinci sırada’ kaldı.
Tabii aynı yaklaşıma ne yazık ki, başka alanlarda da tanık oluyoruz.
Hem de yıllardır.
Avrupa ülkelerinde yaşayan Müslümanların oranı ve sayısı ile olduğu gibi halkların İslam dinine yaklaşımlarıyla ilgili olarak da öyle.
Fransızların yaptığı bir araştırmaya göre. Almanların yüzde 63’ü “İslam ülkeniz için bir tehdit midir?” sorusuna “evet” yanıtı vermiştir.
Hatta bu oran Çek Cumhuriyeti’nde yüzde 85’i, Slovakya’da yüzde 78’i Polonya’da yüzde 67’yi bulmaktadır.
Hem de bu ülkelerde yaşayan Müslümanların oranı binde biri bile bulmadığı halde.
Aynı soruya Avrupa Birliği (AB) ülkelerinde “evet” diyenlerin oranı ortalama yüzde 58’dir.
83.2 milyon nüfuslu Almanya’da resmi verilere göre 5.5 milyon civarında Müslüman yaşamaktadır.
Yani toplam nüfusta Müslümanların oranı yüzde 5.6 civarındadır.
Ama yapılan kamuoyu yoklamalarına göre, Almanların yarıdan fazlası Almanya’daki Müslümanların oranının yüzde 20’nin üzerinde olduğunu düşünmektedir.
Hatta eski Doğu Almanya sınırları içinde yaşayan Müslümanların oranı yüzde biri bile bulmadığı halde, ‘yüzde 30’un üzerinde’ diyenler de vardır.
Fransa’da da öyle.
Fransa’da yaşayan Müslümanların oranı resmi verilere göre yüzde 7.5 civarında olduğu halde, Fransızların yarıdan fazlası ülkedeki Müslüman oranının yüzde 31 olduğunu düşünmektedir.
Demokratik, özgürlükçü Avrupa ülkelerinde yaşanan bu Müslüman korkusunu da, İslam düşmanlığını da anlamak mümkün değildir.